Sahaflar Çarşısı | Kaya Tokmakçıoğlu'ndan okuma önerileri

Sahaflar Çarşısı'nda bir misafirimiz var. Bu hafta Yusuf Şaylan'la gerçekleştirdiğimiz sahaf söyleşilerine konuk olan Kaya Tokmakçıoğlu'nun kitap önerilerini konuşacağız.

Özkan Öztaş

Yeni halinin adına pek gar diyemesek de, Ankara tren garının yanı başında bitiveren, tabelasında da hiç çekinmeden "AVM Gar" yazan ucube bina önünde misafirimizi bekliyorum. Böylesi "AVM Gar" örneğinde yolcu karşılamak ya da uğurlamak da o bilindik duyguları yansıtmıyor ne yazık ki. Meyhanesiyle, müzesiyle, okuma salonuyla, simitçisi ve mecmua bayisiyle Ankara Tren Garı artık daha çok nostaljinin konusu. 

Yusuf Şaylan ile bir süredir devam ettirdiğimiz Sahaflar Çarşısı'na bir misafir arayışındayız. Zira sürekli aynı sesleri duyan okuyucuları sıkılmaktan kurtaracak bir katkı Sahaflar Çarşısı'nı da değerli kılacaktır diye düşünüyoruz. Bir başı ve sonu olan bu yazı serisinin ara uğraklarına zaman zaman konuklar almak niyetindeyiz. 

Tam da bu düşüncelere eşlik eden dönemde sevgili Kaya Tokmakçıoğlu'nun Ankara ziyareti rast geliyor. Fırsatı değerlendirmek istedik biz de. 

Tokmakçıoğlu, Yazılama Yayınevi'nden çıkan "İstanbul'un Toplumsal Mücadeleler Tarihi Köle, Kul, Amele" kitabının bir parçası olacak sunumunu icra etmek için Ankara'da Sokullu Semt Evi'ne konuk oldu. Sokullu Semt Evi'nin "Sokullu'da Rönesans" ismini taşıyan serisi ise can sıkacak cinsten güzel içerikler sunuyor mahalledeki emekçilere. Kaçırdığınız her etkinlikten mahrum kalıyorsunuz bir yanıyla çünkü. Alanında uzman akademisyen, sanatçı ya da aydınların katkılarıyla yapılan etkinlikler kapsamında "İstanbul’un Toplumsal Mücadeleler Tarihi: Kentsel Mekanın Siyasallığını Düşünmek" başlığındaki sunumunu yapmak için semt evine misafir oluyor Kaya Tokmakçıoğlu. 

Güzel ve güneşli bir pazar günü. Ancak hava gölgeye geçti mi hala serinliğini hissettiriyor. Tren garının önünde girip çıkan sarı taksileri izlerken Kaya da "İndim trenden" diye mesajını atıyor. Hemen kendisini alıp bizi bekleyen Yusuf Şaylan'a götürüyorum. Yusuf ağabeyin buluşmak için seçtiği mekan pek bir kalabalık. O yüzden biraz keyifsiz, canı sıkılmış. "Ali yokmuş burada. Buranın çalışanlar da beni tanımaz" diyor. Kaygısını fark ediyorum hemen. Misafire mahcup olma kaygısı bu, tanıdık. Misafirimiz de anlamış olacak ki "Gel Yusuf abi oturalım şu köşeye sorun değil" diyor. Otururken telefona sarılıyor Yusuf Şaylan, "Ali selam nerelerdesin ya, senin mekana geldik sen yoksun" diyor. Bir tür kibarca fırça çekme biçimi bu. Nazının geçtiğine yapıyor sadece.

Üç kişi bir masaya geçiyoruz. Ev sahibi sayılırız. O yüzden ikili sandalyede Yusuf Şaylan'la birlikte oturuyoruz karşımızda Kaya Tokmakçıoğlu. Yanındaki boş sandalyeye de Yusuf abinin misafir ağırlama telaşı yerleşiyor. Dört kişi sayılırız.

