Laik cumhuriyet insanı, en çok da kadınları ve çocukları yüceltmek istiyordu, bunlar cumhuriyetin yücelttiklerini ezmek, ufalama için geldi. Yusuf kod adlı eleman ufalama bakanıdır.
Geçen hafta yazmıştım; MEB’in “Yusuf” kod adlı yöneticisi bakan falan değil, eğitimi tarikatlara yağmalatma-parçalatma koordinatörü. Açıklamadı ama Nakşi-Halidi tarikatından olduğunu tahmin edebiliyoruz. Cumhuriyete, laikliğe düşmanlık fıtratında var yani. İki gün önce, Gebze’de kız öğrencileri kıyafetlerinin açık olduğu gerekçesiyle okula almayan okul müdürüne sahip çıktı, “okul müdürümüz gayet mantıklı bir başlangıç yapmış” dedi. Neye yapmış başlangıcı? Söylemedi ama biliyoruz, yeni müfredat ile eğitime yapılacak ağır saldırıya. Müdürün yasakçılığı yeni öğretim yılında yapılacak saldırıya erken bir giriş oldu yani. Bu durumda dönüyoruz geçen haftaki yazının başlığına; Eylül’de direnişe gel!
***
Her şey o kadar açık ki aslında. Gebze’de o kız çocuklarına saldırı daha büyük bir saldırının küçük bir yerel çatışmasından ibaret. Örnek, tarikatların MEB koordinatörü, “ÇEDES Projesi” uyarınca, 30 il ve ilçede öğrencilerin mezuniyet töreni yerine camilere götürülmesi için talimat verdi. Eğitimden anladığı din eğitimi yani. Dedik ya, yıkılan laik eğitimden geriye kalanlardan kurtarma bakanı eleman. Tevhid-i Tedrisatla eğitimi birleştirdik, bunlar parçalıyor. Eğitimi laikleştirdik, bilimselleştirdik, bunlar hurafelerle dolduruyor, yeniden dinselleştiriyorlar. Kızlı-erkekli, karma, eğitimin önünü açtık bunlar haremlik selamlık eğitim kuruyor.
Alaettin Kurt Anadolu Lisesi'ndeki mezuniyet törenine kılık kıyafet yönetmeliği gerekçe gösterilerek ve tabii “açık giyindikleri” gerekçesiyle bazı öğrenciler alınmadı ama türbanlı ve çarşaflılara yönetmeliğe uyuyor mu diye bakılmadı. Jandarmanın okula girmesinler diye kız çocuklarının önüne kurduğu o barikat eğitimde laikliğin kırıntısının kalmadığının deliliydi. “Zorla başımızı açıyorlar”dan “zorla başınızı kapatacağız”a yatay geçiş yaptı islamcı rejim. Eylül’de daha ileriye geçmeyi deneyecekler, güçleri yeterse, başı açıkları almayacaklar okullara. Mantıklı bir başlangıç yaptılar, geliştirecekler, direnmezseniz geri adım atmazlar, biliyoruz.
***
Peki ne istiyorlar?
Afganistan'da 15 Ağustos 2021'de yönetimi ele geçiren cihatçı Taliban, kadınların üniversiteye gitmesini yasakladı. Bu yasak haberi duyulunca o zamanki Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, kararı, “İslam’ın ruhuna aykırı bir karar. Bu yasağın dinde yeri yok” diyerek değerlendirdi. Bu Cumhurbaşkanlığı fetvası, son yıllarda moda olduğu üzere, her irkiltici gerici adımın arkasından “gerçek islam bu değil” yalanının saray diplomasisi dilindeki karşılığıydı. Oysa herkes biliyor ki kadınların okula gönderilmemesinin dinde yeri var.
Mesela, 2022 yılı Eylül’ünde kadınların üniversiteye gitmesini hedef alan bir imam, kadınlar için üniversite okumanın haram olduğunu söyleyerek bu fetvasını “Fatih Sultan Mehmet'in annesi de üniversite okumadı” diyerek gerekçelendirdi. İmamın yayınladığı videoda, “Kadınların, hanımların pantolon giymesi haramdır. Hanımın ne işi var üniversitede, otursun evinde. İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Muhammed Han’ın anası hiçbir üniversite bitirmedi. ODTÜ, Bilkent, Harvard, bunların hiçbir tanesini bitirmedi. Ama o ana bir kere Fatih’ini 7 yaşında bir hocaya teslim etti. Orada da terbiye aldı” deniyordu.
