AKP kongresi ve “fıkdanı rical”

Gelecek günlerin gündemini (eğer kitlesel şehitler vermezsek) AKP’nin kongresi oluşturacak. RTE verdiği işaretlerle üst yönetim kadrolarında ciddi değişiklikler yapacağının işaretini verdi. Numan Kurtulmuş , partisinden ayrılarak AKP’ye geçti, onu izleyen günlerde de partisi kendini feshetti.

Kurtulmuş, akademik kariyere sahip, deneyimli bir “Erbakan” öğrencisidir. Tüm siyasi yaşamı da bu doğruda verdiği uğraşlarla doludur. Tayyip Başkanın veliahtını AKP kadroları içinden seçmemesi de, bu kadrolara artık güvenmediğinin çok net ifadesidir. AKP içerisinde görevini güvenle devredebileceği bir isim bulamamıştır. Arınç’tan başlamak üzere AKP ileri gelenlerinin bu hakareti içlerine sindirebildiklerini hayretle izliyorum.

Prof. Kurtulmuş AKP’yi nereye götürecektir. Belli değil, ama açık olan tek şey, eskilerin deyimiyle partinin “fıkdan-ı rical” denilen bir sorunla karşılaştığıdır. Yukarıda kullandığım deyim Osmanlı’nın son dönemindeki hükümet bunalımlarından devir alınmıştır. Özellikle son asır sadrazamlarına baktığımız da sadaretin Küçük Sait Paşa ile Kamil Paşa arasında gidip geldiğine tanık oluruz. Balkan Harbi yenilgisinden sonra da Kamil Paşa’nın eteğine sarılınmıştır.

Bu Batı ülkelerinde de böyledir. Örneğin İngiltere’de Churchill-Chamberlain ikilisi, ABD’de F.D. Roosevelt’in ciddi sakatlığına karşın (çocuk felci geçirdiği için belden aşağısı tutmazdı. Tekerlekli iskemleye mahkûmdu.) 1932-45 yılları arasında Başkanlık görevini sürdürmesi yabancı örneklerden bir başkası sayılabilir.

Sabiha Sertel’in “Fıkdanı Rical” diye tanımladığı bu durumun yeni örneğini ise AKP vermektedir. Aşağı yukarı 10 yılı aşkındır iktidar olan bir parti, çevresinde, gözü kara yoğun bir desteğe sahip olduğu halde, neden kadro sıkıntısı çeksin? Anlaşılan bir durum değil. RTE’nin inbiğinden geçmiş bugünkü kabine üyelerine bakalım. Savunmadan, içişlerine oradan eğitime kadar bakanlarının fikri düzeylerini, verdikleri beyanatlarla değerlendirelim. 10 üzerinden üç bile alamayacakları aşikârdır. Babacan dışında işinin ehli bir bakana rastlayamazsınız. Babacan da akıllı bir Çıkrıkçılar Yokuşu tüccarı olduğu için, Kemal Derviş’in ana rotadan bir milim bile ayrılmadığı, Küresel neoliberal sisteme bağlı görevini sürdürmektedir. Bu nedenlerle RTE yeni kongrede “kabine” ve yönetim yapısını değiştirmek istemektedir.

Fakat! Türkiye’deki aydın ve bilim çevrelerinde “tek adam” ve “ben yaptım, doğrudur” egoizmi gerekli kadrolara ulaşma olanağını da ortadan kaldırmıştır. Ulaşabildiği tek adam Kurtulmuş’tur. Bu bağlamda önümüzdeki Kongre önemlidir. Hem ülkenin, hem de RTE’nin “ütopyası” buna endekslenmiştir.

AKP böylesine yaşamsal bir kongreye giderken, Güneydoğu’daki ateş de hızla büyümektedir. Hastalığa konulan teşhis yanlıştır. ABD ve İsrail işbirliği bu bağlamda doğru ve realist bir akılla değerlendirilmelidir. Bu yapılamadığı takdirde alınacak kararlar gerçek sorunu çözemeyecektir.

Ne yazık ki ülkem bir “umutsuzlar”, daha da kötüsü “yarınsızlar” diyarına dönüşmüştür. Dünyanın hiçbir ülkesinde var olmayan, vatandaşın kanını emen tüketim vergileriyle (KDV, ÖTV vb.leri) ayakta duran “vampirleşmiş” maliye politikalarıyla işi idare etmektedir. İşte “akil adam” kıtlığının vardığı nokta budur. Bu “vaziyet”e körleşmiş gözleriyle dualar okuyarak “iman eden yığınlar”, "Büyük reisi" ölümleri pahasına alkışlayacaklardır. Sabiha Sertel’in “Fıkdanı Rıcal” nitelemesi artık doğru değildir. Şimdi bir “Fıkdan-ı İzan”la yani “akıl durması”, “akıl yoksunluğu” ile yüz yüzeyiz. Temel sorun budur. Ne yazık ki sorunu şu ya da bu şekilde fark eden muhalefet de yüzde 50’yi çok aşan bir seçmen kitlesini “bir cephede” toplama izanından yoksundur. Son hataları “İsveç” zirvesini dillerine dolamalarıdır. “Durum muhakemesi” yapacak kadar “izan”dan yoksundurlar. Muhalefet cephesinin ciddi bir kanadını oluşturacak BDP hareketini bile doğru analiz edemiyorlar.