Sahaflar Çarşısı | Orhan Gökdemir'den okuma önerileri

Sahaflar Çarşısı'nda bir misafirimiz var. Bu hafta Yusuf Şaylan'la gerçekleştirdiğimiz sahaf söyleşilerine konuk olan Orhan Gökdemir'in kitap önerileri sohbetimizin konusu.

Özkan Öztaş

Her hafta daha çok sahaflarda bulabildiğimiz kitapları merkezine koyduğumuz Sahaflar Çarşısı buluşmalarında zaman zaman konuklarımızın olacağını duyurmuştuk. Geçtiğimiz haftalarda Kaya Tokmakçıoğlu ile gerçekleştirdiğimiz söyleşiden sonra Sahaflar Çarşısı'nın konuğu Orhan Gökdemir. 

soL okurları Orhan Gökdemir'e yine soL'da yazdığı köşe yazılarından da aşina. Bu sefer Orhan Gökdemir'in önereceği kitaplara ve bunların gerekçelerine dair bir sohbetimiz olacak. 

Orhan Gökdemir'in kısa bir süre önce yayınlanan Tarih Sözlüğü çalışması bu buluşmamızın da bahanesi aynı zamanda. Ankara Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde yapılan imza günü ve söyleşisinden istifade ederek kendisini kısa bir süreliğine kaçırıp Sahaflar Çarşısı buluşmalarımıza konuk ettik.

Söz sırası gelmişken Tarih Sözlüğü kitabına değinmekte fayda var. Sözlüğün bir aydınlanma mücadelesi kılavuzu olduğunu söylemek mümkün. Orhan Gökdemir de kitaptan söz ederken "Voltaire, Aydınlanma’nın şafağında, bir “Felsefe Sözlüğü” hazırlamıştı, portatiftir. Şimdi ise bir “Tarih Sözlüğü”ne ihtiyacımız var. Yolu yeniden açmak için" diyor. Sadece anlamak, ayırt etmek ve buradan yola çıkarak taraf olmak ve harekete geçmek için değil, aynı zamanda fırsat buldukça sayfalarını karıştırıp kimi başlıklarda farklı düşünce haritalarına bakmak için de bir ilham kaynağı olmuş bu çalışma. O yüzden söyleşimize başlamadan önce Tarih Sözlüğü kitabını okurlarımıza önererek başlayalım. 

Son anektodumuz ise Yusuf Şaylan ve Orhan Gökdemir arasındaki uzun yıllara dayanan yol arkadaşlığına dair.

Orhan Gökdemir ile Yusuf Şaylan'ın yolları 1987 ila 1992 yılları arasında yayımlanan Toplumsal Kurtuluş Dergisi'nde kesişiyor. O günden sonra da hep devam etmiş yol arkadaşlıkları. Dolayısıyla 40. yılına doğru ilerleyen bir muhabbet var aralarında. Dil'e kolay. Az değil. 

Yusuf Şaylan ile birlikte davetimizi kırmayan Orhan Gökdemir'le buluşuyoruz. Sabahın henüz erken saatleri. Birer kahve söylüyoruz söyleşiye başlamadan önce. Orhan Gökdemir muzip bir edayla gülümsüyor, "Bence yanlış kişiyi davet ettiniz" diye. "Ama başlayalım" diyor gülümsemesine devam ederek. 

Başlıyoruz. 

'Hızlı öğrenmek zorunda kalan bir kuşağız'

Orhan Gökdemir'in romanlarla arası pek iyi değil. Bunun bir tercihten ziyade bir tür okuma alışkanlığı olduğunu söylüyor.

