Eczacı Neşe’nin hesabını tutmayı da bizim bahçemize bırakıp kaçıyor haliyle. Şikayetçi değiliz, “Faili Meçhul Cinayetler Tarihi” bizimdir, not ediyoruz.

Eczacı Neşe’nin hesabı

Önce Cumhuriyet Halk Partisi’ni Cumhuriyet Ak Partisi’ne çevirdiler. Mucidi “Seyyit” torunu Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Sonra onun açtığı kapıdan girsin ve CHP’yi devrimci geçmişinden arındırsın diye “reankarne” bir Özal buldular, Kılıçdaroğlu’nun koltuğuna oturtturdular. Özgür Özel’in, görüyoruz, hiçbir özelliği yoktur, bildiğimiz sağcı-dinci-piyasacı taşra Turgut Özal’ıdır. Cumhuriyeti ve laikliği düşüktür ve bu sayede “özgür” olmuştur. Yeni bir Özal yaratmak için bünyeyi cumhuriyetten ve laiklikten arındırmak gereklidir. Arınmış saf bir Özal ile karşı karşıyayız. 

Bu taşra Özal’ı, 1980’den önce öldürülen MHP il başkanın hatırladı birkaç gün önce. Yemedi içmedi taziye mesajı yayımladı; “Sahibi olduğu Huzur Eczanesi'nde 45 yıl önce katledilen Manisa Tüm Eczacılar Temin ve Tevzi Kooperatifi'nin kurucularından Milliyetçi Hareket Partisi'nin Manisa İl Başkanı Cemil Çöllü'yü rahmetle anıyorum” dedi. Maktul Çöllü, eczanesine “huzur” adını uygun görmüştü ama ilinde huzur kalmamıştı sayesinde. Ülke bir iç savaşın içine itilmişti ve il başkanlığını yaptığı parti benzeri yapı o iç savaşta “iyi saatlerde olsunlar”ın vurucu gücü rolünü üstlenmişti. Bunları, Özgür Özal’ın bilmediğini düşünemeyiz. Taşrada, bu işler herkesin malumudur. 

MHP İl Başkanı Cemil Çöllü, 25 Haziran 1979’da, eczanesinde kurşunlanarak öldürüldü. Ölümle koyun koyunaydı zaten, doğaldı. Tabii maktul MHP’li olunca solcular da olağan şüpheliydi. Fakat bu kez başka şüpheliler de vardı. Şehirde Çöllü’nün “davadan döndüğü için” kendi partisinin üyeleri tarafından öldürüldüğüne inanılıyordu. Çünkü maktulümüz son saldırıdan önce de silahlı saldırıya uğramış ve yaralı kurtulmayı başarmıştı. Davadan dönmekten kasıt, partisinden ayrılmak istemesiydi. Tanıklığına başvurdular, kendisini vuranları gördüğünü ve tanıdığını, ancak bilgi veremeyeceğini söyledi.

Özgür Özal’ın rahmetle andığı MHP İl Başkanının öldürülmesinin ardından Manisa Ülkü Ocakları şubesinde konuşlu “komandolar” derhal harekete geçirildi. Komandoların ilk kurbanı Ülkü Ocaklarının karşısında berberlik yapan CHP üyesi Mehmet Kuşçulu oldu. Sonraki kurbanları bir yerel gazetecinin babası Hüsnü Çorlu’ydu. Sonra CHP’li Eczacı Neşe Gülersoy’u kurşunladılar. Neşe Gülersoy Ege Eczacılar Odası Genel Sekreteriydi. MHP’lilerin bu seri cinayetlerinin ardından esnaf dükkânlarını kapattı, Manisalılar şehri terk etmeye başladı. Sokağa çıkma yasağına rağmen saldırılar çevre ilçelere yayıldı. CHP eski İl Başkanı Mete Erdem de kurbanlar arasına katıldı. Şehrin sokaklarında tekbir getirerek yürüyen MHP’lilerin dağıttıkları bildirilerden, Kahramanmaraş olaylarından daha korkunç ve daha acı olayların tezgahlandığı izlenimi ediniliyordu.

