Hariciye

Bilinir, bir devletin, bir de hastanelerin Hariciye bölümleri vardır. Bu bağlamda Peyami Safa’nın, bir zamanlar yaygın olan kemik veremi üzerine yazdığı “9. Hariciye Koğuşu” Nâzım ustanın da altını çizdiği gibi yazarın en başarılı yapıtıdır. Ne ki bu yazı da asıl konumuz devletin “Hariciye” faaliyetleridir. Şu anda öyle bir “Hariciye vekilimiz” var ki dünyada parmakla gösterilse yeridir. Kendileri en son Bayan Emine Erdoğan’a refakat göreviyle Myanmar (Eski Burma) ziyaretiyle meşguldür.

Bu zat, Malezya’da bulunduğu sırada “Derin strateji” adıyla ne olduğunu hala anlayamadığımız bir kitap yazmış, sonra da Tayyip Bey tarafından baş tacı edilmiştir. Ne ki beyefendinin derin marifetleri “Hariciye geleneğini” alt üst ettiği gibi, zaman zaman yüz kızartıcı boyutlara da ulaşmaktadır.

Şu günlerde yüz yaşına yıl sayan Cumhuriyetimizin çok güçlü bir “Hariciye Vekilliği” geleneği vardır. Osmanlı döneminde Ermeni “Hariciye Nâzır”larından çok çekmiş olan Türkiye bu vekalete daima çok titiz bir elekten geçirilen kişileri atamıştır. Lozan günlerinde İsmet Paşa Genç Cumhuriyetin Hariciyesinin bir anlamda temelini atmıştır. Onu izleyen Dr.Tevfik Rüştü Aras, Gazi’nin güvendiği bir bakandı. Daha sonraları nöbeti Şükrü Saraçoğlu aldı. Bu bakanlar refakate memur görevini asla düşünemezlerdi. Malezyalı’ya kadar, AKP’nin “İslami Eğilim” tutkusunu tatmin için Emine Erdoğan hanımın peşinden refakat memuru gibi gitmesi hiçbir şekilde mazur gösterilemez. Beyefendi Türkiye’nin Dışişleri Bakanıdır, Başbakan eşinin mihmandarı değildir. Tevfik Rüştü Aras’tan, Turhan Güneş’e kadar uzanan Cumhuriyet tarihimizde böyle bir harekete asla tevessül edilmemiştir.

Emine Hanım bir İslam mücahidi olmak isteyebilir, fakat TC’nin Hariciye Vekilini refakatinde taşıyamaz. Buna ne Mevhibe Hanım ne Reşide Hanım, ne Nazmiye Hanım, ne de Bayan Korutürk tevessül etti. Müslümanlara yardımı anlamak mümkün, fakat Hariciye Vekili refakati biraz “Sultan” işi oluyor.

Türkiye’nin dış ilişkileri, bilgisi ve Derin Stratejisi kendinden menkul bir Bakan’a bırakılamaz. ABD’nın üç numarası Bayan Clinton ülkemizi ziyaret etti. Muhatabı da bu Malezya çıkışlı beyefendi oldu. Kanımca bu çok sakıncalı bir sonucun şimdiden haberini alma durumudur. Hele, Türkiye-Suriye hududunda, 20 km derinliğe ulaşan “cep”lerden oluşturulacak tampon bölgeler söz konusuysa.

AKP yönetiminin hızla çürüdüğü çok açık. Bir kulağı Pensilvanya’da Başbakan Yardımcısı Bozdağ, bir şey yapıyormuş pozlarda gezen, ama meyvesini görmediğimiz Çicek hep tıkanmışlığın örnekleridir. Başbakan ise sadece konuşarak karizmasının (?) meyvesini yemektedir. Ne var ki hiçbir konuşma bu çürümenin üstünü örtemiyor. Hele son Myanmar ziyareti anlamsızlıkları pekiştiriyor. Türkiye’den haberi bile olduğu kuşkulu bu insanlara yardım acaba İslam dünyasında yankı buldu mu? O bile kuşkulu. Tek faydası Hariciye Vekilinin kalibresini kanıtlaması.


Not: Londra Olimpiyat oyunları kapandı. Türkiye’nin başarıyla temsil edildiğini söyleyebilir miyiz? Voleybol ve basketbol bayanlarda çeyrek finale kadar uzanmak bence önemlidir. Atletizm’de Nevin Yanıt’ın 5.liği değerlidir. Birinci ve ikinci sırayı aldığımız 1500 m bayanlardaki başarı bence tarihidir. Diğer yandan bize yabancı bir spor dalında (Tekvando) öne çıkmamız bayağı ilgi çekicidir. Bu oyunlar sırasında, bir kere daha görüldü ki ABD, Çin vb gibi ülkeler adeta tek favori gibi yarıştılar. Oyunlar küresel kapitalist sistemin tüm boyutlarını sergiledi. Usain Bolt’un 9.6’sı “Visa” reklamını pekiştirdi. Yıllar önce, Helsinki Olimpiyadı öncesi, amatörlüğü savunan Burhan Felek’i saygıyla anıyor ve NBA’nın milyon dolarlık oyuncularıyla sahaya çıkan ABD basket takımının, küresel sistemin olimpiyat oyunlarının gerçek yüzünü yansıttığını vurgulamak istiyorum