"‘Oyunu kuralına göre oynayacağız’ artık yaygın bir laf salatası. Fakat kapitalizmin artık dünyanın hiçbir yerinde kural tanımadığını, kuralsızlığın norm haline geldiğini Özel de gayet iyi biliyor."

Eczacı Özgür Özel ve Sermayenin Üç Hali

Bazen adalet mekanizması, bazen sosyal güvenlik politikaları, bazen yerel yönetimler, bazen eğitim ve sağlık sistemleri gündem oluyor. Bu düzenin sürmesinden taraf, kapitalizmle derdi olmayan siyasetçiler çıkıp bu başlıklarda birbirlerine zıtmış gibi görünen pozisyonlar alıyorlar. Bu pozisyonları alırken de kimisi milli beka sorunundan, kimisi özgürlüklerin tehlikede oluşundan bahsediyor. Bazıları adalet ve demokrasi talebi ile kendi pozisyonunu temellendirirken, bir başkası güvenliği gerekçe gösteriyor. Bazen evrensel değerlerden söz ediliyor bazen ulusal çıkarlardan…

Asgari sınıf bilincine sahip biri için bütün bu laf kalabalığının arkasındaki maddi zemini görmek daha kolay olabilir belki. Yani düzen siyasetindeki pozisyonları belirleyen esas faktörler sınıf bilinciyle bakıldığında daha açık seçilebilir. Ama bugün geniş kesimler için ne yazık ki bu laf kalabalığının daha büyük etkiye sahip olduğunu görebiliyoruz.

Bu kalabalığın içinde yer alan gündemler elbette tümüyle önemsiz şeyler değil, onları birer laf salatasına dönüştürenin düzen içi figürler olduğu ortada. Çünkü bu figürler çok önemli bazı konuları temelsiz olarak gündeme getiriyor. Pek çok sorunun ortak kaynağı, sömürü düzeni hariç her şey konuşuluyor. En gerçek ve gerekli taraflaşma zemini gizlenip suni taraflaşmalar körüklenmiş oluyor. Siyasetçi belagatla, uzun uzun değerlerden, ideallerden, bilimsel bulgulardan hareketle çeşitli başlıklarda pozisyonunu ifade ediyor. Gerçekte ise kim bilir kimleri zengin etmenin, hangi haramiyi başka haramiye üstün çıkarmanın, işçinin başına hangi belayı sarmanın peşinde?

Bazen öyle anlar geliyor ki, artık dil sürçmesi mi dersiniz, laf salatasının içindeki pırıl pırıl, apaçık gerçekler birkaç cümle ile farkında olmadan açığa çıkıveriyor. Adeta ağızlarındaki baklayı çıkarıyor siyasetçiler. Düzen siyaseti ile patronlar arasındaki etkileşimin bazı örneklerde ne kadar doğrudan hale geldiğini uzun uzun anlatmaya gerek bırakmayan cümleler dinliyoruz.

Geçtiğimiz günlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 626 milyon TL'lik bir araç kiralama ihalesini Albayrak grubuna verdiği gündem oldu. Albayrak grubu AKP ile yakın ilişkileri bilinen, AKP iktidarı öncesi Tayyip Erdoğan'ın belediye başkanlığı döneminden beri bu ilişkileri paraya çevirmeyi bilmiş bir sermaye grubu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu ihaleyi tartışmalı “pazarlık” usulünü kullanarak işte bu Albayrak grubuna verdi.

Bir Youtube kanalında soruldu bu mesele Özgür Özel’e, “pazarlık” konusuna hiç girilmeden. CHP lideri, bu haberleri Manisa'da eczacılık yapan Özgür Özel düzenli takip ettiği gazetelerden okusaydı gıcık olurdu, ‘yazıklar olsun’ derdi, diyerek başladı söze. Ama biz koca koca belediyeleri yönetiyoruz, onların yandaş olduklarını AKP'ye yakın olduklarını bilsek de hukuki gereklilikleri yerine getirip en uygun teklifi veren firmaya ihaleyi vermemek gibi bir lüksümüz olamaz, dedi.