Bu süreci şu sözlerle anlatıyor:

"Hızlı öğrenmek zorunda kalan bir kuşağız. Bu da okuma alışkanlıklarımızı belirledi haliyle. Dolayısıyla bende de hep bağlantılı kitaplar okumak şeklinde oluştu bu alışkanlık. Mesela Korkut Boratav'ın iktisat üzerine bir yazısında bahsettiği romanı okumak önceliğim oldu. Ya da Yalçın Küçük'ün Bilim ve Edebiyat kitabındaki incelediği kitaplar örnek verebilirim. Bir de bende daha çok kuramsal yönü ağır basan kitapları okumak öncelik oldu. Bu, az önce söz ettiğim içinde bulunduğum kuşağın farkından dolayı. O yüzden bence yanlış kişiyi davet ettiniz dedim" diyor ve gülüyor.  

Zor yıllar bir yandan da. 1980 Darbesi olmuş, kütüphaneler kapanmış, kitaplar sınırlı ve yasak. Böyle olunca da okumakla kurulan ilişkinin biçimi de değişiyor. Ben Korkut Boratav'ın iktisadi yazısında önerdiği romanı merak ediyorum. Kitabı hemen Yusuf Şaylan hatırlatıyor "Onlar Savaşırken romanı, Bekir Eliçin'in kitabıdır. Korkut Hoca'nın Türkiye'nin kuruluşu ve o dönemdeki iktisat politikalarına dair yazılarında değindiği bir kitap" diyor.

'Okumanın bir hedefi olmalı'

Yöntemsel bir ayrıma işaret ediyor Orhan Gökdemir. 

"Marksistler açısından zaten edebiyat kendi içinde değerlendirilen ya da sadece edebiyat temelinde ele alınan bir konu değil. Zaman zaman sosyoloji zaman zaman tarih ya da iktisat dairesinde ele alınan ve bu açıdan da yorumlanan bir alan edebiyat. Çünkü bir okur yalnızca edebiyat okuyorsa eksiktir. Mesela bu açıdan yönteme dair Yalçın Küçük'ün Bilim ve Edebiyat kitabı önemlidir" 

Yusuf Şaylan böylesi okumaların aynı zamanda okurda da okuma sürecini daha keyifli hale getirdiğini söylüyor.

"Okumanın bir hedefi olmalı. Mesela Rus edebiyatından okuduğunuz bir kitabın Rus düşünce tarihi içinde neye denk düştüğünü bilmek, hangi tartışmaların ışığında kaleme alındığını bilmek okuru da daha donanımlı kılar. Mesela daha önce sözü geçmişti Sahaflar Çarşısı buluşmalarında. Piyotr Tkaçev'in İlk Bolşevik kitabı. O kitabın kendi tarihi içinde nereye denk düştüğünü bilerek okumak çok keyif verici bir hal alıyor okurlar için. Yine aynı kitapta geçiyordu, kitaptaki karakterlerden biri 'Ben diğer yazarları okuyana kadar Rus halkını Dostoyevski gibi melankolik sanırdım' diyor. Eğer bir tarihi sadece bir kesitinden bakarak okumakla yetinirseniz anlamlı bir bütüne ulaşamazsınız" diyor Yusuf Şaylan.

Orhan Gökdemir sohbetin bu kısmını "Akıllı öğrenci sadece öğretmenin ne anlattığına bakmaz aynı zamanda kim olduğuna da bakar" diyerek tamamlıyor. 

'Roman tek başına ele alınabilir mi? Ya da Tahiri tarikatı'

Romanlara dair sohbet ederken Orhan Gökdemir sözü bir yerden sonra "Üç Kemaller"e getiriyor. 

Kemal Tahir, Orhan Kemal ve Yaşar Kemal...

Türk edebiyatının önemli isimleri her biri. Orhan Gökdemir özellikle Orhan Kemal'in romanlarındaki sınıf kahramanlarına dikkat çekiyor. Her bir romanında ya da öyküsünde yer alan karakterlerin eşitlik ve özgürlük mücadelesindeki kahramanlara denk düştüğünden söz ediyor. 

Ancak Kemal Tahir için bir parantez açıyor. Çünkü Kemal Tahir'i sadece edebi olarak ele almanın yaşatacağı handikaplar olduğundan söz ediyor. 

