Skandallarla dolu Hollanda Başbakanı, yeni NATO Genel Sekreteri: 'Teflon' Rutte kimdir?

"Teflon" tavırlarıyla ne kadar "maharetli" bir siyasetçi olduğunu kanıtlamış olan Rutte'nin NATO'ya yaraşır bir genel sekreter olacağı şimdiden su götürmez bir gerçek.

Emrullah Güzey, Gamze Demir

NATO'nun yeni genel sekreteri, Hollanda'nın "teflon" lakaplı başbakanı Mark Rutte oldu.

Rutte'nin yeni görevi, NATO üyesi 32 ülkenin daimi temsilcileri tarafından Brüksel’deki Kuzey Atlantik Konseyi toplantısında oybirliğiyle onandı.

Rutte, NATO’nun yeni Genel Sekreteri olarak Ekim ayında görevine başlayacak.

Süreç nasıl ilerledi?

10 Temmuz 2023'te dönemin Hollanda hükümetinin Başbakanı Mark Rutte, göç ve göçmenlere yönelik izlenmesi gereken politikalarla ilgili ittifak partileri ile düştükleri uzlaşmaz görüş ayrılıkları üzerine istifasını ilan etmişti. İstifa sonrasında ortaya çıkan tabloda erken genel seçimler gündeme gelmiş ve seçimler Geert Wilders'in partisi PVV'nin mutlak zaferi ile sonuçlanmıştı.

Geert Wilders ve Dilan Yeşilgöz başta olmak üzere Hollanda'da sağcı bir hükümet kurma çalışmaları devam ederken Rutte'nin NATO Genel Sekreterliği'ne atanacağı iddiaları da konuşulmaya başlanmıştı. Rutte'nin NATO genel sekreteri olabilmesi için tüm NATO üyesi ülkelerin onayı gerektiğinden Rutte için bu süreçte yoğun bir diplomasi trafiği başlamıştı.  

Rutte başbakan olarak geçirdiği son bir yıla yakın sürede NATO üyesi ülkeleri ziyaret ederek adaylığının desteklenmesi konusunda görüşmeleri sıklaştırmış, bu kapsamda Nisan ayında Türkiye'ye gelerek Erdoğan'la da bir görüşme gerçekleştirmişti. Türkiye'nin de desteğini alan Rutte'nin adaylığının önündeki son engel Macaristan Başbakanı Victor Orban'ın itirazıydı. Bu itiraz ise Ukrayna savaşına yönelik atılacak adımlarda Macaristan'a hareket özgürlüğü tanınacağı sözünün verilmesi ile 18 Haziran tarihinde ortadan kaldırılmış oldu. Rutte'nin karşısında genel sekreterliğe aday olacağını ilan eden Romanya Cumhurbaşkanı Klaus Iohannis'in adaylığını geri çektiğini 20 Haziran'da ilan etmesi üzerine Rutte tüm NATO üyelerinin onayıyla ve rakipsiz olarak 26 Haziran itibariyle Kuzey Atlantik Konseyi (NATO üye ülkelerinin temsilcilerinin bulunduğu organ) tarafından Jens Stoltenberg'in halefi olarak atandı.

12 yıllık başbakanlık, 4 ittifak hükümeti ve 'Teflon Rutte'

Mark Rutte, Hollanda ve Avrupa siyasetinde uzun yıllardır aktif şekilde rol alan bir figür olarak başbakanlığı süresince birçok siyasi skandalın ortasında kalmış birisi. Ancak bu skandalların hepsinden bir şekilde siyasi kariyerini koruyarak ve bazen de konumunu daha da güçlendirerek çıktığı için "teflon" lakabıyla anılıyor. Rutte'nin genel sekreterliğini NATO açısından olumlu bir gelişme olarak görenler de en çok bu "teflon" özelliğine dikkat çekiyor. İttifaklar kurmakta ve idare etmekte ve yeri geldiğinde farklı tavizler vererek değişik görüşleri bir arada tutmakta yetenekli olduğunu kanıtlayan Rutte, yaklaşmakta olan askeri gerginlikler ve dünya savaşı ihtimali karşısında tam da NATO'nun ihtiyacı olan kişi olarak lanse ediliyor.

