Öğretmenler hakkında söylenenler…

Bu nedenle diyoruz ki bakanlar, isimler değişse de anlayış değişmiyor. Eğitimde gelişim için anlayış değişikliği, anlayış değişikliği için ise iktidar değişikliği şarttır.

Maksut Balmuk*

Bakan Tekin’in “Dünyanın hiçbir tarafında bu kadar büyük bir öğretmen kitlesi kamu tarafından fonlanmıyor” sözleriyle gündem olan öğretmenlere yaklaşımın ilki bu değil ve son da olmayacak.

Hatta “Şu mektepler olmasa maarifi ne güzel yönetirdim” diyen maarif nazırını dahi aratır sözler var. 

MEB’in en sempatik ve kendi karikatürünü kara tahtaya çizebilecek kadar entelektüel bir bakanı olan Nabi Avcı konuyu şöyle izah etmişti:

“Bize çok hizmetleri geçmiş bir maarif nazırımız. Allah gani gani rahmet eylesin. Bu sözü de söylemiş hakikaten. Ama orada söylediği şu; o dönemde maarif sistemimizin temel gövdesini, ana yapısını medreseler teşkil ediyor. Mektep, o günlerde yeni yeni kullanılmaya başlanmış bir tabir. Daha çok İstanbul´da, sefarethanelerin sağında solunda açılmış olan, sefarethanelerin kanadı altında faaliyet gösteren bu müesseseler, Emrullah Efendi´nin de çok başını ağrıtmış. Adamcağızın şikâyeti, o çok sınırlı sayıdaki, o özel kurum, çok ayrı bir gruba, bir okul türüne ait bir vasıf. Onlar için söylüyor ´Şu mektepler olmasaydı, ben bu maarifi ne güzel idare ederdim´ sözünü.”

Emrullah Efendi’yi böyle savunsa da o da gafta geri kalmadı ve o da üzdü öğretmenleri.

Eski Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı atanamayan öğretmenlerin intiharını değerlendirirken ”Gösterişçi intihar eylemi" demişti.

AK Parti iktidarlarının en uzun süre görev yapan bakanı Hüseyin Çelik ise “Öğretmenler haftada 15 saat maaş karşılığı çalışıyor. Bu da iki gün mesai demek. Birçok öğretmen müdürüyle anlaşıyor, zamanının çoğunu evinde geçiriyor. Bu yüzden üst düzey bürokratların çoğu öğretmenlerle evleniyor” demiş ve bu noktada dönemin başbakanı Erdoğan’ın “Öğretmen az çalışıp çok kazanıyor” minvalindeki sözleri ile yarışmıştı.

Bakan Ömer Dinçer ise öğretmenlik mesleğine en çok zarar veren bakan olarak anılır halen ve şu sözleri hiç unutulmadı:

"Ben öğretmen olmak isteyenleri, Eminönü'ndeki caminin önünde bekleyen güvercinlere benzetiyorum. Bekliyorlar ki biri önlerine yem atsın. Allah'tan çocuklarım memur olmadılar.” 

Tabii ki bakan hatta eğitimci kimliği nedeniyle umut bağlanan(!) Ziya Selçuk’un öğretmenleri yük gören sözleri halen hafızalarda.

İşte son günlerde çok konuşulan öğretmene şiddetin kaynağı da burası. Yönetenler kendilerini dahi yetiştiren öğretmenlerle ilgili bu sözleri söylerlerse mesleğin itibarı kalmaz.

Alınan ücretin, harcanan emeğin daha önünde olması gereken öğretmenlik mesleğinin onurudur. Bu noktada son 22 yılda çok irtifa kaybetti öğretmenlik mesleği. 

Mesleğin onuru düzeltilmeden öğretmenlerin hiç bir sorunu da eğitimdeki kötü gidişi de düzeltmek mümkün değildir.

Liyakatsiz yöneticilerin mobbingine maruz kalan, liyakatin yerini itaatin aldığı, öğretmenler odalarının son 22 yılda; baş, uzman, sözleşmeli, aday, kadrolu, ücretli diye ayrıştırıldığı ekonomik olarak yoksulluk sınırı altına düşürülen öğretmenlerin en üst düzeyde bir de bu sözleriyle yaralanması eğitimin gel(eme)diği noktanın da öğretmene şiddetin de özetidir aslında.

Bu nedenle diyoruz ki bakanlar, isimler değişse de anlayış değişmiyor. Eğitimde gelişim için anlayış değişikliği, anlayış değişikliği için ise iktidar değişikliği şarttır.

*Öğretmen, Yazar