Tepkisiz, düşünmeden boyun eğen hiçbir haberi (kendisiyle ilgili olsa bile irdelemeyen) mütevekkil bir tavırla “bu da geçer” umuduyla kendini avutan bir halkımız var. Akaryakıta üç-beş kuruş zam olunca gazete sayfalarını, ekranları feryat-figan dolduruyoruz ama dünyanın hiçbir ülkesinde eşine menendine rastlanmayan bir maliye politikasının yığınlara dayatılmasına sesimiz çıkmıyor. Aylarca bekledim uyanacak, uyaracak biri çıkar mı diye çıkmadı. İş başa düştü.
Ben, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde 1950-55 yılları arasında okudum. Hocalarımın arasında, Nazi zulmünden kaçmış değerli kişiler vardı. Kestler, Isac, Newmark vb gibi. Newmark Türkiye’ye “gelir vergisi” kavramını tanıtan kişidir. Maliye’nin temel kurallarının bize o anlattı.
Bu kuralların başında “gelire oranlı vergi”nin en adil vergileme yöntemi olduğu gelmekteydi. Türkiye yakın tarihlere kadar bu ilkeye sadık kaldı. Ne olduysa, AKP iktidarıyla yeni bir vergi düzenine geçtik: Tüketim vergileri.
Tüketim vergisi olarak önce ANAP döneminde KDV ile tanıştık. Rahmetli Kemal Sunal bir filminde punkçu gitaristi canlandırırken Almanya’dan geldiği uçaktan “KDV şarkısıyla” anavatanına ayak basar.
Halkımız KDV’ye bir türlü alışamadı, onu anlatan da pek olmadı. KDV rumuzu “Katma Değer Vergisi”nin rumuzudur. KDV olgusunu basit bir örnekle anlatalım. Bir çiftçi, ekim zamanı tarlasını beler, buğday tohumu serper. Zamanı gelince bu tohumdan elde ettiği buğdayı piyasaya sunar. Tohumun maliyeti ile buğdayın satış fiyatı arasındaki fark çiftçinin kârını yansıtan bir katma değerdir. Ve KDV onun vergisidir. Kuşkusuz üretimin her aşamasında yeni yeni katma değerler ortaya çıkacaktır (un, hamur,ekmek vb gibi).
Bu noktaya kadar adil olmayan herhangi bir nokta yoktur. Ne ki ortaya çıkan ve KDV’li fiyatla piyasaya arz edilecek üründen bu kez de ÖTV (Özel Tüketim Vergisi) alınırsa, durum bütünüyle değişir… Nihai tahlilde ÖTV bir insanı Arsenikle zehirlemekle eşdeğerdir. Eskiler çok iyi hatırlayacaklardır. Gary Grand’ın “Arsenik Kurbanları” adlı bir filmi vardır. Yanlış anımsamıyorsam Gary Grand’ın, yaşlı teyzeleri ile zeka özürlü bir uşakları vardır. Teyzeler eve ziyarete gelen misafirlere arsenikli ahududu şerbeti sunarlar. Ziyaretçi ölünce de zeka özürlü genç onları (Türkçe adaptasyonunda Çanakkale gömütü diye anılan) bodruma gömer… Güzel bir film ve piyes olarak yıllarca alkışlanan bir yapıttı.
Bugün, günlük yaşamımıza giren “ÖTV”, işte o yaşlı, teyzelerin arsenikli ahududu şerbetidir. Ne yazık ki ne basın, ne TV, ne de iktisatçı geçinenlerimiz bu toplu katliama seslerini çıkarmıyorlar. Üstelik AB gibi “Kamusal Borç” batağına saplanmamakla övünüyorlar. Oysa, borç batağına vatandaşların toplu kıyıma uğratmamak için, kamusal görevlerini yerine getirmek amacıyla bu borca girdiler.
Doğarken KDV ve ÖTV ile karşılaşan yurttaşlarımız, yaşamları boyunca gereksindikleri besinden, giysilerine, yaşamsal gereksinimlerine ulaşabilmek için bu örtülü “can” vergilerini ödemek durumundalar.
Besin, konut, giyim, kültür, sağlık ve mezara kadar uzanan bir dizi gereksinim “tüketim Vergileri” ile donatılmıştır. Büyük Reis ağzını açarak herkesi tehdit ederken onu bir İslam mürşidi olarak göklere çıkaranlar kendilerini de kurban seçmiş bu açık ve net katliamı görmezden geliyorlar. Ülkemin, halkımın çevresinde nitelikleri kendinden menkul bir “ifritler dansı” uygulanıyor.
Moskova-Şam seferini yapan Suriye uçağını askeri malzeme taşımakla suçlayan RTE’nin gittikçe “elips”e dönüşen yüzüne bir bakınız. Ben korktum. Kendi adıma değil, halkım adına titredim. Geleceğe üzüntüyle bakıyorum… Eyvahlar olsun… Eyvahlar olsun diye mırıldanıyorum…