"Evet önemli bir yazar. Edebi açıdan güçlü imgeleri var. Ama bu yeterli midir? 

Mesela Kemal Tahir'deki liberal tezler bugün biraz da uğraştığımız tezler. Cumhuriyet düşmanlığı ya da farklı bir deyişle süreklilik tezi. Yani aslında ortada bir cumhuriyetin falan olmadığı Osmanlı'nın başka biçimlerde devam ettiğine dair girdiler. Liberal okumaların çıkış noktası Kemal Tahir'dir demek yanlış olmaz. İdris Küçükömer, Mete Tuncay gibi isimler Kemal Tahir etrafında toplanıp fikirlerinden yararlanıyordu. Hatta o yüzden Kemal Tahir için 'Tahiri tarikatı' da denirdi sol camiada. Şimdi mesela Kemal Tahir'e bakınca da sadece edebiyatı edebiyat olarak ele almamanın gereğinden bahsedebiliriz. Kemal Tahir'in politik duruşunu bilemezsen edebiyatını da anlayamazsın. Mesela bugün Kemal Tahir'in devamcısı kimdir desen Ahmet Altan ve Ahmet Ümit sıralayabilirim.

İlginç bir ayrıntı. Yalçın Küçük'ün Kemal Tahir için 1980 yılında kaleme aldığı bir makale vardır. Sosyalist İktidar Dergisi'nin 10. sayısında. 'Ahir zaman peygamberi ebu cahil Kemal Tahir'. Belki o yazıyı yeniden hatırlayabiliriz."

Sözü Yusuf Şaylan alıyor Orhan Gökdemir'den devamla. 

"Mesela Kemal Tahir'in Devlet Ana ya da Kurt Kanunu gibi romanlarının okunması gerekir yine her okuyucu açısından. Ama bu kitapların Orhan'ın dediği gibi tarihsel bir çerçeveye oturtulması gerekir" diyor. 

Yusuf Şaylan ve Orhan Gökdemir

'Edebiyat okurlarına, mevzunun bu tarafına bakmak için'

Orhan Gökdemir ile Yusuf Şaylan, Bilim ve Edebiyat kitabından yola çıkarak "İşin bu tarafına bakmak" diye tarif ettikleri alana yani edebiyatın ve düşüncenin kuramsal boyutuna dair önerilerine devam ediyor. Bunu yaparken edebi alandaki örneklere de değiniyorlar. Laf dönüp dolaşıp Yakup Kadri'ye geldiğinde Orhan Gökdemir Yakup Kadri için "Sadece edebi bir keyif için dahi okunmayı hak ediyor" diyor. 

Ama en başa Christopher Caudwell'in Ölen Bir Kültür Üzerine İncelemeler kitabını yazıyor Gökdemir. Bu kitabı önemsiyor. Yanına da yine Christopher Caudwell'in Yanılmasa ve Gerçeklik kitabını ekliyor. 

"Olağanüstü bir komünist. İngiliz işçi mahallelerinde zaman geçirerek, işçi sınıfı üzerine yazan, ama aynı zamanda havacılık konusunda yetenekli, teknik icatlar yapan, genç yaşında kuantum fiziği üzerine kitap yazmış, İngiliz şiirine dair derinlemesine bir bilgi sahibi olan biri. 

Ölen Bir Kültür Üzerine İncelemeler kitabı bence Marksist estetik üzerine yazılmış en iyi kitaplardan biridir."

Sözü Yusuf Şaylan devam ettiriyor: 

"Burada ölen kültür diye bahsettiği burjuva kültürüdür. Onu analiz ediyor. Müthiş bir kitaptır. Bunu da 20'li yaşlarının sonunda yazmış. Üstelik 30'lu yaşlarında ölmüş diye hatırlıyorum. Ölüm hikayesi de ilginçtir. İngiliz Komünist Partisi üyesi Christopher Caudwell. İspanya İç Savaşı patlak verince cumhuriyetçilere destek vermek için gidiyor. Normalde yazarlar ve aydınlar bu dönemin propagandasını yapabilsin diye sıcak çatışma alanlarına götürülmemiş.

