Sahaflar Çarşısı | Küba Devrimi'ne yakından bakmak için: 'Kurdu öldürmek'

Sahaflar Çarşısı'nın bu buluşmasında Yusuf Şaylan'la birlikte Küba Devrimi'nin romanını, Julio Travieso'nun Kurdu Öldürmek İçin'ini ele alıyoruz.

Özkan Öztaş

Bazı romanların nedense üzerine çok az şey yazılıp çizilmiş. Sahaflar Çarşısı'nda ele aldığımız kitapların bir kısmına dair internet taramalarında okuyucu için çıkan sonuçlar bir elin parmaklarını geçmiyor. 

Kurdu Öldürmek İçin romanı da bunlardan biri. 

Oysa roman Türkiye'deki okuyucuların gündemine çok uzun yıllar önce girmiş. Pek çok okuyucu tarafından beğenilmiş ve tavsiye edilmiş. Elden ele dolaşan romanlardan bir tanesi olmuş Kurdu Öldürmek İçin romanı. Yusuf Şaylan'ın "Bu hafta Kurdu Öldürmek İçin romanına bakalım. Hem Küba'ya ve Küba Devrimi'ne dair de konuşmuş oluruz" demesiyle yola koyulduk biz de. 

Buluşma yerimiz bu sefer Ankara Nâzım Hikmet Kültür Merkezi. Havalar ısındıkça bahçesinde daha keyifli oluyor buluşmalar. Yusuf Şaylan erkenci, ben de geç kalınca kendisini Nâzım'da birileriyle laflarken buluyorum. Elinde yine bir torba kitap ve söyleşiye uygun kıyafeti ile gülümsüyor. Giyindiği Küba yazılı bir tişörtü gülümseyerek bana gösteriyor "Bak baştan aşağıya hazırım sunuma" diyor. Bir yandan da yanında getirdiği kitapları masaya diziyor. 

Haydi başlayalım diyor. 

Başlıyoruz. 

'Bu kitaba roman demek zor'

Julio Travieso Kübalı bir yazar. Kurdu Öldürmek İçin romanı, Batista rejimine başkaldıran gençlerin her şeyi göze alan mücadelesini anlatıyor. 

Malum, zor yıllar. Batista kanlı bir diktatör ve Küba o yıllarda Amerika'nın arka bahçesi. Üstelik sadece arka bahçesi de değil. Tüm Amerikalı ve Avrupalı zenginlerin kumarhane, genelev ve uyuşturucu partileri için tahsis edilmiş özel bir ada muamelemesi görüyor.

Kübalı emekçiler zenginlerin keyfini eylemek için köle gibi çalıştırılıyor. Hal böyle olunca da buna boyun eğmeyen insanlar da yayılıyor şehrin ara sokaklarında. Kurdu Öldürmek İçin romanı verilen mücadelenin sadece Küba dağlarında değil aynı zamanda şehrin merkezinde, atölyelerde ve tarlalarda nasıl ilmek ilmek örüldüğünü anlatıyor. 

Bilindiği kadarıyla Julio Travieso'nun Türkçe'ye çevrilmiş tek romanı. Yusuf Şaylan'ın elindeki baskısı Sanat Emeği Yayınları'ndan. Basım tarihi 1979. Kitap aynı zamanda Yar Yayınları'ndan da okuyucuya ulaşmış. Yar Yayınları yine yetişmiş okuyucunun talebine. Devrimci romanlar kütüphanesi gibi çalışıyorlar demek yanlış olmayacaktır. 

"Sultanahmet'ten böyle inerken aşağıya doğru sağda dönüşteki sokakta yer alırdı Sanat Emeği Yayınları. Cağaloğlu'nun karşısında. İstanbul için kitabın, yayınevlerinin, sahaflarının merkeziydi bu muhit" diye giriyor söze Yusuf Şaylan. 

