Temel Kotil’e ne oldu?

Büyük bir yaygarayla TUSAŞ’ın başına geçen, Kotil sessiz sedasız görevden alındı. Yaşanan bir tasfiye mi yoksa sermayenin talebi üzerine gerçekleştirilen bir yenilenme girişimi mi?

Okan Ataer

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin önemli “teknokrat” isimlerinden Temel Kotil’in TUSAŞ Genel Müdürlüğünden alınması ulusal basında neredeyse hiç yer almadı. TUSAŞ tarafından yayınlanan bilgi notunda ise adı dahi geçmiyordu. Yönetim Kurulu olağan toplantısının yapıldığı ve Genel Müdürlüğe Mehmet Demiroğlu’nun atandığı bildiriliyordu. Temel Kotil’in ise geçtiğimiz ay 27 Mayıs günü Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Yönetim Kurulu’na seçilmesinin gerekçesi öğrenilmiş oldu. DEİK’in TUSAŞ gibi firmaların çeşitli seviyelerde yöneticilerinin toplandığı havuzların birisi olduğu düşünülürse Kotil’in bir süreliğine kızağa çekildiğini söylemek yanlış olmayacak.

TUSAŞ iç iletişim bilgi notu

TUSAŞ hatırlayacağınız gibi kısa süre önce tedarikçilerinde yaşanan kalite sorunuyla gündeme geldi. Bu haber de ulusal medyada pek yer bulmadı. Emperyalist merkezlere yüksek teknoloji ürünü ara parça sağlayan TUSAŞ bu türlü tedarik zincirlerinde hiçbir şekilde karşılaşılmayacak bir durumla karşı karşıya kaldı. Bu türlü yüksek teknolojik imalatta kalite gerekliliği olarak sağlanması gereken izlenebilirlik (İngilizcesi traceability) hammaddeden son ürüne kadar işleyen süreçte sekteye uğramış gözükmekte. TUSAŞ tarafından yapılan işlerin Boeing ve Airbus gibi küresel devlerin işleri olduğu düşünülürse sürece onaylı tedarikçi olmayan bir unsurun (hele de Çin menşeli) girmesi ilginç bir konu.

Kotil’in tasfiyesine 'resmi' yorum

Konumuza geri dönecek olursak Kotil’in görevden alınması haberi ulusal basında geçiştirilse de savunma sanayi haberlerinde düzenin iliştirilmiş ve kendinden menkul haber ajansı Tolga Özbek isimli zat tarafından “devletlü” şekilde ele alındı. Her türlü fuar ve tatbikata davet edilen, savaş gemisi güvertelerinde röportaj yapan, Bayraktar gibi üst düzey yöneticilerle özel sohbet programları çekebilen bir kişiden bahsediyoruz. Adeta Savunma Sanayii camiasının Abdülkadir Selvi’si olan bu zat muhteşem bir akrobatı andırırcasına yaptığı yorumda, Kotil’in ilkleri başarmak için mesai mefhumu gözetmeden yaptığı faaliyetlerle rekorlar kırdığını ancak artık vaktin konsolidasyon ve verimlilik çağı olduğunu belirterek yeni yönetimin bayrağı devraldığı yönünde yorumlar yaptı. 

Görev değişikliği elbette önemli. Temel Kotil hem siyasal İslamcı geçmişi, hem “teknokrat” kimliğiyle THY’yi dönüştürüp Türkiye sermayesinin bölgesel açılımlarıyla entegre hale getiren önemli bir yönetici. Bunun ötesinde emperyalizme tartışmasız şekilde bağlı. Silah sanayii alanındaki işbirliklerinin ötesinde, 25 Şubat 2009 tarihinde yaşanan olayda görüldüğü gibi çekincesizce emperyalizme bağlı kalmaktan geri duymuyor. 

İstanbul’dan kalkan ve Amsterdam Schipol Havalimanına iniş sırasında düşen Boeing yapımı THY uçağının kaza kırıma uğraması sonrasında ABD şirketi aleyhine olabilecek her türlü adımdan uzak durmuş, olay sırasında hayatını kaybeden üç pilota kusur bildirilmesine razı olmuştu. Boeing uçuş bilgisayarının THY uçağıyla uyumsuz güncelleme sebebiyle ortaya çıkan bariz hatası Hollandalı uzmanlar tarafından belirlense de THY yönetiminin göz yummasıyla kaza raporundan çıkarılmıştı.