Ama Christopher Caudwell çok genç ve o kadar da meşhur biri değil. Her dışardan gelen insan gibi cepheye gidiyor. Çok yürekli bir adam. Kuşatıldıkları zaman arkadaşları kurtulsun diye makinalı tüfeğin başından ayrılmıyor. Orada ölüyor."

Orhan Gökdemir sohbetin bu kısmına gülerek dahil oluyor. "Çok garip bir şey var mesela. Christopher Caudwell'i Türkçe'ye Metis Yayınları çevirdi. Hatta Metis'in ilk yayınladığı kitaptır. Ondan sonra yayınladıkları kitaplar da Christopher Caudwell'in anti tezidir. Christopher Caudwell'i yanlışlamak adına üretilmiş kitaplardır diyebiliriz." diyor.

'Ölen bir ideoloji üzerine inceleme'

Orhan Gökdemir'in 20'li yaşlarda yayınladığı ilk kitabının adı Ölen bir ideoloji üzerine inceleme. Bu kitabı Christopher Caudwell okumasından yola çıkarak kaleme aldığından söz ediyor.  

Bu tür edebiyat tartışmalarına ek olarak Fethi Naci'nin Yüz Yılın 100 Türk Romanı incelemesini de ekliyor Yusuf Şaylan'la birlikte Gökdemir. 

Ancak bunların yanı sonra Orhan Gökdemir'in dikkat çektiği iki isim daha var. Edebiyat okurları için ilginç bir pencere sayılabilir bu örnekler. 

İki ressam. Michelangelo Merisi da Caravaggio ve Pieter Brueghel. 

"Bence bu iki ressamın hayatı tüm üniversitelerde okutulmalı öğrencilere. Hatta Ülkü Tamer'in Brueghel'e dair bir şiiri vardır. Onu hatırlatmak isterim. Caravaggio dönemi ise malum sadece kiliselere resim yapılan yıllar. Caravaggio tam bir zaman şahsiyeti. Toplasan dört beş yıl resim yapmış bir adam. Ama resim tarihinin en önemli eserleridir bunlar bence. İlk kitabımın kapağında da Caravaggio'nun bir eseri yer alıyordu. Kuşkucu Thomas tablosu. Orada İsa açık olan ama kanamayan yarasını gösterir insanlara bir mucize olarak. Ancak köylülerden biri inanmaz ve şüpheyle parmağını sokar yarasından içeri. İşte o şüphe önemli bir detaydır. Tıpkı edebiyat da işte bu resimdeki detaylara ihtiyaç duyar. Bu tarihe ve detaylara sahip olunduğunda okumak daha keyifli bir hal alacaktır." 

Edebiyatta derinleştikçe de okumanın daha keyifli bir hal aldığının altını çiziyor Yusuf Şaylan. "Daha önceki söyleşilerde de bahsetmiştik. Okumak böyle olunca daha keyifli daha lezzetli bir hal alıyor. O yüzden de romanların yazıldıkları dönemleri, yazarların dünya görüşünü bilmek okurun kaybolmasını da engelliyor" diyor. 

Sohbetimizi burada tamamlıyoruz. Sonrasında laf biraz daha edebiyat dünyasında kimi yazarların ve yayınevlerinin faaliyetlerine geliyor. Kahvelerimize ardında gelen çaylar da bitince sohbetimizin nihayete erdiğini anlıyoruz. Orhan Gökdemir'i yolcu etme vakti. Ankara'dan İstanbul'a. 

Önümüzdeki hafta Avrupa'dan yazılmış bir dönem kitabını inceleyeceğiz. Yusuf Şaylan kitabı belirleyip hafif göz kırpıyor. Bu kitabımızın netleştiği anlamına geliyor.