Lahey'deki ofisine bisikletiyle gidip gelmesi, Türkiye'ye yaptığı son ziyaretinde tarifeli uçak kullanması ve sürekli takındığı güler yüzlü ifadesiyle "sempatik bir figür" olarak görülse de Rutte'nin başbakanlık yılları Hollanda'da sosyal hakların budanması, sağlık sistemi başta olmak üzere özelleştirmelerin artırılması ve Ukrayna savaşına verilen kayıtsız destekle özdeşleşmiş durumda.

Hollanda sağlık sisteminin özelleştirilmesi ve 'maliyet analizi'

Rutte, 2010 yılında başbakanlığa gelişinden itibaren özelleştirmeler başlığında sağlıkta sistemini ilk sıraya almıştır. Özel sağlık sistemi ile ilgili attığı ilk adımlar sağlık harcamalarının kontrolü, personel ve altyapı harcamalarının kısıtlanması oldu. Bu kısıtlamalar çerçevesinde sağlık harcamalarının belirlenen limitler içinde kalması için 2014 yılında Kalite Bakım Yasasını çıkartan Rutte hükümeti, bu yasa ile birlikte sağlık sisteminin bir şirket yönetimine dönüştürülmesini sağlamış oldu. Sağlık emekçilerinin "verimlilikleri" hesaplanarak, sağlık sisteminde hastaneye erişim neredeyse imkansız hale getirildi. Hollanda'da uzmanlara erişim süreci ve birinci basamak doktorların (aile hekimleri),semptomları değerlendirme, hastalıkları teşhis etme ve uzmanlara yönlendirme ihtiyacını belirleme gibi hasta bakımını yönetme ve koordine etme görevi ile hastanelerdeki yoğunluğu azaltılması hedeflendi. Sağlık sisteminin işlerliği açısından basamaklandırma önemli olsa da şu anki sistem semptomlar ne olursa olsun hastalara ağrı kesici yazılıp eve gönderildikleri bir noktaya evrilmiş durumda.  Bunun yanı sıra personel ve altyapı kısıtlamaları sebebiyle uzman hekim ihtiyacı duyan hastaların yakın zamanda randevu bulmaları zorlaştırılmış oldu. Sağlıkta özelleştirmelerin üçüncü ana başlığı ise tedavi seçeneklerindeki kısıtlanması oldu. 2018'de kurulan Ulusal Sağlık Kurumu aile hekimlerinin hastaneye hasta sevk etme oranı, reçetelerin ilaç oranı, yataklı hasta oranı gibi performans hesaplamaları ile en düşük bütçe hedefine odaklanıldı.

Sosyal yardımlar ve kısıtlamalar: 'Çocuk yardımı' krizi

Hollanda'da diğer Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi sağlık hizmetleri ve çocuk bakımı sosyal devletin sorumluluklarından biri olarak görülmekteydi. Çocukların bakımı ve eğitimi, devlet tarafından düzenlenen ve desteklenen bir hak olarak değerlendirilmekteydi. Sovyetler Birliği'nin çözülmesi ile birlikte 2000'lerin başından itibaren geri alınmaya başlanan sosyal haklardaki gerileme 2010'lara gelindiğinde hızlandı. Çocuk bakımı ve okul öncesi eğitimde özellikle 2012 yılında yapılan önemli değişiklikler işçilerin bu haklardan faydalanmalarını zorlaştırdı. Çocukların kreşlerde alabileceği toplam bakım saatlerinde sınırlama getirildi. Bir çocuk için aylık beyan edilebilecek maksimum bakım saati 230 saat ile sınırlandırıldı. Bu kural ile haftada 40 saat ayda 800 saat çalışan, bir işçi en fazla 230 saate kadar çocuk bakım yardımı alabilecekken geriye kalan kısmını kendi imkanlarıyla karşılamak durumunda kaldı. 

