Türkiye solu şimdi bu sınavdan geçmektedir. Halk değişebilir. Emekçiler örgütlenebilir. Bir emekçi halk hareketi inşa edilebilir…

Halktan ne çıkar?

Geçen hafta seçimin önemsiz olmadığını, ama genelde kabul edilenden farklı bir anlam taşıdığını konuştuk. Seçim belirleyici bir karar anı değil, toplumsal güç dengelerinin yansıdığı bir aynadır ve halk örgütsüzse düzenin, egemen güçlerin çıkarını yansıtır… 

Halkın örgütlenebileceğine inancı olmayanlara bu iddia yıkıcı görünecektir. Biricik çıkış yolu seçim, ama ona da belirleyici bir rol tanınmayacak. Sonuç koca bir umutsuzluk! 

Bu durumda halka inanmayan ama umutsuz yaşaması da mümkün olmayanlar için seçim zorunlu biçimde her şeyin önüne geçer, bağımsızlaşır. Tabii, sadece bir yanılsamalar dünyasında…

Umutsuzluktan kaçalım derken, daha önemli bir aktör haline gelebileceğine inanılmayan halkın sadece vereceği oyu merkeze koymak saçma oluyor. Her şeyin başını sonunu seçim sananlar, halka güvenip güvenmemek konusunda bile tutarsızlığı aşamazlar. 2024 Türkiye’sinde oy davranışında iş ve aş taahhütleri, dinsel ve milliyetçi demagoji rol oynamakta, aşiret yapısına özgü yani yurttaşlığı önceleyen toplu oy kullanılmasına yaygın rastlanmaktadır. Örgütlenmemiş halimiz, toplumun genelinin yararından kopuktur ve aslında merkeze bunlar konmuş olmaktadır!

Sonuçtan memnun kalmayanların sık sık cahillere yetki verilmesine tepki ürettiklerini de biliyoruz. Oysa beğenilmeyen genel oy hakkı yurttaşlığın tescilidir ve bunun olmadığı yerde kaderimizin düzelmesi, hükümdarların iyi projelere ikna olmasına bağlı demektir. 

Yeri gelmişken; “ütopya” tipik olarak böyle bir şeydir. Doğrunun yolunu keşfetmiş, daha iyi bir toplumsal durumu modellemiş birileri, yönetenleri “aklın yoluna” çağırırlar. Ütopyacılar aslında yönetenlerin böyle bir yola rağbet etmeyeceklerini, çünkü sınıfsal çıkarlarının peşinden gittiklerini görmüyorlardı. Ama eşzamanlı olarak başka bir şey daha söylemiş oluyorlardı: O zamana kadar doğaüstü bir güce kendini teslim edegelen insan kaderini eline alabilirdi. Ütopyacılar aslında insan aklını ve yurttaşlığı yüceltmiş oluyorlardı. 

21.yüzyılda bu yaklaşım tekrar edilemez. Edilirse o günden bu yana yaşanan uzun bir devrim dalgası yok sayılmış olur. Bu, 1789 Büyük Fransız Devriminin hakkını verirsek 18.yüzyılın ikinci yarısından başlayıp birkaç on yıl önce neoliberal cihadın dalgakıranlarında durdurulan benzersiz bir dalgaydı. Devrimler çağını yok saymak körlüktür. İnsanlık bir dönem, egemenlerin iyi projelere tav olmasıyla değil, örgütlü mücadeleyle kaderini eline aldı. Genel oy hakkı bu mücadelenin en görkemli kazanımlarından birisidir. Arkasındaki tez halkın tarihsel bir aktör olabileceğidir.

Halka bunu yakıştıramayıp seçimin bağımsız bir irade olarak işlev yüklenebileceği düşüncesi ise mantıksızdır. Bu çelişki tek bir yoldan bertaraf edebilir. O da siyasetçinin manipülatif müdahalesine bel bağlamak… İyi siyasetçiler kötü siyasetçilerden daha becerikli olmalıdır. Peki, kendi kaderini eline alamayacağı kabul edilen halk, neden bu siyasetçilere güvenecektir?

Bütün bu söylenenler, siyasetçi aydın ile halk arasındaki açıyı gidermiyor. Halk şakşakçılığının yapılamayacağı kadar kötü, adaletsiz, çaresiz bir dönemden geçiyoruz. İnsanlığın iyiliğini arzulayan siyasetçilerin sorunu ise halk tarafından en iyi ihtimalle beceriksizlik olarak görülmekte. Bu durum zaten bir şeyler söyleyerek değil yapılarak değiştirilebilir.
Başa döneceğim. Sıradan insanlardan örgütlü bir aktör çıkar mı? Seçimin ne ölçüde önemli olduğunu tartmadan önce bu soruya yanıt verilmelidir. 

Bu soruya olumlu yanıt vermeden ilerici olunmaz. 

Bu soruya olumlu yanıt vermeyenler güçler dengesinin çarkları arasında çoğu zaman karanlık bir oyuna dalarlar.

Olumlu yanıtın özü emekçi halkın örgütlü bir özneye dönüşebileceğine duyulan güvendir. Emekçiler hep başkalarınca belirlenen, asla düzenli harekete geçemeyen bir kalabalık olmaktan çıkabilirler mi? Çıkamayacaklarsa boşa kürek çekmek yerine ehveni şer teknelerin dümen suyuna girmek başlı başına bir çıkış yolu olarak görülmeye başlanır. 

Türkiye solu şimdi bu sınavdan geçmektedir. Halk değişebilir. Emekçiler örgütlenebilir. Bir emekçi halk hareketi inşa edilebilir… 

Solda başkaları bir yana bizim hareketimiz AKP’nin yükselişinin karşısına 2005’te Yurtsever Cephe’yi koymayı denedi. Haziran Direnişin kök salması iddiasının adı 2013’te Sol Cephe’ydi. Şimdi Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi bir halk hareketi için yola çıkmıştır. İddiamız bunun mümkün olduğudur.