Mahalleler savaş alanına döndü: Dönüşen kentler değil

Mahalleler savaş alanına, deprem bölgesine benziyor. Yanına yöresine bakmadan olduğu yere yıkıyorlar binaları. Amaçları ise belli daha çok rant daha çok kâr. Dönüşen şey ise sorunların adı.

Hasan Çağdaş

Mahalleler savaş alanına, deprem bölgesine benziyor. Yanına yöresine bakmadan olduğu yere yıkıyorlar binaları. Daracık sokaklara dev makineler, koca kamyonlar girip çıkıyor, biri giderken diğeri geliyor. Toz, duman, gürültü, sallantı. İnsan sokağa fırlıyor korkudan “deprem mi oluyor?” diye.

Sokağı kapatıyor beton mikserleri, kum yığınları, bağ bağ inşaat demiri, asmolen tuğla. her gün başka biri beton döküyor. Evine varamıyor insan bu engellerden. Her sokakta üç beş yıkım, inşaat. Hepsi de aynı günde olmuyor ki “bitse de kurtulsak” diyesin. Aylarca  yıllarca bitmeyen, bitmeyecek bir inşaat hengamesi. Rahat, huzur, dur durak yok. Tatil, bayram, seyran yok. Sabahın köründen gecenin karanlığına... Nefes aldığımız hava kirlendi çıkan tozdan. Artık asbest mi var yoksa ne melanet var içinde kim bilir? Solunum hastalarının durumunu düşünmek bile istemiyor insan. Zaten kim düşünüyor ki? Herkesin sağlığı kendisine emanet. Musluktan akan su değişti. Kedi kadar fareler geziyor gündüz gözü sokakta.
 
Aynı yere yenisini yapıyorlar. Daha çok katlısını, daha çok dairelisini. Bazı yerlerde ada halinde yıkıp, dev siteler yapıyorlar. Belli bir dayatma varmış gibi, tek kalıptan çıkmış bina cepheleri. Nikelajlı korkulukların süslediği daracık balkonlar, renkli camlar, cam cepheler... Bir de “süper lüks” zorunlu sanki. Garip de isimleri var nasıl okunduğu bilinmez yabancı dilde, pazarlama için olsa gerek. Bir de konut değil, “rezidans” demek gerekiyor.

'Kent dönüşmüyor binanın malzemesi yenilenince' 

Bugünlerde şehirlerde sıkça karşılaştığımız manzara bu, “Kentsel dönüşüm” diyorlar adına. Aslında Kentsel dönüşüm başka bir konu, ayrıca anlatılması gereken. Anlatılan uygulamalarda, milletin evine arazisine çökmek, rant yaratmak, daha çok kâr etmek için bir kılıf olarak kullanılıyor. İşin aslı esası adlı adınca “Rantsal dönüşüm!”
 
Kent dönüşmüyor binanın malzemesi yenilenince. Sorunlar da çözüme dönüşmüyor. Aksine katlanarak çoğalıyor bu sistemde.

Eskisinden çok insan düşüyor metrekareye yeni binalarda. Yaşam alanları daralıyor. Piyasada söylendiği haliyle "en çok gidenler" 1+1. Yirmi daireyi yıkıp 25-30 daire yapılınca bölgenin nüfusu artıyor, aynı alanda eskisinden daha sıkış tepiş yaşam başlıyor. Daha çok araç gelip gidiyor, trafik daha da sıkışıyor. Park yeri çilesi vb.
 
Zaten sorunlu, yaşlı altyapı bu yükü kaldırmıyor, elektriğinden kanalizasyonuna dertler büyüyor da büyüyor. Tabi bunlar normal sonuçlar, sürpriz yan etkiler değil. Daha az bir nüfus için planlanıp inşa edilmiş bölgeler buralar zamanında. Ona göre okul, park bahçe, pazar yeri vs. Şimdi neredeyse hepsi yetersiz kalıyor, her bir ihtiyaç için bir başka yere gitmek durumunda kalıyor insan.
 
Evde otururken camdan gördüğümüz bu. Bir de işin içine girince karmaşıklaşan, dışarıdan kolay kolay görülmeyenlere göz atalım.

İlk problemle kiracı durumundaki vatandaş karşılaşıyor dönüşecek binada. Ev sahibinin “çık, burası yıkılacak” demesinin ardından yaza kışa bakmadan bir kiralık daire arama, taşınma çilesi çıkıveriyor karşısına ansızın. Sonraki kurban, tek evi olup da kendi oturduğu bu evi dönüşüm için, müteahhitin türlü çeşit göz bağcılık ve hilaf-ı hakikât vaatlerine kanarak yeni, lüks bir ev hayaliyle bırakan genelde emekli, kredi borç harç zor zoruna ev almış ya da atadan dededen kalma bir evde oturan dar gelirli emekçi vatandaş.

Gerçek dışı vaat diyebiliriz çok emin bir şekilde. Kim, kimseye kendi kârından daha fazlasını verir ki? Hele ki bahsi geçen bütün bir bina, bazı örneklerde ise site olunca... Düşünün müteahhitin yıktığı yuvalardan kazancı, bu kazanç için edeceği vaatlerin abartısını.
 
Sonraki aşamalar değişik şekillerde gelişiyor; müteahhite bir ön ödeme gerekiyor kimi örnekte inşaat başlayabilsin diye. Çünkü yıkım ve enkaz satışının ardından, mevcut ekonomik kriz ortamında uygun kredi bulma güçlüğü, öz sermayesi yeterli olmayan çoğu müteahhiti yapsatçıyı inşaata başlamaktan alıkoyuyor.