Hoş geldin diyoruz. 

Başlıyoruz. 

'Derinleşmek ve merak duygusu... Bunu körelttiler'

İnce belli bardaklarda yudumladığımız çaylarla Kaya'nın yol yorgunluğu da azaldı diye umuyoruz. Sabah treniyle geldiği için erken bir saatte çıkılan tren seferi... Şimdi mevsimidir. Baharda bu güzergah pek bir güzel olur. Arifiye ile Bilecik arasında dağlar ve ağaçlar neşelidir şimdi.

Sohbetimiz koyu, fakat iki eski yayıncıyı sohbet ederken konuyu kitap önerilerine getirmenin çok zor olduğunu fark ediyorum. Yusuf Şaylan gibi Kaya Tokmakçıoğlu da bir süre yayıncılık yapmış. Hal böyle olunca sahaflar, kitaplar, yazarlar, konular peşi sıra devam ediyor sohbetimizde. 2013 ila 2018 yılları arasında yayıncılık yapan Kaya Tokmakçıoğlu o süre zarfında hayalini kurduğu "nitelikli yayınlar" çizgisinin piyasada nasıl sınandığından bahsediyor.

Söz ise dönüp dolaşıp merak duygusuna ve derinleşme arayışlarına geliyor. Bu duygunun zamanla nasıl köreldiğinden söz ediyor Tokmakçıoğlu. Arada bir de "Biz ansiklopedi okurduk. Baya sayfa sayfa okurduk. Şimdi garip geliyor mesela insanlara" diyor. 

Yusuf Şaylan ise gülüyor buna. "Yıllarca sırtımda memleketi köy köy, şehir şehir gezerek ansiklopedi sattım. Çok iyi anlıyorum seni" diyor.

"Çok hızlı bir çağda yaşadığımız aşikâr. Düşünme, algılama, irdeleme vd. tüm pratiklerimizin geçtiğimiz yüzyıldakinden çok daha farklı bir şekilde seyrettiğini söylemek mümkün sanırım. Bundan okuma eyleminin, kültürünün ve özel olarak sahafların da payını aldığını düşünüyorum. Aslında tümünün kökeninde, merak duygusunun körelmesi yatıyor. Bilgiye ulaşmak, herhangi bir konuda derinleşmek için merak etmemiz gerekiyor. Bu duyguyu köreltmek için de son on yıldaki eğitim sistemi epey yol kat etti sanırım. Bu duyguyu körelttiği gibi bu uğurda verilecek emeği de değersizleştirdi. O yüzden artık bir kitabı saatlerce sahafta aramak, bir senfoni dinlemek ya da uzun-metraj bir film seyretmek söz konusu, “hız çağında” bir anlam ifade etmiyor genç kuşaklara. Ama gene de kalıcı, dönüştürücü, harekete geçirici olan her türlü bilginin emek verilen, içselleştirilmiş bir süreç sonucunda kazanılabileceğini düşünüyorum. Bu yüzden shorts diye tabir edilen kısa-videoların, tüm artılarını bir yana koyarak podcast kültürünün uzun vadede ideolojik mücadelede pozitif katkıları olacağını sanmıyorum. Buralardaki üretimlerin tümünü çöpe atalım demiyorum ama önceliği bu noktalara veremeyeceğimiz apaçık'" sözleriyle tarif ediyor Kaya Tokmakçıoğlu düşüncelerini. 

Yusuf Şaylan da benzer düşünceleri tekrar ediyor. Dijital, PDF ya da sahaflarda güzel kokan kitaplar. Fark etmiyor. Şaylan her biri için "Okumakla kurulan ilişkiyi yeniden tesis edecek şeyler gerekiyor. Belki de bu söyleşiler bu buluşmalar azıcık olsun bunun için yapılıyor, buna fayda sağlasın isteniyor. Mesela şimdi kitaplarla haşır neşir olmayan, ne bileyim mesela yanında bir kitap, roman taşımayan insanlara belki de azıcık kuşkuyla bakmak gerekiyor" diyor. 