Bu örnek, arada bir nükseden, münferit, sapkın imam vakası değil. “Cübbeli Ahmet” adıyla ünlü Halidi-İsmailağa şeyhi ve İmam Halil Konakcı da aynı şekilde kadınları hedef almıştı. Ünlü, “Müslüman kadın, kafire kadınların yanında da erkek varmış gibi oturacak” derken, Halil Konakcı da “Sokaklar kasap dükkânı gibi. Et görmekten içimiz dışımıza çıkıyor artık” demişti. Bu iki değerli ulema da Molla Halid’in paltosundan çıkmıştır.
2022 yılının haziran ayında ölen ve neredeyse devlet töreniyle gömülen Halidi-İsmaliağa Tarikatı ulusu Mahmut Ustaosmanoğlu kadın görmeye dayanamıyordu. “Kızlar katiyen okula gitmez”; Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kanaat önderi kabul edilen “Mahmut Hoca”nın en bilinen fetvası budur. Kadınlardan nefreti o kadar derindi ki, cenazesine kadınların gitmemesi uyarısı yapılmıştı. Ustaosmanoğlu'nun sözleri sadece cenazeye katılmayı değil bütün sosyal hayatı, sokağa çıkmayı, okula gitmeyi, arabaya binmeyi kadınlara yasaklıyor. Tarikat gettolardaki mahalle sohbetlerinde ikna ettiği kadınların çocuklarını daha 3-5 yaşlarındayken sübyan kurslarına alıyor, çocuklar okul çağı geldiğinde de “biz okuldaki eğitimin aynısını veririz, ilimde çok ilerledi alıp çocuğun ahiretini karartmayın” diyerek okullaşmalarına engel oluyor. Bu işlerinde en büyük desteği de İbrahim Kalın’ın sözcülüğünü yaptığı iktidardan alıyor.
Halidiliğin Menzil kolu ise bu konuda “liberal” bir tutum takındı. Onlar da kadınların okumasına karşıydı ama okula gidenlerin tarikata bağlılığının devam ettiğini görünce öğrenci istihdam etmek üzere ev, yurt türevi girişimlerle öğrencileri finanse etmeye başladı. Bu girişim kaybettiği genç popülasyonu maddi minnetle geri kazanmak içindi. Türkiye'deki üniversitelerde bir anda başörtülü öğrenci sayısında patlama yaşanmasının bir nedeninin de bu tutum olduğu iddia ediliyordu.
***
Araştırmalara göre, Türkiye’de bir milyonu aşkın çocuk tarikatların elinde. Bu çocukların çoğunluğu yoksul ailelerden geliyor. Kalabalık ailesinin karnını zar zor doyuran ebeveynler çocuklarını tarikata verince sofradan bir boğaz eksiltmiş oluyor. Bu çocukları alıyorlar, dayakla, tecavüzle, korkuyla şekillendiriyorlar, ufalayıp halkın üzerine salıyorlar. Tarikatlarda çocuk yok!
Tarikatlarda kadın da yok. Daha doğrusu tarikatlarda kadın kadın olarak yok, bir eşya olarak var. Başka türlü nasıl olsun? Battaniyeden tahrik olan ve bu konuda fetva veren şeyhlerin insafına kalmış kaderleri. Haliyle kadınlar örtülmesi, görünmez kılınması gereken ikinci tür varlıklar. Onlar da tarikatlar eliyle siliniyor, ufalanıp yok ediliyor.
Tarikatlara takılmayın diye söylüyorum, UNICEF’e göre, kadınların ilköğretime kayıt oranlarının yüzde 60'ın altında olduğu 24 ülkeden 17'si İslam ülkeleri. Birçok İslam ülkesinde yetişkin nüfusun yarısından fazlası okuma yazma bilmiyor ve bu oran kadınlar arasında yüzde 70'e ulaşıyor. UNESCO, yetişkin kadınlar arasında okuryazarlık oranının Fas, Yemen, Bangladeş, Pakistan, Nijer, Mali, Gambiya, Gine, Gine-Bissau ve Çad gibi bir dizi ülkede yüzde 50 veya daha düşük olduğunu tahmin ediyor. Dünya Ekonomik Forumu 2012 yıllık cinsiyet farkı araştırması, toplam 135 ülkeden en kötü performans gösterenlerin aşağıdaki İslam İş birliği Teşkilatı üyeleri olduğunu ortaya koyuyor: Cezayir, Ürdün, Lübnan, Türkiye, Umman, Mısır, İran, Mali, Fas, Fildişi Sahili, Suudi Arabistan, Suriye, Çad, Pakistan ve Yemen.