"Ben kitabı Ankara'da almıştım. Ankara'da bir kitap fuarı vardı. O yıllarda, şimdilerde yok tabii, Açı yayınları diye bir yayınevi vardı. Yayınevi standında Küba Büyükelçisi ile bir buluşma tertip etmişlerdi. Ben de gittim. Sene 1990 ya da 1991 olmalı. Kitabı ilk orada gördüm. Hemen aldım. O günden beri de düşünürüm neden Küba'ya dair çok az roman var diye. Ama bu kitaba da sadece roman demek zor açıkçası. Bir yandan tarihi bir belge, bir yandan şiir gibi anlatımı var. Mesela anlatıcı yer yer tarih anlatısına geçiyor yer yer kurguyla aktarıyor hikayeyi. Nerde tarihi bir belge nerede bir roman okuduğunu zaman zaman karıştırabiliyor okuyucu. Ama rahatsız edici bir hal almıyor bu. Yazar bunu ustalıkla yapıyor. Bazı sahneler var mesela. İnsan dayanamıyor okurken. Özellikle de işkence sahneleri biraz öyle. Öylesi anlarda bir roman okuyor gibi değil de bir pencereden o ana bakıyormuşsunuz gibi sahici bir hal alıyor romanın anlatımı." sözleriyle anlatıyor kitabı.

Yusuf Şaylan

'Gündelik hikayeler. Ama çok yiğit insanlar'

Söz konusu Küba olunca, mücadelenin ya da bir karakterin başına her şeyden önce mütevazilik ekleniyor. Kişisel emeğini kolektifin emeği içinde yoğurabilen insanların ülkesi Küba. O yüzden de gündelik hikayeler fakat sıradan ya da basit değil. Çünkü devrimler biraz da sıradan insanların devrimcileşmesinin öyküleri yazıyor tarihe.

Kurdu Öldürmek İçin romanının kahramanları da öyle. 

Şaylan söz buraya gelince hemen José Martí'nin şiirlerini eline alıyor. "José Martí mesela. Küba bağımsızlığının öncü isimlerinden. Ama o kadar etkilemişki Küba halkın. Etkisi Küba'yı aşmış ve İspanyolca konuşulan tüm ülkelere yayılmış Latin Amerika'da. Çok garip bir şey var biliyor musun? José Martí aslında bayağı önemli bir isim. Kendi döneminde de öyle. Ama her şiirinde lafı dönüp dolaşıp mütevaziliğe, tevazuya, halkın içinde var olmanın yüceliğine getiren bir adam. 

İşte romandaki karakterlerimiz tıpkı José Martí'nin dizelerindeki kahramanlara benziyorlar. Ya da ona layık olmaya çalışıyorlar belki de. Okurken sarsıldığınız yerler var. Mesela 40. sayfadaki işkence sahnesindeki detaylar falan yürek kaldıran cinsten değil. İnsan dayanamıyor okurken" 

Roman devrimin hemen öncesindeki yılları anlatıyor. Ve ülkenin bağımsızlık mücadelesinde bayrak haline gelen José Martí'nin yolundan gidenler bayrağı zirveye taşıyarak sosyalizmle taçlandırıyorlar kavgayı. Sanat Emeği Yayınları baskısında Yusuf Taktak çizimleri yer alıyor sayfalar arasında. Ve bu gençlerin öyküsünü yine bu detaylarla okuyoruz. 

Yusuf Şaylan yazarın imgelerine ve benzetmelerine dikkat çekiyor. "Yazar çok hünerli. Benzetmeler, detaylar her şey çok iyi anlatılıyor romanda. Doğa betimlemeleri, insana dair ayrıntılar, mekanlar, manzaralar, kokular mesela sonra şehrin ayrıntıları. Her biri okuyucuyu içine alıyor" diyor.

