Bugün İsrail'in kuruluşunun 76. yıldönümü. Filistin ise bu günü Nakba yani felaket günü olarak tanımlıyor. Nakba'yı gazeteci Hasan Sivri, Musa Özuğurlu ve Mustafa Kemal Erdemol soL için değerlendirdi.
Özkan Öztaş
İsrail'in kuruluş tarihi olan 14 Mayıs 1948'in ertesi günü "el Nakba" yani "Büyük Felaket", 76 yılını geride bıraktı. Nakba, yüz binlerce Filistinlinin ülkelerinden koparılışının dönüm noktası olarak anılıyor.
Yahudiler yüzyıllarca yaşadığı trajedinin, dışlanmanın, soykırıma uğramanın hiçbir zaman sorumlusu olmamış Filistinlinin elinden aldığı topraklarda her 15 Mayıs’ta İsrail’in kuruluşunu kutlarken, Filistinliler çalınmış yurtlarındaki bu “şölen” karşısında acı çekiyorlar.
Nakba diğer yanıyla Filistin halkının vatansızlığa mahkûm edildiği gün olarak tarihe geçti. soL olarak Nakba'ya Türkiye'den gazetecilerin gözüyle yeniden bakmak istedik. Gazeteci Hasan Sivri, Musa Özuğurlu ve Mustafa Kemal Erdemol Nakba'yı soL için değerlendirdi.
'Mevcut durum işgalin kabullenildiği manasına gelmiyor'
76. yılında olan işgalin aynı zamanda kabullenilmiş olduğu manasına gelmediğine işaret eden gazeteci Hasan Sivri diğer yandan 76 yıldır gerek İsrail gerekse Filistin taraflarının hafızasında Nakba'nın hâlâ güncel ve canlı olduğuna işaret ediyor. İsrail güçlerinin son yaşanan saldırıları ikinci bir Nakba olarak kodladıklarına dikkat çeken Sivri şunları söylüyor:
"Nakba, Filistinliler açısından 530-540'ın üzerinde köyün saldırıya uğramasından ve işgal edilmesinden ve Filistinlilerin yerinden edilmesinden sonra kendine İsrail diyen siyonist terör örgütlerinin tehcirlerinden ve saldırılarından sonra bu örgütlerin kendilerine İsrail devleti dedikleri ve bunu ilan ettikleri gün.
Filistinliler açısından Nakba, yani Büyük Felaket olarak anılsa da bu gün, bu mevcut işgalin kabul edildiği manasına gelmiyor. Bugün Gazze'de tanık olduğumuz şahit olduğumuz soykırım süreci, İsrail'in Gazzeliler başta olmak üzere Filistinlilere yönelik sürdürdüğü şiddet tam da Nakba ile ilişkilidir.
Çünkü, bu toprakların asli unsuru olmayan yerleşimciler gelip buraya yerleştirildi. Buna yerleşimci kolonyalizm deniyor. Ve bu yerleşimci kolonyalistler 76 yıl sonra bugün yine 'Size ikinci bir Nakba yaşatacağız' sloganlarıyla, 'sadece Gazze'den değil, sizleri Ürdün'e doğru Batı Şeria'dan da kovacağız' diyor İsrail orduları.
Bir diğer önemli nokta ise 76 yıldır birçok savaşta, birçok krizde, birçok çatışmada, Filistin'in zaman zaman gündemden düşse de birçok krizde bu konunun mücadelenin merkezinde yer aldığını görüyoruz. Çatışmaların ana motorunu bu oluşturuyor diyebiliriz. Bunun nedeni aslında çok net. Bir yerleşimci kolonyalizm var ve bu yerleşimci kolonyalizm sona erdirilene kadar o topraklarda barış olabileceğini düşünmüyorum. Bunun Cezayir örneği var dünyada, başka başka coğrafyalardaki örnekleri var. Bugün bu çağda Filistinliler bu yerleşimci kolonyalizmle barıştırılmak isteniyor. Filistinlilere bu dayatılıyor. Oysa İsrailli yerleşimciler Filistinlileri tehcire zorluyor ve sizlere ikinci Nakba'yı yaşatacağız diyor."
'Filistinliler her şeyin farkındaydı'
Yaşanan gelişmeleri ve tarihsel süreci ele alırken Filistinlilerin aslında her şeyin farkında olduğunu belirten gazeteci Musa Özuğurlu, İsrail'in Filistinlilere karşı yaşattığı acıların Nakba'dan öncesine de işaret ediyor. Nakba'nın Filistin mücadelesindeki ilk resmi yenilgi olduğunu belirten Özuğurlu aynı zamanda bu yenilgilerden ders çıkaran bir Filistin direnişi gerçekliğine de dikkat çekiyor.