Bu cümle bana bu köşenin okurlarının yazılarına aşina olduğu soL yazarlarından Kemal Okuyan'ın 2009'da Komünist dergisinde kaleme aldığı Okumak isimli bir köşe yazısını hatırlattı. Okuyan da köşesinde "Kitap dostlukları ya da kitapla pekişen dostluklar 19. Yüzyıl romantizmine ait kalmak zorunda değil. Belki de kitapsız dostluklara kuşkuyla bakmak gerekiyor." diyordu.

Yusuf Şaylan ve Kaya Tokmakçıoğlu, Sokullu Semt Evi'nde etkinlik öncesi kitap önerilerine dair sohbet ederken.

Kaya Tokmakçıoğlu'ndan 10 roman önerisi

Buluşmamızın esas konusuna geliyoruz. Kaya'dan 10 tane roman önermesini rica ediyoruz. Burada tek kriterimiz önerilerin roman olması ve daha önce Türkçe yayınlanmış olması. 

Kaya bu şartı duyunca biraz rahatlıyor. Zira bu durum kendisine sahaf raflarındaki kitapların yanı sıra güncel kitapları da listeye alma olanağı sunuyor. Yusuf Şaylan'la birlikte yazarların kitaplarına, yayımlanma yıllarına, yayınevi sahiplerine dair ayaküstü bir sürü şey konuşup tartışıyorlar. İki yayıncının ortasında kalmanın zorluğunu yaşıyorum. Zaman zaman tenis maçı seyreden seyirciler gibi başım bir o tarafa bu tarafa dönüyor. Konuşulanları not etmek de zorlaşıyor haliyle. 

Kaya Tokmakçıoğlu ve Yusuf Şaylan'ın heyecanlı sohbetine bir es veriyorum. Yoksa Sokullu Semt Evi'ndeki etkinliğe geç kalacağız. İkisi de "O kadar oldu mu saat?" diyor. Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz. 

Hızlıca Kaya'nın önerilerine geçiyoruz. 

En başa Mario Benedetti - Kırık Köşeli İlkbahar kitabını yazıyor Kaya Tokmakçıoğlu. 

"Döneminin üretimlerini derinleştiren bir yazar" diyor Benedetti'yi anlatırken. Listeye bu nedenle aldım diyor. Ve devam ediyor, listenin ikinci sırasında Zaven Biberyan - Karıncaların Günbatımı yer alıyor. "Biberyan İstanbullu. 2. Dünya Savaşı yıllarında ve 6-7 Eylül olayları sürecindeki İstanbul'u çok iyi anlatır" diyor. Tarihle bağ kuran tüm romanların kıymetli olduğunun altını çiziyor ve ekliyor, "Marksistler açısından romanlar sadece edebi haz duymak için okunan metinler değil. Aynı zamanda dönemi kavramak için de iyi metinler. Tarihle iç içe bir roman Karıncaların Günbatımı. Hem konusu hem de nesnellik itibariyle öyle" diyor.

Listenin üçüncü sırasında Vergilius'un Ölümü romanıyla Hermann Broch yer alıyor. "Bu roman Broch'un en ayrıksı kitaplarından. Sanat konusunu kurmaca bir romanla anlatıyor" diyor. Borch'dan sonra Dino Buzatti'yi listeye ekliyor: Tatar Çölü. Neden ekledin bunu listeye deyince de önce hafif bir düşünüyor gözlerini kısarak ve gülümsüyor "Bence filmi çok iyiydi" diyor. "Bazı romanların filmleri romanın gerisinde kalır ama Tatar Çölü öyle değil. Kitabını mutlaka okumalı"  diye ekliyor.

