Çöküş ve çözülme

AKP hükümeti devlet trenini rayından çıkardı. İmam aklı ve hitabet üslubu ile izan sınırı aştı ve ilginç, tutarsız adeta birbirini nakseden konuşmaları ile Cumhuriyet tarihinin en güvenilemez üslubunu ısrarla sürdürüyor. Bizzat itiraf ettiği gibi kendisinin takipçisi. Bir dönem yanağını okşayarak, yandaşlığı “tabasbus”a çevirenler teker teker onu terk ediyorlar. Partinin milletvekilleri kendisini açık bir kuşkuyla seyrediyorlar. Bir dönemin belirli bir seviyesi olan vekiller adım adım yanından uzaklaşmaktalar. Ülkenin her köşesinden kan ve şehit haberleri “ahvel-i adiye” meselesine indirildi.

Gaziantep bombası, Beytüşşebap baskını derken iş geldi Afyon’daki cephaneliğin patlamasına dayandı. CHP Genel Başkanı’nın teşhisine katılmamak mümkün değil. Ne diyor Kılıçdaroğlu: “Ülke iyi yönetilmiyor, ordu iyi yönetilmiyor”.

Davutoğlu gibi Dışişleri Bakan’ının Cumhuriyet tarihinde bir başka örneğine rastlayamazsınız. “Derin Stratejisi” karanlık kuyuların dibinde… Onu bir yana bırakalım, İçişleri Bakanına, Genel Başkan Yardımcısına, Eğitim Bakanına, Savunma Bakanına, jandarmadan müdevver Genel Kurmay Başkanına ne buyurursunuz. Gecenin bir saatinde cephanelikte sayım yaptıran kumandanı nasıl değerlendirirsiniz.

Bu iktidar şu günlerde yaptığı acemilikler yetmezmiş gibi bir kuşağın harcanmasına da kalkıştı. Türk eğitiminin temelleri II. Abdülhamid döneminde atılmıştır. İntihalciliği ile mâruf Bakanımıza belki biraz yük olacak , ama bir zahmet Osman Ergin’in “Türk Maarif Tarihi”ni okumasını öneririm.

Kuşkusuz ki geçmişin karanlıklarına tutkusu var, o zaman bir zahmet II. Abdülhamid’in eğitimde dönüşüm hamlelerine şöyle bir uzansın. O zamanki adıyla “İptidai (İlkokul), Rüştiye (Ortaokul), İdâdi (Lise)” düzeyini nasıl adapte ettiğini görecektir.

İşin korkunç yanı “Teke Tek” diyaloglarının kurucusu Fatih Altaylı’nın 4+4+4 konusunda ikna olması… Bir de tüm sorunun neredeyse okula başlama yaşının 66 ay olmasına indirgenmesi. Kimse 4+4+4’ün örgün olmayan ortadaki dört yılını irdelemiyor.

Bir kere daha kâni olduk ki Eğitim Bakanımız intihâlci (düşünce hırsızı) suçlamasından çok rahatsız olmuş, 5 yıl ilkokul+3 yıl ortaokul+3 yıl lise sistemini “Yine bana düşünce hırsızı demesinler” diye elinin tersiyle itmiş.

Dış politikadan, eğitime kadar uzanan bu “garabet”ler belki de AKP önderinin “çılgın proje”ciliğinden kaynaklanıyor, ama meydana gelecek hasarı gelecek kuşaklar ödeyecek. Şu günlerde ülkemizin güney doğusu adım adım, anavatandan ayrılmak üzere. Bu bağlamda bölge milletvekillerini suçlayarak işin içinden sıyrılamazsınız. Hele onların dokunulmazlıklarını kaldırmak çözüm değil çözümsüzlüğü gündeme getirir.

Ne yazık ki ana muhalefet partimiz yığınları peşinden sürükleyecek bir görünüm arz etmiyor. Yineleyelim: Türkiye çözülüyor ve bir çöküşün eşiğine geldi. Bunu AKP önleyemez, bilâkis Şam’da Emeviî Cami'nde namaz hayali kuran “kifayetsiz muhteris” hiç çözemez.

Şam’da basın toplantısı yapacakmış…Bir Allahın kulu da “nerede bu bolluk” demiyor. Hazret bu hikmetleri yumurtladıktan sonra Amanpour’a Cumhurbaşkanlığı hayallerini bir yolunu bulup teyit etmeyi de unutmuyor.

Ama gerçek, bir şamar gibi Afyon’daki patlama yüzüne çarpıyor. Gece el bombası sayımı yapan 25 er bir infilâkla parçalanıp şehit oluyor. Birisi çıkıp da “Hangi orduyla Şam’a gideceksin” diye sormuyor. Büyük Reis ailelere değil, Genel Kurmay Başkanı’na taziye telgrafı çekmekle yetiniyor. Hemen Afyon’a koşamıyor.

Olayın bir başka ilginç yanı da yaralı sayısından kimsenin bahsetmemesi. Bu denli şiddetli bir patlamada hiç yaralı olmaz mı? Sadece ziyaret edildikleri haberi var. Sayı yok… Çözülme ve çürüme bugünkü yönetimin her hücresini tahrip etmekte. Başbakan bu yeteneksiz ve acemilerin ayağına sıktıkları kurşunu görmüyor. Eninde sonunda hesabın kendisine fatura edileceğini aklına getirmiyor. Şam’da değil, Afyon’da acılı ailelerin, facianın dehşetiyle içi yanmış Afyon halkının karşısına çıksa ya… Su İşleri Bakanı tüm cahilliği ile Pakistan ve Hindistan’ı örnek veriyor. Veysel Bey’in unuttuğu bir nokta var sözünü ettiği bu iki ülke de atom bombasına sahip, ama hiçbirinde bunlar infilâk etmedi… Ne yaparsınız cehalet insanı böyle “endâsesiz” konuşturur