Şaylan böyle deyince akla Hasip Akgül'ün Görme Kılavuzu kitabındaki romana dair detaylar ve ayrıntılar betimlemesi geliyor. Akgül, "Bütün iyi roman okurları bilirler ki, şiirde imge ne ise romanda ayrıntı odur. Bilimde kavram ne ise romanda ayrıntı odur" diyor.

Öyle.

Çünkü iyi romanlar her zaman yeni insanın öyküsünü anlatan romanlar oluyor. Çürüyen ve köhnemiş düzenin ve onun savunucularının karşısına dikilen yeni insanın hikayesi. İşte kahramanlarımız böyle insanlar. Gündelik hayatın parçası, mütevazi ve koca bir geleceğin mimarı, kurucusu.

"Çok yiğit insanlar" diye tamamlıyor sözünü Yusuf Şaylan.

'Küçücük adada büyük umutlar, ayaklanmanın kentli detayı'

Küba, tüm dünyadaki devrimcilere ilham kaynağı olagelmiş hep. Che'nin kültleşen portesi, Fidel'in efsanevi konuşmaları bu küçük adayı tüm dünyanın merceğine almasına vesile olmuş.

Yusuf Şaylan da bu süreci anlatırken Küba'nın 1990'lı yılların öncesinde de 1990'larda SSCB'nin dağılmasına rağmen ayakta kalma çabasıyla da tüm dünyanın umudu olduğuna dikkat çekiyor. 

"Amerika'nın yanı başında böyle bir ada. Biliyorsun işte, hani mesafeler aynı olmasa bile Kıbrıs ile Türkiye arasındaki yakınlık gibi bir yakın mesafede Amerika'ya. Kocaman bir canavarın midesinden çıkan bir devrimdir Küba Devrimi. Amerika'nın yanı başında direngen bir ülke. 

Ama bu romanın önemi nerde biliyor musun? 26 Temmuz 1959'da Küba'da Moncada Kışlası baskınıyla başlayan ayaklanmadaki kent detayıdır bu roman. Okur anlıyor ki konu sadece dağlardaki kahramanların yiğitçe verdiği savaştan ibaret değil. Okuyunca görüyoruz ki verilen mücadelenin kentlerde, o ketin sokaklarında ve fabrikalarında, şeker kamışı toplanan tarlalarında da yankı bulması zafere taşımış devrimi. 

Karakterlerimizin elindeki en önemli silah ise gençlik. Ama öyle bir yaş ya da dönem vurgusundan ibaret değil gençlik. Cesaret biraz. Adanmışlık. Ülkenin bağımsızlığı ve sosyalizm mücadelesi için kendini feda eden bir kuşak. İşte Küba'nın başarıya ulaşmasındaki sır perdesi biraz da bu.

Ama aynı zamanda altı ideolojik olarak doldurulmuş bir gençlik.

Fidel öncülüğündeki mücadelenin kentlerde bulduğu yankı. İlla ki sınıf mücadelesi. O yüzden gerilla savaşlarına ve mücadelelerine dair tartışılan her şeyin ayaklarının yere basmasıdır Küba. Sınıf mücadelesini büyütüyorsa vardır kavga. Yoksa da yoktur zaten. Okur anlıyor ki zalim her yerde zalim ama boyun eğmeyenler de her yerde boyun eğmeyen insanlar." 

Küba'nın verdiği umut deyince akla Fidel'in bir konuşmasında salondaki katılımcılara sorduğu "Sizce partimizin adı ne olmalı yoldaşlar" sorusu geliyor. O umut, heyecan ve coşkulu konuşma kitaptaki mücadeleye yansıyor çünkü.

'Küba'dan dünyaya yayılan umut'

Küba birçok açından bugün kendi ülkesinde umudu arayan insanlara ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Akla ilk önce Küba'nın onca soruna, ablukaya rağmen başardıkları geliyor.

Dolayısıyla da daha çok okunmayı da hak ediyor Küba ve onun sosyalizm mücadelesi. 

