Açık Görüş

Müşfik Kenter’i de yitirdik. Kenter ailesi bu ülkenin Cumhuriyetle gelen aydınlık yüzüydü. Sahne ve özel yaşamlarıyla çağcıl Türkiye’nin parmakla gösterilenlerindendi. Teşvikiye Camii’nde onun hiçbir oyununu izlemeyen ve izlemek arzusunu bile göstermeyen ağıtçı devlet büyüklerine ve de çelenklerine bakarken, ekrandan fışkıran riyâkarlığa isyan ettim. Daha birkaç ay önce Şehir ve Devlet Tiyatrolarını topa tutan bu iktidara ne denebilirdi ki. Allahtan Başbakan tavrını net koydu. Müşfik’in cenazesi ebedi istihnahgârına yollanırken, o Kadıköy-Kartal metrosunu açıyordu.

Bu yazı bir bayram yazısıdır. Artık gelenek halini almıştır, dini bayramlarda cezaevlerinde mahkûmlar yakınlarıyla arada bir engel olmadan görüşürler. Buna “Açık Görüş” adı verilir. Bir hesaba göre 200.000’ne ulaşmış tutuklu ve mahkûmlar bu bayramda bu olanaktan istifade edecekler.

Gelelim Türkiye’de acaba, gittikçe artan korku imparatorluğuna adım adım teslim olan yığınlar böyle “Açık Görüş” olanağına sahip mi? Hayır. Binlerce kere hayır?. Nitekim Kısıklı’da mûkim Başbakanımızın kutsal olması gereken iftar sofralarında bile muhalefet, aydınlar, yazarlar ve onların yazdıkları gazetelerin patronları, bu bağlamda her gün azarlanmaktadırlar.

Türkiye ne yazık ki bir karabasan’a doğru hızla yuvarlanıyor. First Leydi’ye refakatten başka bir marifetini görmediğimiz Davutoğlu namlı Bakan, tüm dış ilişkileri arapsaçına dönüştürmüştür. İran’la aramız hızla açılıyor. Çaldıran savaşından bu yana 500 yıldan fazla tek ihtilafımızın olmadığı bu ülke artık yakınımızda değil. Suriye ile gerçekte olmayan, sanal bir sorunu derinleştiren “Derinlikler Prensi” Davutoğlu’dur. Bir zamanlar ABD’li etkin bir siyasetçiyi tanımlarken “Karanlıklar Prensi” denilirdi. Onun gibi Davutoğlu’da derin kuyularda çırpınan bir “Kara prens”tir. AKP ve yandaşlarına bakılırsa “Huzurlu” bir Ramazan ayı idrâk etmiş Türkiye. Bilemem sokak iftarlarıyla “kıvam-ı nefs” edenler ne der, ama beş yıldızlı iftarlarda oruç mu bozuldu yoksa yeni işler, yeni andlaşmalar mı (ekonomik) bağlandı zaman gösterecek.

Basının, aydınların, sanatçıların, her an demir bir çember içine alındığı işçi sınıfının, bir ikisi dışında (DİSK,Petrol-İş vb gibi) Hak-İş’e dönüşen sendikal hayatın nasıl sindirildiğini görmek ise insana acı veriyor…Şimdi de Bayram yapacaklar. Silivri, Hasdal ve nice zindanlar doluyken onlar huzur nutukları çekecekler.

Türkiye adım adım zindanlaşırken Bayramdan söz etmek riyâkarlıktır. Bayram sabahı, kameralar eşliğinde kılınan mübarek namaz sadece (tâkiye) bir gösteriştir. Bayram bu günkü Türkiye zindanına yakışmıyor. “Açık Görüş” ise zindanın tesellisi oluyor. Önümüzdeki yıllar daha bir karanlık olacak…Niyet belli. “Tek adam” sendromu. İşin kötüsü bunun “Tanrısal bir hak olduğunu” zannetmesi.

Müşfik Kenter’in o muzip gülüşüyle kapattığı perde, Türkiye’nin üzerine kapanmıştır. Tiyatro’ya elinden gelen baskıyı yapanlar bu ölümü belki de kendi aralarında kutlamışlardır. Edebiyat’tan, tiyatro vb gibi sanatlardan zerrece hazetmediğini söyleyen, okumayan, sadece konuşan böyle bir liderin, Türkiye’nin üzerine bir gericilik önderi gibi çöktüğünü, kim ne zaman idrâk edecek. Gariptir, yine ilk uyanan Nazlı Ilıcak oldu. Ne de olsa nice günleri yaşamış ve anlamıştır. Yanak okşayan Barlas, sözde demokrat Hasan Cemal, sinsi Birand ve niceleri halâ gerçeği göremiyorlar. “Açık Görüş” temelde onlara verilen bir “Bayram Armağanıdır”. Anlayana sivrisinek saz, anlamayan davul zurna az…Nitekim bir ay sokakları, inleten davul zurna da susuyor…Ne yapsak? Bayramlık açık görüşümüz mübarek olsun.

Not: Olaylar gösteriyor ki, anayurdumuz adım, adım bölünmeye doğru gidiyor. İsrail evrensel çıkarı ve onun güvencesini sağlayan ABD kararlıdır. Esad’ın ve Baas’ın devrilmesi sadece İsrail’in yararınadır. Esad! diye meydanları inletenlere duyurulur. Davutoğlu ise duymaz. Derin kuyuda neyi fark etsin ki?