Türkiye’de 2 milyon 877 bin kadın okuma yazma bilmiyor. 3 milyon 85 bin kadın ise herhangi bir diplomaya sahip değil. Kadınlarda işgücüne katılım yüzde 30, işsizlik ise yüzde 15 seviyesinde. Kadınların iş yaşamında ciddi ayrımcılığa uğradığı Türkiye, The Economist’in çalışma hayatı içinde kadın erkek eşitliğini içeren indeksinde, 29 OECD ülkesi içinde sondan üçüncü sırada yer alıyor. Tabii bunlar birkaç yıl öncesinin verisi.
Taliban zihniyetinin islamda bir marjinal görüş olmadığını gösteren başka işaretler de var. Bu işaretler Suriye’nin islamcı örgütler tarafından işgalinden sonra ortaya çıktı. Örneğin Rakka'da cihatçı militanlar bir bildirileriyle kadınların sandalyeye oturmasını yasakladı. Bunun sebebi sandalyenin Arapçada eril kökten gelmesiydi. Bütün bunların islamda karşılığı ve yeri var. Taliban’ın kadınlara üniversiteyi yasaklaması da bunlara dahil. İslamda yeri olmayan ise laikliğin şekillendirdiği kadınları koruyan kurallar. İslamcılar bizim ülkemizde de kadınların okullaşmasını engelliyor. Bu engele ideolojik altyapı ise Halidi Tarikatı uluları tarafından sağlanıyor.
Laik cumhuriyet insanı, en çok da kadınları ve çocukları yüceltmek istiyordu, bunlar cumhuriyetin yücelttiklerini ezmek, ufalama için geldi. Yusuf kod adlı eleman ufalama bakanıdır.
***
Tabii, 20 yıllık islamcı iktidarından öğrendiklerimiz var. Birincisi, din ile ahlak arasındaki ters orantı. Artık biliyoruz din çoğaldıkça ahlak azalıyor. İkincisi, dinle kadın kimliği arasında da ters orantı var. Din çoğaldıkça kadın kimliği siliniyor, kadına kulluktan başka çıkar yol bırakılmıyor. Eğitimin dinselleştirilmesinin yol açtığı tahribatın tam bir bilançosusun ise sahip değiliz. Tarikatların denetimindeki “mekteplerden” akıl almaz görüntüler sızıyor ara sıra, bilgimiz bundan ibaret. Bu tarikat hücrelerinde dayak, tecavüz gırla. Çocuklara öğrettikleri şiddet, ölüm ve mezarlıktan ibaret.
Aydınlanma savaşçısı Turan Dursun bu eğitim düzenini “Kulleteyn” adlı kitabında anlatmıştı on yıllar önce. Kitapta anlattıkları geleneksel mekteplerde-kuran kursu-yetişen yazarın çocukluğundaki tanıklığıydı. Kulleteyn, Turan Dursun şeriatçı katillerce katledilmeden önce sadece bir kitap adıydı, şimdi koca bir ülkedir. Bataklıktayız, boğuluyoruz. Yoksul halkımızın çocukları ağır bir saldırı altında. Yarattıkları yoksulluğu dinle, yarattıkları ağır dinselliği yoksullukla emziriyorlar. Yoksullaştırdıkları ve aklını çaldıkları halkımızın çocuklarını tarikatların kurdukları ağa düşürüyorlar, ufalıyorlar, ölülerini büyük pislik bir çukura dolduruyorlar. Hepsi karanlığı büyütmek içindir.
Silinmek, ufalanmak istemeyen ayağa kalkar, karanlıkta kalmak istemeyen aydınlığa yürür, dediğimiz bu. Ülkeyi kararttılar, kadınların çocukların giyim kuşamına geldi sıra.
Mantıklı bir başlangıç yaptılar iki gün önce, onlar Eylül’e hazır, peki ya siz?