Yani bir MHP’linin öldürülmesinin karşılığı en az dört CHP’linin öldürülmesi olmuştu. Olaydan sonra Manisa Ülkücü Gençlik Derneği binasında gerçekleşen aramada cinayetlerde kullanmak üzere hazır tutulan silah ve dinamit lokumları bulundu. Manisa ÜGD süresiz olarak kapatıldı. Yargılamalar sırasında CHP’lileri öldürenlerin MHP’liler olduğu kesinleşti. Cinayetleri ideolojik saiklerle işlemişlerdi. 

***

Tarihler 12 Eylül’e doğru ilerlerken, Kontrgerilla örgütünün 12 Mart deneyiminden çok şey öğrendiği ve olgunlaştığı belliydi. Öyle ki Manisa’daki CHP’li cinayetleri CHP iktidarı zamanında işlenmişti. Olayların kontrolden çıkması üzerine İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş MİT’e koşmuş, ancak dişe dokunur tek bir bilgi alamamıştı. CHP iktidardaydı ama iktidar değildi. Ülke adı sanı bilinmeyen bir Kontrgerilla yapılanması tarafından yönetiliyordu. MHP de bu örgüt tarafından peydahlanmış, silahlandırılmış, sokaklara salınmıştı. 

O sayede 70’li yılların ikinci yarısı terörist saldırı ve provokatif eylemlerde büyük bir ileri sıçramaya tanıklık etti. 1977’ye kadar bireysel saldırılar ve adam öldürmeler şeklinde gelişen olaylar 1978’den itibaren Kahramanmaraş katliamı gibi büyük kitlesel saldırılara dönüştü. Ve hemen ardından seçilmiş hedeflere yönelik, büyük suikastlar başladı. Milliyet Başyazarı Abdi İpekçi, SBF Dekan Yardımcısı Prof. Ümit Yaşar Doğanay, İktisat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Cavit Orhan Tütengil, TRT yapımcısı Ümit Kaftancıoğlu, Maden İş Genel Başkanı Kemal Türkler ve 12 Mart’ın Başbakanı Nihat Erim birbiri peşi sıra öldürüldü. O suikastlarla 1978-80 arasındaki o üç yıl içinde Türkiye’nin yolu değişti. 1978’e Ecevit hükümetinin barış ve değişim sloganlarıyla giren Türkiye 3 yılda faili meçhul cinayetler, vahşi saldırılar ve gözü kara suikastlarla bir askeri darbenin eşiğine getirildi. 

Bütün bu olaylarda aynı isimlerin geçmesi bir örgüte ve onun tetikçilik için eğitilmiş hücresine işaret ediyordu. MHP’li Ali Yurtarslan itiraflarında, MHP içindeki hücrelerin kuruluşunu şöyle anlatıyordu: “Şefkat Çetin, teşkilat başkanlarının aradan çıkmasını ve hücreler kurulmasını önerdi. Böylece ileride daha etraflıca anlatacağım ETKO, TİT gibi örgütler ortaya çıktı. Şefkat Çetin ayrıca şöyle diyordu: ‘Tek bir mermiyi boşa atmayalım. Artık bunların beyin takımını hedef alalım. Bir semtte devrimcilerin elebaşısı kimse o hedef alınmalıdır. Bu, onların kolunu kanadını kırıyor. Emir verenleri yönlendirenleri vuralım. Sıradan devrimcileri vurunca onları militanlaştırıyoruz.’ Bu konuşmalardan sonra devrimcilerin önderleri hedef alınmaya başlandı.”  

Artık cinayetlerin ardından yeni imzalar ortaya atılıyordu: Benzeri bütün NATO ülkelerinde de olan paralel örgütlenmeler, Ülkü Ocakları, TİT (Türk İntikam Tugayı), ETKO (Esir Türkleri Kurtarma Ordusu), İslami Cihat yeni faili meçhul cinayetlerin meçhul failleriydi. Aynı zamanda bu dönemde duyulmaya başlayan yeni isimler de vardı; Mehmet Ali Ağca, Oral Çelik, Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı... Bunlar yeni dönemin en acımasız tetikçileri olarak ünlenmişlerdi. Özel Harp Dairesi veya yaygın adıyla Kontrgerilla örgütü MHP’li çeteler aracılığıyla alan düzlüyordu.

Yani Manisa’daki olaylar ülkedeki olayların doğal bir uzantısıydı. Özgür Özal’ın maktulü de bu halk düşmanı yapılanmanın Manisa ayağıydı. 