İtalo Calvino'yla devam ediyor Kaya. Önerisi ise Sandık Müşahidi. "Calvino ne yazsa okunur diyebilirim. İtalyan toplumunun geçirdiği dönüşümü çok iyi resmediyor. Sandık Müşahidi bu açıdan çok keyifli bir roman" diyor. Calvino'yu ise Türkiye'den bir yazar, Leyla Erbil takip ediyor, Tuhaf Bir Kadın romanıyla. "Leyla Erbil'in ucunu açık bıraktığı bir roman. Mesela ikinci baskısında kitaba Mustafa Suphi bölümünü eklemiş." diyor. "Kadın yazarlar arasında önemli isimlerden" diyor Leyla Erbil için Kaya Tokmakçıoğlu, "Politik olarak özel bir duruşu var" diye anlatıyor.

Carlos Fuentes'in Artemio Cruz'un Ölümü romanıyla devam ediyoruz listeye. "Meksika'nın kurucu partisi bizdeki CHP'ye çok benziyor. İhanetleri, burjuvazinin gelişimine olan katkısı, ülkenin nasıl zamanla ABD'nin arka bahçesi haline gelişine dair güzel bir romandır Artemio Cruz'un Ölümü. 1950'lili yılların Meksika'sını anlatır" diyor. Türk edebiyatından Ayhan Geçgin'in Son Adım romanıyla devam ediyor önerilerine Kaya. Geçgin'in kalemindeki felsefi imgelerin romana nasıl yedirildiğinden söz ediyor önerisini anlatırken. 

Jaroslav Hasek'in Aslan Asker Svayk romanını mizahi yönüyle değerlendirirken Giuseppe Tomasi di Lampedusa'ın Leopar romanını yine çok iyi olduğunu söylediği filmiyle hatırlatıyor. 

On kitap etti. 

Kaya Tokmakçıoğlu ise "Aslında benim listem bitmedi" diyor gülümseyerek. Kitaplar kitapları hatırlatıyor ve listeye önerilen şeyler kitaplar olunca diğer yazarların hatırı kalıyor ister istemez. 

Listesini on taneyle sınırlamak istemiyoruz biz de. Yusuf Şaylan da devam edelim deyince listeyi genişletiyoruz. Şoför koltuğunda Yusuf abi var. Uzun yolu da pek sever malum. Listeye devam ediyoruz. 

Kaya Tokmakçıoğlu Gabriel Garcia Marquez'den Kırmızı Pazartesi'yi, Dido Sotiriyu'nun Benden Selam Söyle Anadolu'ya romanını ve Vasilis Vasilikos'un Ölümsüz romanını ekliyor listesine. Elio Vittorini'nin Fil ve Peter Weiss'in Direnmenin Estetiği romanlarını da ekliyor. Weiss'in kitabını, Vergilius'un Ölümü romanıyla Hermann Broch ile benzer bir biçimde sanatsal yanı belirgin olan kitaplar olarak tarif ediyor. Zabel Yesayan'dan Silahtar Bahçeleri, Tahsin Yücel'den Yalan, Stratis Mirivilis'ten Savaştan Korkuyorum, Jose Saramago'dan Umut Tarlaları ve Leonardo Sciascia Baykuşun Günü romanlarıyla listesini tamamlıyor. 

Her biri üzerine düşünmeyi, tartışmayı ve sohbet etmeyi gerektiren romanlardan oluşan bir dolu listemiz var Kaya'nın önerileriyle.

Hızlıca kalkıp etkinliğin olduğu Semt Evi'ne doğru geçiyoruz. Etkinlik başlamadan önce yeniden çaylar yudumlanıyor. Yusuf Şaylan ile Kaya Tokmakçıoğlu etkinliğe kadar listedeki kitaplar üzerine sohbetini devam ettiriyor. 

Haftaya Sahaflar Çarşısı'na Türk edebiyatından önemli bir romanı konuşarak devam edeceğiz. Bu bahane ile Türk edebiyatına da giriş yapacağız.