Yusuf Şaylan hemen kitapları seriyor masaya. Bir kitabın içindeki imzayı gösteriyor hemen. Yıllar öncesinden Türkiye'ye gelen bir Küba Milletvekili'nin imzası. Yusuf Şaylan'ın tarihe not düşme biçimlerinden biri bu.  

Hemen kitapları anlatmaya koyuluyor. 

"Mesela Doğan Kitap'tan çıkmıştı bu. Fidel Castro kitabı. Bugün bu kitabın Doğan Kitap'tan çıkmış olması ne garip geliyor insana" diyor ve gülüyor Şaylan. "Sonra José Martí'nin Savaşçı ve Şair adıyla derlenen şiirleri. Edebiyatçılar Derneği yayınlarından benim elimdeki. Orhan Tüleylioğlu derlemiş. Sonra De Yayınları'ndan Özdemir İnce'nin emeği olan Küba Şarkıları. 1985 yılı ilk basımı. 

Ve Yazılama'nın bu konudaki emeğine ayrıca değinmek lazım. Gerçekten başarılı. Mesela Celil Denktaş çevirisi ile okuyuculara ulaşan kitaplar. Tarih Beni Aklayacaktır kitabı, Fidel'in o meşhur savunması. Sonra Selam Sana Fidel kitabı. Ve en başa yazmam gerekse Küba Devrimi'nin motoru, aklı, yüreği Raul Castro kitabı. Tüm bunlar Küba'yı biraz daha yakından anlamak için kıymetli olacak kitaplardır. Okurlarımız bu alana dair okumalarını devam ettirmek isterlerse buraya bakabilirler. Şimdi getirmeyi unuttum ama Küba'nın Bağdat Büyükelçisi Ernesto Gomez Abascal'ın Bağdat Görevi kitabı da farklı bir pencereden bakmaya vesile oluyor Küba'ya" diyor Yusuf Şaylan.

Bitirirken arkasına yaslanıyor. "Biliyor musun. Hep iyi olmuştur aramız Küba Komünist Partisi ile. Hani derler ya kardeş parti diye. Aynen öyle. Yıllar öncesinden gelen bir dostluk ve dayanışma devam etti hep." diyor. "Çocuğu olan her eve bir kap süt bırakabiliyorsa Küba hala, ne mutlu insanlığın geleceğine. Bu romanlar hep umut verdi bize. Mesela Kübalılar fotoğraflarda hep gülümserken resmedilirler. Ben bu dünyada gülmenin en çok Kübalılara yakıştığını düşünürüm. Fidel' bakınca haklı olmanın ve başarmış olmanın özgüvenini görür insanlar. Ve Fidel'in verdiği mücadeleye bir de bu romandan bakınca devrimci olmanın serdengeçti olamaktan farkını anlıyor insan. Sınıfla kurulan bağ ve onunla ilerleyen kavgayı görüyor insanlar" diyor.

Ve José Martí'nin bir şiirini okuyor bitirirken Yusuf Şaylan. Şiirini okuyor ve gözlerimin içine bakıyor.

"Haydi haftaya görüşürüz. Hafta içi planlarız hangi kitabı konuşacağımızı. Bana müsaade" diyor ve ayrılıyor Nâzım'dan. Üzerinde Küba yazılı tişörtü ve bir bez torba dolusu Küba tarihi kitabı ile birlikte. 

"Aynı yalınlıkta ölmek isterim.

Kırda bir çiçek gibi; sakin, gösterişsiz.

Mum yerine yıldızlar parlasın üstümde

Yeryüzü uzansın altımda sessiz. 

Ben aydınlık ve özgürlük delisiyim 

Varsın hainler gizlensinler soğuk bir taş altında

Dürüstçe yaşadım ben; karşılığında 

Yüzüm doğan güneşe dönük öleceğim.

José Martí'"

Küba'da bir billboard: "Dünyada 200 milyon çocuk sokakta uyuyor. Hiç biri Kübalı değil"