2009 yılında düşen THY uçağında Boeing hatasının örtbas edilmesine Kotil yönetimi sessiz kaldı

Dolayısıyla bahis konusu isim önemli bir isim. Ancak önemli olan Türkiye sermayesinin çıkarları ve buradan da görülebileceği gibi KAAN gibi bir projede göz boyamayı başaran Kotil istenen performansı gösterememiş durumda. Demek ki sermaye yeni bir kan arayışında.

Bu kan arayışı Türkiye sermayesinin AKP eliyle gerçekleştirdiği konsolidasyon ve atılımın bir parçası. Kan arayışının yapıldığı havuz da aslında belli.

Silah sanayisinde öne çıkan STM-Roketsan-TUSAŞ Yönetim Kurullarına ayrıntıyla bakıldığı zaman büyük resim ortaya çıkıyor.

Milli Teknoloji Hamlesinin Müslüman Teknokratları

Kendilerine ne dediklerini bilmemekle beraber eğer bu ekibe (her bir terim tırnak içinde olacak şekilde!) "Milli Teknoloji Hamlesinin Müslüman Teknokratları" dersek yanılmayız sanırım. Bu ekip üç gruba ayrılıyor. 

Birincisi eski toprak diyebileceğimiz ve Temel Kotil ile yaşdaş olan ekip. Ortak özellikleri siyasal İslam ve özellikle de Fethullan Gülen ile bağlantıları. Türkiye'de mühendislik eğitimi aldıktan sonra büyük çoğunlukla ABD'de yüksek lisans-doktora eğitimi alınıyor. Bunun ardından kamuda önemli mevkilerde veya doğrudan emperyalist şirketlerde göreve başlanıyor. 

İkinci grup bugün 40'lı yaşlarında olan "genç" ekip. Bunlar da önemli okullarda okuduktan sonra doğrudan iktidar eliyle kamuda veya kamu iştiraki firmalarda göreve başlatılıyor. Bayraktarlar da bu ekipte.

Üçüncü grup ise profesyonel olarak ordu mensubu veya akademisyen olup AKP döneminde silah sanayisine teknik bilgileri sebebiyle destek verip yükseliyor. Grubun tamamının ise ortak kesişim kümesi muğlak bir milliyetçilik ve mukaddesatçılık ile yoğrulmuş teknokrat bir yaklaşım. Elbette sermaye dostu ve emperyalist ülkelerle mükemmel uyumlu.

Bu yeni kan arayışının sebebi ne?

TUSAŞ başta olmak üzere Aselsan, Roketsan, STM gibi kurumlar karlılık olarak küresel ölçekte sürekli yukarı sıralarda yer alan şirketler arasında. Emperyalizmin krizi sonucu kendi bölgesinde bir bölgesel varlık kurmak isteyen Türkiye sermayesi bu alanda kendi ölçeğinde çeşitli şirketler rekabet halinde. TUSAŞ özelinde bakıldığında bu rakip Korean Aerospace Industries (KAI) olarak beliriyor. Güney Kore’de 1999 yılında Daewoo-Hyundai-Samsung ortaklığı olarak kurulan firma TUSAŞ’ın çok benzeri imalat kabiliyetine ve pazar payına sahip. Ancak yaklaşık 15 bin personelle 2.3 milyar dolar gelir kazanan TUSAŞ’ın aksine KAI 3 bin 500 personelle 2.5 milyar dolar seviyelerine çıkıyor.

Pandemi günlerinde işçileri ölümleri pahasına çalıştıran, kamu kurumunun deneyimli teknik personelini tasfiye etmekten çekinmeyen, kurumu bağlı bulunduğu tarikatın arpalığına dönüştüren Kotil anlaşılan silah patronlarını yeterince tatmin edememiş. Yerine gelen en teknokrat, en müslüman, en emperyalizm yanlısı, en patronsever idarecinin de ilk yapmaya kalkacağı icraatının ne olacağı belli. Dolayısıyla yeni genel müdürün işçi haklarına saldıracağı, maaşlara gider gözüyle bakıp sömürüyü şiddetlendirecek adımlar atmaya kalkacağı sürpriz olmayacak. Pekiyi ne zamana kadar?