Kamuda öğretmen kadroları erirken, yeni öğretmen atamaları geçen yıl emekli olan öğretmen sayısının dahi altında kaldı.
Ülkede atama bekleyen öğretmen sayısı 1 milyonu bulurken, hükümet şimdi de KPSS ve mülakattan sonra öğretmen atamalarında sayıyı daha da azaltmak için Milli Eğitim Akademisi sistemini dayatmaya hazırlanıyor.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in öğretmen ihtiyacını 68 bin olarak duyurmasına karşın bu yıl yalnızca 20 bin öğretmen atanacağı açıklandı.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in dün açıkladığı “kamuda tasarruf tedbirleri”nden biri de kamuya 3 yıl süreyle yalnızca emekli olanlar kadar personel alınacağı oldu.
Milli Eğitim'deyse bu kurala bile uyulmadı. Geçen yıl emekli olan öğretmen sayısı 20 bin 898, istifa, ölüm vd. sebeplerle ayrılan öğretmen sayısı 2 bin 772’ydi.
Yani geçen yıl sistemden 23 bin 670 öğretmen çıktı. Eğer bu sayı Eylül’e kadar hiç artmazsa, o tarihte göreve başlaması beklenen 20 bin öğretmenle sistemde geçen yıla göre 4 bine yakın öğretmen açığı oluşmuş olacak.
Eğitim-İş Sendikası Genel Başkanı Kadem Özbay “Kamu kaynaklarını kendileri keyfi şekilde kullananlar tüm bu harcadıklarının, borçlandıklarının faturasını emekçiye, emekliye kesiyorlar” diyerek tepki gösterdi.
Sınıflar kalabalık, öğretmen ihtiyacı açıklanandan fazla
Sınıfların halen kalabalık olduğunu ve aslında Bakan Tekin’in açıkladığı 68 binden çok daha fazla öğretmene ihtiyaç olduğunu belirten Özbay, 2019 yılında Sayıştay’ın 138 bin öğretmen ihtiyacı tespit ettiğini hatırlattı.
O tarihten bu yana nüfus arttı ancak bir daha Sayıştay’dan böyle bir rapor gelmedi. Çünkü Özbay’a göre bugün kamuda tasarruf diyenler kamu eliyle denetim mekanizmalarını da ortadan kaldırdılar:
“Ondan sonra Sayıştay’ı da bunu tespit ettirmez hale getirdiler. TÜİK’te olduğu gibi gerçek rakamları göstermeyerek devletin tüm kurumlarını kendi isteklerine uygun ses verecek bir hale getirdiler."
'Tasarruf yapacaklarsa saraylarından yapsınlar'
Kamu harcamalarının denetime tabi olması gerektiğini dile getiren Özbay, bunun amacının da halkın kamu hizmetlerinden nitelikli yararlanması olduğuna işaret etti.
Özbay “Tasarruf yapacaklarsa önce kendi saraylarından, lükslerinden yapacaklar. Halk zaten her geçen gün daha da yoksullaştırılmış durumda. Kamuda nitelikli hizmetten daha da kısılacağını ve işçilerin daha da yoksullaştırılacağını gösteriyor bunlar” dedi.
Atanmayan öğretmenlere şimdi de 'akademi' engeli
Eğitim kurumlarında öğretmen kadroları erirken, 1 milyona yakın öğretmen atanmayı bekliyor. AKP hükümetiyse atanmayan öğretmenlerin önüne KPSS ve mülakattan sonra yeni bir engel oluşturmaya hazırlanıyor: Milli Eğitim Akademisi…
Konuya ilişkin basına yansıyan haberlere göre Milli Eğitim Akademisi'ne dair yapılan yeni düzenlemeyle, Maliye Bakanlığı tarafından belirlenen kadro sayısı kadar “öğretmen adayı” KPSS puanına göre akademiye alınacak ve “başarı kriterlerini sağlayanlar” sözleşmeli olarak atanacaklar.
Yani eğitim fakültesinden mezun olan, KPSS’de başarılı olan öğretmenlere atanmak için bir de MEB’in “akademi” tedrisatından geçmeleri şartı koşulacak.
Eğitim-İş Genel Başkanı Özbay’a göre bu girişim “eğitim fakültelerine bir hakaret”.
MEB bir süredir Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği Öğretmenlik Meslek Kanunu’na ilişkin yeni bir taslak hazırlığında olduğunu açıklamıştı. Milli Eğitim Akademisi’ne ilişkin düzenlemenin de bu taslakta yer alabileceği belirtiliyor.
