Sömürü düzeni hem yanılsamaları ve kılıflarıyla hem de emekçilerin hak savaşımlarının kırılmasıyla yaşıyor.  

Sömürü ve kılıf

Sömürücülerin ideoloji ve siyasetlerini uyguladıkları çok araç var. Bu araçlar eş zamanlı olarak sömürülenleri düzenle uyumlaştırma amacıyla, sömürünün kılıfı olarak kullanılıyor.  Halkı kandırmak için başvurulan sahtelikler, kullanılan maskeler düzenin parçaları. “Minareyi çalan kılıfını hazırlar”, “kılıfına uydurmak” gibi dümdüz anlatımları halkın içinden çıkmış.  

Sömürüyü burjuvaziyle, toplumsal ilişkilerle, siyasetle okuduğumuzda, minareyi çalan ve kılıfı hazırlayanların bireyselleştirilen sömürücü kesimden oluşmadığını, ekonomik, siyasal, sosyal, yönetsel bütünün işbirliği içinde, ortaklaşa hareket edildiğini görüyoruz; kurumsal ve kuralsal yapıyla, diğer deyişle siyaset, devlet ve hukuk organizasyonuyla karşılaşıyoruz.

Özgürlüğünden demokrasisine, eşitliğinden adaletine, haklarından hak aramalarına, yerel yönetiminden merkezi yönetimine, yasamasından yargısına, devletinden hukukuna, eğitiminden sağlığına, muhalefetinden iktidarına neresinden bakılırsa bakılsın aynı ideoloji ve siyasetin içinde, sömürü düzeninin yaşatıldığı bir ilişkiler ağı içinde yaşatılmaya zorlanan toplumsal yapı görüyoruz. 

Yaşanılan olayların, karşılaşılan baskı ve eylemlerin, yürürlüğe giren anayasa ve yasaların kimi zaman bilimsellikle sorgulanmasında “görünürdeki nedenler” ile “gerçek nedenler” sıralansa da, kimi zaman eleştirellik Marksist bakışla devreye sokulsa da önünde sonunda yüz yıllık Cumhuriyetin ve emekçilerin getirildiği yer gözümüzün önünde duruyor. 

Sömürü, yağma, talan, hırsızlık, sahtelik, işgal, cinayet, katliam, pahalılık, yoksullaştırma, zenginleştirme biliniyor; dinselliğin ve milliyetçiliğin düzenle özdeşleşen durumu biliniyor, sorgulanıyor ama düzen sürüyor. Sivrisineği öldürmek yetmez, bataklığı kurutmak gerekir sözleri sıkça kullanılıyor, minareyi çalanlar ve kılıfı hazırlayanlar biliniyor ama düzen sürüyor.  

Devletin ve hukukun düzene kılıf olma işlevi başkanlı rejimle, yasamanın işlevsizleştirilmesi ve önemsizleştirmesiyle, yargının düzenin onay organı durumuna getirilmesiyle çoktan kanıtlandı. 

İlerici ve aydınlanmacı niteliğiyle bir cumhuriyetten, laiklikten söz edilebiliyor mu? Sendikalar nerede, kimin yanında? Sayıları yüzü aşan düzen içi siyasi parti nerede, kimin yanında? Asgari ücret kılıfını kimler dikiyor?

AKP’nin 12 Eylül faşist darbesinin devamcısı olduğu biliniyor ama “yeni anayasa” tuzağı, yeni anayasanın kılıf olarak kullanılacağı görülmüyor. 12 Mart 1971’in, devamı anayasa değişikliklerinin, 24 Ocak 1980 kararlarının, 12 Eylül 1980’in, devamı 1982 Anayasası ve değişikliklerinin görünürdeki ve gerçek nedenleri biliniyor ama tabuta “son çivi” çakması bir türlü bitmeyen AKP meşrulaştırılmaya devam ediliyor. 

2016 OHAL ilanının, aynen yasalaşması önlenemeyen OHAL KHK’lerinin Türkiye’nin yeniden tasarımı için nasıl kullanıldığı biliniyor ama AKP meşrulaştırılmaya devam ediliyor.

IMF politikalarının, -sözleşmesiz- uygulanmaya devam edildiği biliniyor ama kapitalist/emperyalist ekonomi politikalarının uygulanmasıyla iyileştirmeler olacağı üzerine öneriler havada uçuşuyor. Başkanlı rejimin toplumdaki ekonomik ve siyasal güç dengeleri üzerinde daha etkin ve belirleyici bir yönetim modeli olarak getirildiği biliniyor ama Başkan Erdoğan nezdinde meşrulaştırılmaya devam ediliyor.  

Bu hafta Salı yazısında Oğuz Hoca (Oyan) muhalefetin siyasal iktidarı meşrulaştırması konusunu CHP’li Karatepe ile “dış ve iç sermayenin program müdürü Şimşek” görüşmesi üzerinden gayet net anlattı. “Talep iletme muhalefetinin” sınırları olduğunu, bu muhalefetle temel meselelerin iletilemeyeceğini, çünkü uzlaşma yapmak ve bazı ulaşılabilir sonuçlar elde etmek isteneceğini, ama böylece iktidara o temel meselelerde bir haklılık kazandırılmış ve ona dinci-despotik rejim inşasında sınırsız bir meşruiyet alanı açmış olunacağını vurguladı.

Kılıfın da kılıflara gereksinimi var. Düzen içi muhalefet, siyaset, devlet, hukuk, sosyal ve kültürel kimi ilişkiler, etnik yapı, “insanoğlu ile ilgili şeylerin masalımsı hayali” din bu gereksinimi üstleniyor. Her ne kadar uyulmama, ihlal edilme sorunu yaşasa da “yürürlükte olanı”yla ve de bir umut yanılsaması olarak piyasaya sunulmak istenen “yeni”siyle anayasa kılıfını da unutmayalım.   

Anti-laikliğin kılıfı din özgürlüğü olarak ortaya dökülürken, toplumsal üretim araçlarının özel mülkiyeti ve özelleştirilmesinin kılıfı sermayenin özgürlüğü olarak tanımlanıyor. Sonuç, elbirliğiyle emekçiyi ezme ve yoksullaştırma, kamusal olanı yağmalama, kamu yararına olanı özel çıkar için kullanma özgürlüğü. 

Kapitalizmin/emperyalizmin kendilerine güvence ve emekçilere baskı aracı olarak kullandığı siyasetin, devletin ve hukukun gerçek yüzü Marksist analizle netleşiyor.  

Sömürü düzeni hem yanılsamaları ve kılıflarıyla hem de emekçilerin hak savaşımlarının kırılmasıyla yaşıyor.  

Düzen sergilenirken kılıfını hazırlayanlar ve kılıfına uydurmaya kalkışanlar da sergilenmeli. Emekçilerin örgütlü sınıfsal savaşımlarının güçlendirilerek yaygınlaştırılması ödünsüz, koşulsuz sürdürülmeli.