***

Eczacı Neşe Gülersoy CHP Kadın Kolları üyesiydi, İzmir Eczacı Odası Genel Sekreteriydi. Büyük ilaç tekellerinin dayatmalarına karşı kurulan Medak Ecza Kooperatifinin kurucuları arasındaydı. Eczacı Neşe’yi Özal’ın maktulü için kınama yazısı kaleme alırken kurşunladılar. Büyük bir kalabalık uğurladı genç eczacıyı. Herkes Neşe’nin katillerinin Özal’ın maktulünün adamları olduğunu biliyordu. 

Eczacı olarak kariyerine başlamasında Neşe Gülersoy'un etkisi varmış, öyle diyordu. Onu da andı nitekim, “27 Haziran 1979'da eczanesinde üzerinde beyaz önlüğü, elinde kalemiyle katledilen Manisa Tüm Eczacılar Temin ve Tevzi Kooperatifi kurucusu, parti üyemiz Neşe Gülersoy'u ölüm yıldönümünde saygıyla ve rahmetle anıyorum” dedi.

Halbuki Neşe Gülersoy’u “ideolojik saiklerle” öldürmüşlerdi. Öldürenlerin ideolojik önderi diğer eczacı Cemil Çöllü’ydü. İkisini bir gün arayla anmak için mutlak bir ideolojisizlik gerekliydi. Özgür Özal işte budur. İlkesizleşmiş, ideolojisizleşmiş, saf bir düzen siyasetçisine dönüşmüştür. 

***

Hayır, ilke ve ideoloji hatırlatmak için yazmıyorum. Önceki Cumhuriyet Ak Parti genel başkanı da ülkede laikliğin tehlikede olmadığını düşünüyordu, çünkü laiklik hakkında en ufak bir fikri yoktu. Cumhuriyet bilgisi de sıfır olunca aradı taradı bir Seyyit dede buldu. Haliyle o sayede kendisi de Seyyit oldu. Ne demek? Muhammed'in kızı Fatıma veya torunları Hasan, Hüseyin, Zeynep, Rukiyye, Ali, Ümame ve Ümmü Gülsüm'ün soyundan geliyormuş elemanımız. E diyelim ki doğru, cumhuriyet yurttaşı olunca bütün bunlar kadük olur. Peygamber olsan yurttaşlık karşısında değeri yoktur. 

Zavallı Seyyit, koltuğu altından çekilene kadar “İslam aleminde” ortak bir kandil kutlandığını sanıyordu. Uğraştık, kandilin III. Selim icadı bir “bidat” olduğunu öğretemedik. Ümmi, saf bir Özal’dır. O da elleriyle sağa sola acemi bozkurt işareti yaparak dolaşırdı, kurtlu Seyyit’tir! 

***

Bu cumhuriyetsiz Cumhuriyet Ak Partisi ağalarına gelince, halefi ve selefiyle bizim hısmımız değil, hasmımızdırlar. Halkımızın, sınıfımızın, kavgamızın en sinsi düşmanlarıdır bunlar. Onun için satıp kaçtılar 1 Mayıs'ta toplananları. Şimdi halkımızı da islamcıların kucağına doğru itip duruyorlar ki asıl görevleri budur. 

Doğada olduğu gibi toplumda da rastlantılara yer yoktur. Doğan Öz'ü, Bedrettin Cömert'i, Cavit Orhan Tütengil'i, Ümit Doğanay'ı, Cevat Yurdakul'u, Ümit Kaftancıoğlu'nu, Kemal Türkler'i, Balgat, Bahçelievler, 12 Mart, Piyangotepe, Mamak Katliamlarının MHP’liler tarafından katledilen güzel insanlarını unutturmak için var bu tuhaf tipler. Laik cumhuriyeti cami avlusuna bırakıp kaçanlar, Eczacı Neşe’nin hesabını tutmayı da bizim bahçemize bırakıp kaçıyor haliyle. Şikayetçi değiliz, “Faili Meçhul Cinayetler Tarihi” bizimdir, not ediyoruz. Bahçemize Kurtlu Seyyitler tarafından terk edilenleri de hesabı sorulacaklar hanesine kaydediyoruz.