"1948'te İsrail'in kuruluşunun ilan ediliş olması Filistinliler açısından gerçekten çok büyük bir felaket. Aslında o döneme kadar Filistinlilerin verdikleri mücadeledeki ilk büyük yenildi bu oluyor. Ve Nakba bu yenilginin resmileşmesidir. Çünkü daha öncesinde Birleşmiş Milletler'in almış olduğu bir karar vardı. İki devletli çözüm. Hatta iki buçuk devletli desem daha doğru olacak. Bir tarafta Filistin, bir tarafta İsrail, bir tarafta da Birleşmiş Milletler gözetiminde Kudüs ve çevresiyle ilgili bir düzenleme söz konusuydu.
Daha öncesinde Yahudilerle, Araplar arasında bir çatışma vardı. Batı destekli hareket eden Yahudilerin birkaç örgütü vardı. Bu örgütlerin bazıları yer altı örgütleriydi. Ve bunlar ciddi bir biçimde Filistinlilere zarar veriyorlardı. Filistinlilerse kendi içlerinde kendi topraklarını uluslararası bir komployla kaybetmek üzere olduklarının farkındaydılar. O zamanların gazetelerindeki manşetlerden, karikatürlerden yola çıkarak söylüyorum bunu.
Şimdi mesela Filistinlilerin kendi topraklarını sattığı efsanesi var. Evet böyle az sayıda örnek vardı ama bu toprakları satan Filistinlileri cezalandırıyorlardı. Zira Filistinliler her şeyin farkındaydı. 14 Mayıs 1948, Filistinlilerin bu mücadelede yedikleri en büyük darbedir. Bugünden bakıldığında belki de bugüne kadar devam eden acılarının başlangıcıdır. Bu zulmün resmileştiği dönemdir.
Bugün İsrail ülke dışına getirdiği Yahudi yerleşimcilerle, keyfi tutuklamalarla, katliam uygulayarak bir düzen kurdu. Ancak burada biliyoruz ki Filistinliler darbe yiye yiye mücadele etmesini de öğrendi. Sonrasında ortaya çıkan El Fetih, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi hatta bugünlerdeki en popüler örgüt olan Hamas gibi örgütler direnişin silahlı tarafını kurdular. Çünkü karşılarında bir İsrail devleti var, ordusu var, dünyanın bu devlete açıktan yaptığı bir destek ve yardım var ama diğer tarafta kendi yöntemleriyle mücadele eden tek başına Filistin var.
Evet Nakba bir felaketin adı. Ama bir gün değil bu. Nakbayı bir süreç olarak ele almak lazım. Nakba bugüne kadar devam eden sürecin, katliamların ve Filistin halkının yaşadığı acıların genel adıdır."
'Yaklaşık 800 bin Filistinli yurtlarını terk etmeye zorlandı'
Yaşanan acıların ve sorunların artık kanıksandığına dikkat çeken gazeteci Mustafa Kemal Erdemol, İsrail'in yarattığı vahşetin ve katliamın batılı emperyalistler tarafından görmezden gelindiğine dikkat çekiyor. 76 yıllık süre zarfında yaklaşık 5 milyon Filistinlinin topraklarını terk etmek zorunda kaldıklarına dikkat çeken Erdemol, Arap devletlerinin işbirlikçi tutumunu da hatırlatıyor:
"Filistinliler her yıl olduğu gibi bu 15 Mayıs’ta da vatanlarından zorla kovulmanın, bir daha da dönmemin acısını yaşıyor. İsrail’in bağımsızlığını elde ettiği 14 Mayıs 1948’den bir gün sonra yaklaşık 800 bin Filistinli yurtlarını terke zorlandı. 15 Mayıs 1948’de başlayan Arap-İsrail savaşının belki de en büyük kurbanı Filistinliler oldu. İsrail’in gerici Arap rejimlerinin basiretsizliği yüzünden bölgenin büyük gücü olarak ortaya çıktığı bugün Filistinlilerce Nakba (Büyük Felaket) olarak adlandırılıyor.
Bu tarihten günümüze kadar beş milyon Filistinli yurdundan kovulup Ürdün’e, Gazze Şeridi’ne Batı Şeria’ya, Suriye’ye, Lübnan ile Doğu Kudüs’e sürüldü. Nakba artık Filistinliler için sadece acı bir yıldönümü değil, süregelen bir 'kader' olmuştur.
Yanlış önderliklerle, gerici Arap rejimlerinin büyük güçlerle iyi geçinme tutumlarıyla, kendi içinde parçalanmışlığıyla bugün dünyanın en talihsiz, en yalnız bırakılmış halkı olan Filistinliler için her gün artık bir Nakba’dır.
İsrail’in desteğini aldığı emperyalist güçlerin de onayıyla yaklaşık kırk bin Filistinliyi öldürdüğü günümüzde Nakba bile hafif kalıyor artık. Dünyanın gözü önünde bir halkın yok oluşuna tanıklık ediyoruz.
Filistinli bu acılı, uzun yolu ihanetlerle birlikte sürdürdü. İsrail kadar kimi Arap devletlerinin de saldırısına uğradı. Gelecekte özgür bir Filistin’in olması da yakın görünmüyor. İnsanlığın büyük sosyalist kurtuluşa her zamankinden daha çok ihtiyacı var. Filistinlinin de.
Bir gün mutlaka."