Türkiye’nin kentlerinde hemen her köşe başında birçok bankanın ATM’sinin yan yana dizilmesi, hepimizin alıştığı bir görüntü.
Aslında hepsi aynı işlevi gören bu makineler, büyük bir verimsizliğe yol açıyor. “Kriz” karşısında “tasarruf”a yönelen hükümet, birdenbire bu verimsizliği keşfetti.
Yedi kamu bankasının bir süredir yürüttüğü proje, önceki gün tanıtıldı. “TAM” Platformu denilen proje, Ziraat Bankası, VakıfBank, Halkbank, Ziraat Katılım, Vakıf Katılım, Emlak Katılım ve PTT ATM’lerinin “TAM” adlı ATM’lerde birleştirilmesini öngörüyor. Özel geliştirilecek bir yazılım, bu ATM’de, her bankanın kendi özel işlemlerinin tamamının yapılabilmesini sağlayacak.
Şu an ülke genelinde bu ATM’lerden 5 bin 600 adet var. Proje kapsamında üye bankaların tüm ATM’leri TAM ATM’sine dönüştürülecek, böylece sayı 19 bine çıkacak.
Platform, açıklamasında, projenin orta vadede ekonomiye 500 milyon dolar katkıda bulunacağı öngörüsünü paylaştı.
Her bankanın ATM’sinin olması, büyük bir verimsizlik. Makinelerin alım maliyeti, bakım ve onarım maliyeti, sarf ettikleri enerji, operasyon maliyetleri her bir ATM’yle katlanıyor.
Hükümet, bunların yanı sıra, ATM’lerde tutulması gereken nakit para miktarını azaltarak, piyasadaki parayı çoğaltmayı da hedefliyor.
Peki niye şimdiye kadar her bankanın ayrı ATM’si vardı? Niye hâlâ özel bankalar, sonuçta topluma maliyeti olacak şekilde ayrı ATM’lere sahipler?
Sebep, kapitalizmin kimi kesimlerce verimliliğin anahtarı olarak gördüğü ve övdüğü rekabet.
Şirketler, birbirlerine üstünlük sağlamak için, kaynakları ve altyapıyı paylaşmıyor. Birçoğumuzun apartmanında birden fazla internet sağlayıcı şirketin kablo ve kabinleri var. Oysa Türk Telekom, AKP tarafından özelleştirilmeden önce kamuya aitti, kablolama masrafları, halkın bütçesiyle yapılmıştı. Şimdi bu altyapıya konan şirket ya başkasına kullandırtmıyor ya da kullanım parası alıyor. Maliyet, yine vatandaşa yansıyor.
Bu verimsizliğin en çarpıcı örneklerinden biri, baz istasyonları. Her iletişim şirketi, kendi baz istasyonunu kuruyor. Maliyet katlanıyor, faturalara yansıyor. Ayrıca şehir merkezlerinde baz istasyonlarının insan sağlığına olumsuz etkisi de katlanıyor. Şehirler arası alanlardaysa baz istasyonlarının inşası için genellikle tepelere yollar açılıyor, ağaçlar kesiliyor, kuleler dikiliyor, doğayı tahrip de katlanıyor.
Peki bu mesele, “verimsiz” olduğu için eleştirilen Küba’da nasıl çözüldü? Küba’da telekomünikasyon şirketi kamuya ait, dolayısıyla zaten aynı alanda birden fazla baz istasyonu kurulması söz konusu değil. Dahası, Küba hükümeti, mobil internet hizmetine geçerken, karasal yayın yapan bazı televizyon kanallarını dijitale çevirip, bunların karasal yayın antenlerini mobil internet vericileri olarak kullanmaya başlayarak, meseleyi çok az maliyetle çözdü.