'MEB'in yetkisi yok'
Özbay’a göre Milli Eğitim Bakanlığı’nın böyle bir akademi kurmak için ne bir yetkisi ne de bir görevi var. Atanmak için öğretmenlerin önüne KPSS ve mülakattan sonra yeni bir engel oluşturulmaya çalışıldığını söyleyen Özbay “Şu anda ülkede 100’e yakın eğitim fakültesi var. Bu, eğitim fakültelerine hakaret” dedi.
Öğretmenlik mesleği eğitiminin yükseköğretim düzeyinde yapıldığını vurgulayan Özbay “Üniversitedeki hocanın, akademinin yapamadığını Milli Eğitim Bakanlığı hangi yetkinlikle, hangi kişilerle yapacaktır? Bu aslında AKP’nin kendi memurunu seçmek, öğretmeni de tamamen kendisinin emin olduğu, yandaşlığıyla, sadakatiyle itaat edeni seçmek için kullanmak istediği bir sistem” değerlendirmesini yaptı.
Özbay “Siyasi iktidar anayasada tarif edilen tüm yurttaşların kamuda görev alma, çalışabilme hakkını sanki bir lütufmuş gibi dağıtıp keyfi şekilde gasp ediyor” diye ekledi.
MEB’in daha önce yaptığı gibi yine öğretmenlerin görüşünü almadan bir meslek kanunu hazırlamaya çalıştığını dile getiren Özbay, İstanbul’da özel okul müdürü İbrahim Oktugan’ın okulda uğradığı silahlı saldırıda yaşamını yitirmesinin ardından Bakan Tekin’in eğitimcilere yönelik şiddete dair cezayla ilgili açıklamalarına da dikkat çekti.
Öğretmenlik Meslek Kanunu’na şiddete ilişkin cezalarla ilgili maddeler eklenerek bakanlığın kanundaki diğer olumsuz düzenlemeleri kamuoyunun gözünden kaçırmaya çalışacağını öngören Özbay şu ifadeleri kullandı:
“En son şiddet olayı kamuoyunda çok ciddi tepki çekince içine bunu yerleştirerek aslında yine öğretmenlerin fikrinin alınmadığı, kazanımdan çok yeni kayıplar getirecek bir sözde kanunu bize dayatacaklar gibi görünüyor.”
Öğretmenlerden son yılların en büyük eylemi
Oktugan’ın yaşamını yitirmesinin ardından eğitim sendikaları iş bırakmış, binlerce öğretmen Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı’ndan Meclis’e yürümüştü.
Türkiye’de uzun zamandır yapılmış en büyük öğretmen eylemine ilişkin “Sendikal anlamda da katılımın çok yüksek olduğu, hatta sendikasızların da çok katıldığı bir eylem oldu” diyen Özbay, orada da eğitimde şiddetin yalnızca yasa maddeleri ve cezalarla engellenemeyeceğini vurguladıklarını kaydetti:
“Biz eğitimciler olarak şunu söyledik: Şiddetin tek bir faili yoktur, azmettiricilerin kimler olduğunu biz biliyoruz. Öğretmenlik mesleğini itibarsızlaştıran, mesleki ve ekonomik olarak tüketen siyasi anlayıştır en başta sorumlusu.
Biz yıllardır, 'itibarsızlaştırıldık, yoksullaştırıldık, baskıya, şiddete uğruyoruz' diye uyardık, en son 'can mı vermemiz gerekiyor' derken can verdik.
Bunun üzerine kendileri yine kamuoyu önünde 'bakın biz yasal bir düzenleme yaptık, sahip çıkıyoruz' diyorlar. Sadece günü kurtarma çabası bu. Ama gerçek tedbirler sadece yasal madde yazmakla olmuyor. Ülkede anayasayı da tanımayan bir anlayış var.”
'Okullar okul olmaktan çıktı'
Milli Eğitim Bakanlığı’nın yaptığı protokollerle “elini kolunu sallayanın” okulara girdiğini belirten Özbay “Bugün okullar okul olmaktan çıktı” diyor ve öncelikle yapılması gerekenin öğretmenlik mesleğinin itibarının iadesi olduğunun altını çiziyor.
Özbay’a göre “okullarda daha fazla din dersi, tarikat ve cemaatlerin daha fazla okullara girmesi”ne çabalamak yerine, bakanlık şiddeti de önlemek üzere okullara acilen daha fazla rehberlik öğretmeni almalı ve okullarda kamunun sağlayacağı güvenlik tedbirlerini uygulamaya koymalı.