Yeter...! Söz Türbanın

Ülke, ünlü halk deyişiyle “Binmiş bir alamete, gidiyor kıyamete” durumunu yansıtırken türban vb gibi tartışmanın ne denli “abes” olduğuna değinmek zorunda kaldık. Bilmem nedendir, bu topraklarda devrim ya da dönüşüm kavramı hep gardroba indirgenmiştir. Tarih kitaplarında ıslahat döneminin önde gelen padişahı 2. Mahmut ise önce “şapka” açılımı ile başlamış, “Fes”i mağrip ülkesinden (Fas) bulup halkın başına geçirmiştir. O dönemde, Saray ve seçkinlerin haremlerinde ise “hotoz” modaydı. Refik Halit’e göre Hotoz “fırdolayı bir kumaş çerçevedir sert durması, şeklini kaybetmemesi için adına “cuni” denilen bir cins tarlatan koyarlardı” Bir de yaşmak” vardı. Bu başlık “şimdiki organtin çeşidinin pek incesinden bir beyaz kumaştı, tülbent gibi değirmi şeklinde satılırdı. Kadınlar bu değirmiyi ortasından keser, yarısını başa çift kat, artanını yüzlerine yalın kat tuttururlardı. Abdülhamit döneminde çarşaf yasak edilince yaşmak ve ferace yeniden yaygınlaşmıştı. Halit Ziya’nın ünlü “Aşk-ı Memnu” adlı eserinde Nihal’in çarşafa girmesi ayrıntılı biçimde anlatılır. Sözün özü geride bıraktığımız iki yüzyıl boyunca hep kadınların saçı başı ile uğraşıp durmuşuzdur. Bunu da “açılım” ,”özgürleşme” ile maskelemişizdir. Günümüzde de aynı zırvalamalar devam etmektedir. TBMM’sinin dinleyici balkonuna 1940’lı yılların garip şapkaları ile gelip sözde türbanı protesto eden yaşlı başlı kadınlar ne kadar komik ise anlı-şanlı parti başkanlarının, grup başkan vekillerinin “Türban”ı tartışmaları da o kadar anlamsız bir kayıkçı kavgasıdır. Efendim “türban” siyasi simgeymiş. Eğer bunu ısrarla yinelerseniz eninde sonunda kabul görür. Görür de kimse ideolojinin, siyasi programın başa geçilen bir örtüye indirgenmesine akıl erdiremez. Ülkenin kaderini belirleyecek olan önümüzdeki seçimi “Türbana özgürlük” noktasına indirgerseniz, ünlü deyimle “sözün bittiği yerdeyiz” demektir.

Gelelim türban “Vuvuzella”sının zınt dediği noktaya AKP iktidarının ekonomiden sorumlu bakanı Babacan aynen şunları söylüyor: “Doğrudan yatırım yok. Ancak sıcak parayla ayaktayız.” İş Bankası Genel Müdürü Özince ise “uzun vadeli kaynağımız yok” diye yakınıyor. Özel ve kamu tasarrufları borsadaki “dandik” fonlara yönelmiş durumda. Başbakanın sık sık kullandığı bir deyimle “açık ve net olalım”. Şu hesaba bir göz atalım:

-2003-2010 arasında 200 milyar dolar cari açık vermiş durumdayız.

-Bu açık başta iktisadi devlet kuruluşlarının satışları ve imtiyaz lisansı devirleri ile kapatılmış. Yani ulusal anlamda mirasyedilik yapmışız.

-Şu anda Bankaların pozisyon açıkları 18-20 milyar dolayına ulaşmış durumdadır.

-2010’nun ilk altı ayında 39 milyar dolar net sermaye girişi olmuş. Ne var ki bunun ancak 4 milyar doları doğrudan yatırıma yönelmiş Gerisi fon ticareti yani sıcak para.

-20 milyar dolarda çeşitli krediler olarak girmiş gözüküyor.

Yukarıdaki bilgileri karşılaştırdığımız takdirde 2003-2010 arasındaki “Babalar gibi satarım” zihniyetinin ulaştığı noktayı tüm açıklığı ile fark ediyoruz. Ne yazık ki konuşması gereken odaklar susuyor.Sadece türban’a verilecek özgürlüğün sınırlarını tartışıyoruz. AKP’ye kalırsa özgürlük kavramı türban’a yönelik serbesti ile özdeştir. MHP onun la hem fikirdir. CHP’de sınır koyma yanlısıdır. Ne yazık ki sosyalistlerin dışında, “Durun, bu ne abesle iştigaldir” diye soran yok. Üstelik bu olgu değişim olarak da nitelenebiliyor. Örneğin Anayasa Mahkemesi başkanı Haşim Kılıç, “değişime karşı çıkan, çağın nabzını tutamayan statüko’nun kibirli mensupları artık halkı ikna edememektedir” diye ahkâm kesebiliyor

Güneydoğu, İç Anadolu bölgelerinin oylarını arka bahçe olarak telakki eden, kıyılara pek rağbet etmeyen AKP için seçim sloganı artık belli olmuştur. Üstelik bu slogan, 1950’li seçimlerinde Demokrat Parti’nin (bence şu ana kadar en etkin seçim belgisiydi). “Yeter.Söz Milletin” afişindekini de andırmaktadır: “Yeter.Söz Türban’ın”. Aradaki önemli fark 1950’nin ünlü belgisini sadece “Demokrat Parti kullanıyordu. Günümüzün belgisine iktidar, ana muhalefet hepsi sahip çıkıyor. “Yandı gülüm keten helva” denir buna. “Yetmez ama evetçi”lere, liberal geçinen yalakalara . “Bu ve daha da beterine müstahaksınız” demek istiyorum ama dilim varmıyor. Üzülüyor, neden…neden bir zamanlar saygı ve sevgiyle andıklarım bunu yaptılar diye utanıyorum sonra haykırıyorum. “Yağma yok. Sosyalistler var”

Not: Arif Damar’ı yitirdik. Oluşturduğu “Barikat” önümüzdeki mücadelede en güçlü dayanağımız olacak.