Bir, sağırlaşmış, körleşmiş, duyarsızlaşmış bir kalabalık. İki, belirlenmeye teslim olmuş bir cahillik. Üç, satın alınabilir bir vicdansızlık. Düzenin halk hakkındaki temel varsayımı budur.
Türkiye birkaç gündür yeni bir krizi tartışıyor. Bir mafya liderinin tasfiyesinden başladık, neredeyse devlet krizine vardık! Ayhan Bora Kaplan olayı AKP içi hizip çatışmalarıyla, MHP dengeleriyle, bürokrasiyle iç içe gelişerek boyutlanıyor. Okur, soL’un dünkü haberinde yeterli bir özet bulacaktır.
Ben bu çatışmaların şifrelerini çözmeye kalkışmayacağım. Bunu iyi yapanlar var. Örneğin Barış Terkoğlu.
Elbette en zor sorunun bile bir yanıtı vardır. Bahçeli’nin “darbe”, Erdoğan’ın “bürokratik vesayet”, Yerlikaya’nın “Cumhurbaşkanına tuzak” diye diye iyice içinden çıkılmaz hale getirdikleri Kaplan vakası, eninde sonunda aydınlığa çıkacak. Ancak sanki adı geçen siyasiler, iktidar medyasının manipülatör ve yorumcuları, emniyetçiler, savcılık ve diğerleri, hep birlikte konuyu önce anlaşılmaz hale getirmekte ortaklaşmış bulunuyorlar!
Beni de burada işin bu kısmı ilgilendiriyor…
Türkiye yıllar önce, adı en fazla hafızalara kazınan olduğu için onu anayım, Ergenekon sürecinden de bir şey anlamamıştı!
Nasıl anlaşılsın ki; İslamcı, dolayısıyla Doğucu olduğu varsayılan AKP’liler demokrasinin önündeki engelleri temizleyecekti. NATO’dan yetişenlerin yönettiği TSK’da Batı’yı tehdit olarak gören ve mesafeyi açmayı hiddetle savunanlar vardı. Orduda gerçekten darbeciler var mıydı? İyi de, aynı ordu daha önce darbe yaptığında, toptan Amerikancı konum almamış mıydı?
İş mahkeme faslına geldiğinde, birleştirilen soruşturma dosyalarından varılan iddianamenin hacmi bir milyon sayfayı aştı! Sonuç olarak, benim diyen araştırmacının okuyamayacağı bu yığın hakkında kamuoyunun edineceği kanaati, ekranlarda en fazla olanak verilen yorumcular belirledi.
Egemenlerin toplumda hangi düşüncelerin egemen olmasını nasıl belirlediğinin örneğidir…
Bir krizin sonucu baştan kestirilemeyebilir. Ama şurası kesin: Kazanan ve egemenliğini teyit eden taraf, işin aslını kendine göre yazıp ilan edecektir. Şu anda ortalığı alabildiğine bulandıranlar, birbirlerini bir kaşık suda boğmaya ant içmiş görünseler de, aslında bu noktada mutabakat halindeler.
Olaysa gerçekten karmaşıktır. Çatışma eksenleri birbirinin içine geçmekte ve birbirlerini kesmektedirler. Piyasa ekonomisi ile mafya ekonomisi çatışmaktadır. Atlantikçilik ile “yerli ve millicilik” çatışmaktadır. Bir yerde AKP ile MHP de çatışmaktadır. Ama aslında AKP’nin hizipleri aralarında çatışmaktadır. Bunların her biri tarikatlarla bağlantılıdır, ama tarikatçılık ile görece daha kuralcı bir meşruiyetçilik de çatışmaktadır. Herkes FETÖ’cülük heyulasını birbirinin üstüne itmektedir, ama hiç de tüketilmiş olmayan Gülenciler de kendi cephelerinden çatışmaya girmektedir.
Bu öylesine rezil bir tablo ki, birbirlerinin yeminli düşmanları, üstünü örtmekte elbirliği yapmaya mahkûm! Sıradan emekçi insanların, yani çocuğunun okulu, ailenin beslenmesi, hastasının bakımı ile uğraşan yurttaşların önüne olanca çıplaklığıyla serilmesi mümkün değildir. Herkes karnından konuşmak durumundadır.
Çünkü işin içinde gerçekten uyuşturucu pazarı ve büyük tekellerin kârları vardır. Cinayetler ve ülkenin etrafını kuşatan savaşlar vardır. Ortaçağ kaçkını yapılar ve ajanlık müesseseleri vardır. Devletin kâğıt üstünde topluma hizmet üretmesi beklenen kurumları ve çeteleşme vardır. Bunlar “herkesin içinde” konuşulması akıldan bile geçirilemeyecek pornografik bir bütün oluşturmaktadır. Bu arada bugün birbirlerini ortadan kaldırmak için savaşanların önünde sonsuz kez safları yeniden harmanlayacakları bir gelecek de uzanıyor olabilir!
Sıradan insanların oluşturduğu halkın bu çatışmada yeri yok. Yalnızca toplumun en lümpen unsurlarının tetikçi olarak kiralanması söz konusu olacak, çok ama çok büyük çoğunluk ise kendisine yukarıdan sunulanın alıcısı olmaya mahkum kılınacak. Tabii, eğer o güne kadar bıkıp kulaklarını tamamen kapatmamışsa…
Daha doğrusu, krizin taraflarının ve genel olarak egemen güçlerin “halk” dendiğinde algıladıkları durum budur. Bir, sağırlaşmış, körleşmiş, duyarsızlaşmış bir kalabalık. İki, belirlenmeye teslim olmuş bir cahillik. Üç, satın alınabilir bir vicdansızlık. Düzenin halk hakkındaki temel varsayımı budur.
Asıl kavga pornografik tabloda değil, tam da buradadır. Asıl eksen halkımızın bu varsayımı teyit etmekten kurtulup kurtulamayacağından geçmektedir. Ve halkın örgütlenmesi, temsil edilir hale gelmeye başlaması siyasete görülmemiş bir sadelik ve dolayısıyla zihin açıklığı armağan edecektir. Kavgamız bunun içindir.