‘Oyunu kuralına göre oynayacağız’ artık yaygın bir laf salatası. Fakat kapitalizmin artık dünyanın hiçbir yerinde kural tanımadığını, kuralsızlığın norm haline geldiğini Özel de gayet iyi biliyor. Buna rağmen Albayrak grubunu kuralına göre oynayanlar listesinde gıcıklar kategorisine yerleştiriyor. Buna sermayenin üçüncü hali diyelim.

Tam da bu noktada ikinci soru geliyor: Yarın öbür gün meşhur beş müteahhit grubu da aynı koşullar altında ihaleye girerlerse kazanabilirler mi? 

Burada alışkın olduğumuz beşli çete çizgisi çekiliyor, sermayenin ikinci hali. Bu çizgi neye göre çekiliyor, neden Albayrak yırtarken beşli gümbürtüye gidiyor biz bilmiyoruz. Daha önce de defalarca söyledik, beşli çeteyi çetenin geri kalanından ayıran nedir, gerçekten bilmiyoruz. Özel vergi indirimlerinden faydalandıklarını söylüyor, diğerleri de faydalanıyor. Usulsüz kamu ihalelerine girdikleri söyleniyor, diğerleri de giriyor. Toplumun adalet duygusunu zedeleyici şekilde zenginleştikleri, hukuk tanımadıkları söyleniyor, diğerleri de bundan farklı değil. Ve bu durumda CHP'nin beşliye dair sermayenin geri kalanından ayrıştırdığı tutumu da inandırıcılığını yitiriyor. Nazi döneminde zenginleşmiş şirketlerin Naziler tarihe gömüldükten sonra da aralıksız kar etmeye devam etmesi ve bugün dahi varlığını koruması geliyor akıllara. Ne de olsa faşisti de liberali de ortaklaştıran düzlem sermaye egemenliği…

Devamında, sermayenin birinci halini dinliyoruz Özel’den, eşine her zaman rastlanmayacak kadar doğrudan, apaçık sözlerle:
Nasıl cumhuriyetin ilk döneminde kurulmuş koca koca holdingler -Koç gibi(F. Altaylı)- Ak Parti döneminde birçok ihaleyi alıyorlar, çok önemli gelirlerini elde etmeye devam ettiler, Ak Parti'nin iktidarında belli bir noktaya gelmiş holdingler de aynı şekilde para kazanmaya devam edecek, hukukun dışına çıkamazsınız.

Bu cümleyi kurarken AKP'nin Koç'tan, kendilerinin Albayraklardan haz etmediğini de ileri sürüyor. Bunun da nedenini ifade etmeli CHP. Çünkü fark olmadığını, özünde aynı olduklarını da söylemiş oluyor aynı cümlede. Yoksa nasıl yedikleri değil kimlerin yediği ve kimlere yedirdiği mi önemli?

Sermayenin iyi, kötü ve çirkin hallerini dinledik Özel’den.
Koç hali, Cengiz, Limak, Kalyon, Kolin, Makyol yani ‘5’li Çete’ hali ve Albayraklar hali…

Kendisi eczacı kalsaymış ‘yazıklar olsun’ diyeceği pek çok itiraz başlığının birer zorunluluk olduğuna ikna etmeye çalışıyor halkı. Ve üstelik bunu halkın sermayeyi kendisi gibi hallerine ayıracak hali kalmadığı bir anda yapıyor.

Alın size laf kalabalığının arasından pırıl pırıl parlayan bir gerçek.

Siz siz olun, yarınlar için beslediğiniz umudu kimselere emanet etmeyin. Sermaye sahiplerinin emeği ile geçinen herkes nezdinde tek bir hali var. Hiçbir işe yaramazlar...