Rutte'nin imza attığı en büyük skandallardan birisi de "Sosyal Ödenek Skandalı" olarak çevrilebilecek olan Toeslagenaffaire Skandalı idi. 2005 yılında başlayıp 2019 yılına kadar süren süreçte 26 bin aileden, aldıkları çocuk yardımıyla ilgili yanlış bilgi verdikleri gerekçesiyle fazla yapılan ödemelerin tek seferde bir vergi borcu olarak geri ödemeleri istendi. Bunun sonunda mağdur aileler on binlerce avroya varan vergi borçlarıyla karşı karşıya kalmış ve birçok kişi yaşadıkları ekonomik zorluk sebebiyle maddi ve manevi bunalıma girmişti. Bu skandalın ayak sesleri 2018 yılında kendini göstermeye başladı. Toeslagenaffaire, 2020 yılında Hollanda'da büyük bir kamuoyu tepkisi ve eleştirilere yol açmıştı. Skandalın büyüklüğü ve etkisi, hükümetin çözüm bulma ve mağdurları tazmin etme sürecini yönetememesi, 2021 yılında Başbakan Mark Rutte'nin kabinesinin istifasıyla sonuçlanmıştı.

Hükümetin istifasını takiben yapılan genel seçimde Rutte'nin partisi en fazla sandalyeyi kazandı. Dördüncü kez hükümet kurmak için yola çıkan Rutte Toeslagen Skandalı ile ilgili sorulara, “Toeslagen Skandalı tabiri üzücü bir olaydır ancak geçmiş dönem hükümeti ile ilgidir. Biz yeni seçildik!” şeklinde cevap vererek bir kez daha “Teflon Mark” lakabının hakkını verdi.

Enerji krizi ve savaşlar

2023'te, Rusya-Ukrayna savaşının etkileri nedeniyle Hollanda enerjide sıkıntılar yaşarken yeni bir skandal daha ortaya çıktı. Hollandalı tüketiciler, aylık 500 avroyu aşan ağır enerji faturaları ile mücadele ederken, hükümet yurtdışına 17.5 milyar metreküp gaz ithal etmişti. Bu gazın neden satıldığına dair tartışmalar mecliste sürerken, satış fiyatına dair bilgiler kamuoyuyla paylaşılmadı.

Enerji şirketlerinin büyük kar marjları nedeniyle Hollandalılar çok yüksek faturalarla uğraşmak zorunda kalırken, yurtdışına gazın çok ucuza satıldığı iddiaları ortaya atıldı. Haga grubunun Almanya ve Belçika'yla yaptığı satış sözleşmelerinin gizli tutulduğu ve devlete ait gaz işletmelerinin sözleşmelerinin gizli belge niteliğinde olduğu iddia edilerek bu belgeler meclise sunulmadı.

Hollanda'nın yıllık enerji ihtiyacının 40 milyar metreküp gaz ile karşılanabileceğinin tartışıldığı meclis görüşmelerinde, mevcut gaz kaynaklarıyla kendi ihtiyaçlarını uzun süre karşılayabilecek durumda olan ülkenin, kendi gazını ucuza diğer ülkelere satarken Rusya, Norveç ve Cezayir'den gaz ithal ettiği ortaya çıktı.

Rusya ve Ukrayna arasında başlayan savaşın ilk dönemlerinde “Ukrayna'ya bir miğfer bile göndermeyeceğiz!” diyen Rutte, savaşın ilerleyen aşamalarında  F-16lar başta olmak üzere, çeşitli silahları Ukrayna'ya gönderdi, Zelenskiy’i parlamentoya konuşmacı olarak çıkardı. Rutte benzer bir pozisyonu İsrail’in Gazze’yi isgali ile başlayan süreçte de sergiledi. Meclis konuşmasında “İsrail'in Refah'ı toplu olarak işgal etmesi kırmızı çizgimizdir, bu oyunu değiştiricek nitliktedir, aksi takdirde Hollanda'nın İsrail etrafındaki politikayı yeniden gözden geçirmesi gerekecek” diyen Rutte, İsrail'in Refah'ı işgal etmesi sonrasında hiçbir yaptırımı gündemine almadı, bununla kalmayarak İsrail’den silah alımını da devam ettirdi.

"Teflon" tavırlarıyla ne kadar "maharetli" bir siyasetçi olduğunu kanıtlamış olan Rutte'nin NATO'ya yaraşır bir genel sekreter olacağı şimdiden su götürmez bir gerçek.