Bununla da bitmiyor. Yapılan sözleşme her ne derse desin işin durma tehlikesi/tehdidi karşısında sürpriz ara ödemeler de istenebiliyor. Bu ara, genelde belirsiz bir süre için güçlükle bulduğu ve günümüzde hiçbir sürprize yer bırakmaksızın fahiş yükseklikte seyreden kira ile bulduğu bir eve geçiyor müstakbel yeni evin sahibi vatandaş. Tabi taşınma sırasında kırılan dökülenin hesabı sorulmuyor bu hengamede. Bunun bir de geri taşınması var.

O da işler yolunda giderse... Zira bir türlü alınamayan ruhsatlar, batan, kaçan müteahhit vb nedenlerden ötürü süreç uzayabiliyor. Bu da zaten güçlük içerisindeki insanların durumunu iyice perişan hale getiriyor.

'Geliri gibi dar, sığamadığı bir yeni ev'

Bu çile bittiğinde ya da olur da işler yolunda gidip de yani eve dönüldüğünde başka sorunlar beliriveriyor vatandaşın karşısında. Geliri gibi dar, sığamadığı bir yeni ev. Aradan geçen zamanda gelir ve harcamalar arasındaki olağan açının artmasının da neden olduğu ve aidatını bile ödemekte zorluk çekeceği bir yaşam alanı... Yanı sıra müteahhitin malı olarak üretilen “artık” mekanlar ise yüksek fiyatlarla ikincil, üçüncül konutlar olarak yatırım aracı kabilinden varsıl simsarlara satılıyor ve rant sürekli büyüyor.
 
Yaşamın sosyoekonomik olarak emekçiyi aşmış bu yeni haliyle kolay geçmeyeceğini gören vatandaş belki bu yeni durumu kısa bir süre deneyimleyip özellikle de ekonomik çözümsüzlüğünü gördüğünde elindeki tek sermayesi olan “rezidans”ını edebildiği en iyi fiyattan satıp şehrin daha da dışındaki görece daha ucuz yerleşimlere göçmek durumunda kalıyor, kendi gibi diğer dönüşüm zedelerle birlikte.
 
Bu örnek, gerçekleştirilen rantsal talanın kaybedenini resmediyor.

Bir de öteki sınıf var. Yukarıda anlatılan tüm kayıpları kazanca çeviren, rantın kaymağını yiyen. Yapsatçı, müteahhit, şirket halinde inşaatçı, holding boyutuna ulaşanlar ve daha nicesi. Her şekil ve boyutta, betona bulanmış kâr peşinde bir güruh. İşçilerin sömürülen emeği, sıkça kurban gittikleri iş cinayetlerinde kaybettikleri yaşamları pahasına yapılan inşaatları, anlatılan örnekteki vatandaşa satarak kârlarını büyüten rant avcıları.

Bunları besleyen ve ayrıca üretilen rantın satışında da kullanılan üretici/tüketici kredilerinin taciri finans kapital. Kârını emlak rantından elde eden, sayısız mülkün sahibi tefeci tayfası. Doğal afetlerin ortaya çıkarttığı çarpık, denetimsiz, kalitesiz yapılaşmanın, sayısız imar affının yarattığı enkazdan yükselen korku rüzgarını da arkasına alıp ne zamandır ülke ekonomisinin can simidi durumunda olduğu için mevcut iktidar tarafından yolu sürekli açık tutulan inşaat sektörünün patronları ve dahil oldukları sermaye sınıfı.

'Dönüşen bir kent yok'

Düzenin son dönemde önümüze koyduğu tablo bu. Bir kentsel dönüşümden bahsediliyor ancak dönüşen bir kent yok. Dönüşen binalar, sermayenin kârına dönüşen harcanan emek. Geriye kalan, yaşamları ummadıkları biçimde değişen çaresiz insanlar ve kapitalizmin batağına daha da batan çarpık kentler.

Yapıyor görüntüsünde yeniden yıkıyor emekçilerin hayatlarını, hiçbir zaman çözemeyeceği krizini az daha ötelemek telaşındaki sermaye ve onu var eden kapitalizm.
 
Oysa en temel haklarından biri değil midir insanın insanca barınma hakkı? Yaşamı boyunca çalışan, üreten, üretecek olan insanın? Ve yalnızca konut mu demektir kent  toplumun yaşamında? Kent, beslenme, giyinme, ulaşım, eğitim, kültür sanat, sağlık ve benzeri birçok temel hakkın eşit ve birlikte kullanıldığı, beraber yaşanılan ortak mekandır. Olmalıdır.
 
Bugün her biri birbirine benzemez, ayrı başlıklardaki sorunların üzerine tek tek giderek çözmeye çalışmak sorunların çokluğu, aralarındaki etkileşim ve karmaşıklığı düşünüldüğünde yalnızca yeni sorunlar oluşturmakla kalmaz, zaman kaybına da neden olur. İçerisinde yaşadığımız sömürü ve sermaye düzeninde karşımıza çıkan toplumsal sorunların kalabalıklığına bakmaksızın tek ortak noktası, sorunun çıkış noktası ve nedeni bu rezil düzenin bizâtihi ta kendisidir.
 
Sorunların kaynağına ulaştığımızda, çözümün de tarihi ve reçetesi oluşacaktır.