Hindu faşizminin inşası ile Türkiye’de İslamcı faşizmin öyküsü arasında paralellikler var.

Hindistan faşizminin yükselişi ve inişi

Hindistan Cumhuriyeti, 1947’deki bağımsızlığını izleyen elli küsur yıl boyunca, laik, sola dönük bir programla Jawaharlal Nehru’nun partisi Kongre tarafından yönetildi. II’nci Dünya Savaşı sonrasında Güney coğrafyasında yaygınlaşan kamu öncülüğünde planlı kalkınma örneklerinden birini gerçekleştirdi.

Nehru, 1950’li yıllarda oluşan Bağlantısızlar Hareketi’nin de kurucu liderlerinden biridir. Genç devletlerin emperyalizme karşı etkili bir direnme odağı oluşturmasında Tito, Nasır ve Mao ile birlikte öne çıktı.

Laik cumhuriyete karşı Hindu faşizmi

21’nci yüzyılda Hindistan siyaseti farklı bir yörüngeye geçti: Batı coğrafyasının dışındaki neo-faşizm örneklerinden birini Hindu faşizmi olarak inşa etti. Bu faşizm, Hindutva (Hindu milliyetçiliği) ideolojisine dayandı. İktidarı hedefleyen bir siyasal örgüt olarak Bharatiya Janata Party (BJP) tarafından temsil edildi.

BJP’nin bugünkü lideri Narendra Modi, 2014’te başbakanlığa yerel (federal) siyasetten geçti. On beş yıl boyunca (2001-2014’te) Gujarat eyaletini yönetmekteydi. BJP liderliğine, oradan da Hindistan başbakanlığına geçişinde bu eyaletteki “başarı karnesinin” etkili olduğunu öğreniyoruz.

Hindu faşizminin inşası ile Türkiye’de İslamcı faşizmin öyküsü arasında paralellikler var. Bunlara da dikkat çekerek Hindistan’da 2014 sonrasındaki gelişmeleri bazı yazılarda inceledim; yazdıklarım bir derleme içinde yayımlandı1. Güncelleştirerek bugünkü Hindistan faşizmi üzerinde bir gezinti yapalım.

2004-2013: Hindistan solu yükseliyor

1999-2004 yılları, Hindistan Cumhuriyeti’nin kurucu partisi olan Kongre’nin iktidardan uzaklaştığı ilk dönemdir. BJP, bir koalisyon hükümeti başında ilk kez iktidarla tanışacaktır.

BJP koalisyonu Hindistan’da kalıcı iz bırakamadı. Tam aksine, ülkedeki siyaset sarkacının sola salınmasına katkı yaptı.

2004’teki seçimde Kongre birinci parti oldu. İki komünist partinin örgütlediği Sol Cephe, federal meclise (Lok Sabha’ya) 59 milletvekili gönderdi; Kongre hükümetini destekledi. Meclis başkanlığına bir komünist seçildi. Eyalet seçimlerinde de komünist partiler Batı Bengal, Kerala, Tripura’nın yönetimini kazanacaktır.

2009 seçimini de Kongre önde bitirdi. Bu dönemde de Kongre hükümeti, komünist milletvekillerinin dışarıdan verdiği destekle ülkeyi yönetti.

2014: Hindu faşizminin on yıllık iktidarı başlıyor

2014 genel seçiminde Narendra Modi‘nin liderliğinde BJP, 543 milletvekilinden oluşan Lok Sabha’da 282 sandalye kazanarak on yıllık tek parti iktidarını başlatacaktır. Kongre ise, 44 milletvekili ile Hindistan siyasî tarihinin en ağır yenilgisini aldı.

Modi, seçim kampanyasını Gujarat eyaletinin ekonomik başarıları üzerine inşa etti; piyasa mekanizmasına ve uluslararası sermayeye sınırsız açılmayı savunarak Hindistan burjuvazisinin kalıcı desteğini sağladı.

Bu siyasetçinin Hindu milliyetçiliğinin fanatik kanadı olan köktendinci, ırkçı RSS örgütüyle güçlü bağları vardır. RSS ülkeyi Hindu olmayan öğelerden arındırmayı savunmaktadır. Güncel siyasette esas hedef Hint Müslümanlarıdır.

Modi de, 2002’de Gujarat’ta bini aşkın insanın ölümüyle sonuçlanan Müslüman kıyımını, eyalet başbakanı kimliğiyle kışkırtmakla suçlanmıştı. Güvenlik güçlerini etkisiz bırakarak can kayıplarına katkı yaptığı kesindir. Federal soruşturmada suçlu bulunmamıştır; ama sonraki eyalet seçimlerini Müslüman karşıtı kampanyalara dönüştürerek kazanmıştır.

2019 seçimleri BJP’nin parlamento çoğunluğunu daha da güçlendirdi: 282 → 303… Tek parti iktidarı beş yıl daha güvence sağladı. Kongre’nin beş yıl içinde sekiz milletvekillik kazancı (44 → 52) beklentilerin çok altında kaldı.

'Süreç olarak faşizm' Hindistan’ı biçimlendiriyor

10 yıllık Modi yönetimi boyunca Hindistan’daki dönüşümü, Ergin Yıldızoğlu’nun kavramı ile özetleyebiliriz: Süreç olarak faşizm toplumu biçimlendirmiştir.

Devleti, hatta toplumu tümüyle hedefleyen kapsamlı bir saldırı söz konusudur; ama aşamaları, ayrıntıları belirlenmiş bir dönüşüm tasarımı yoktur. Örnekleri sıralamakla yetinelim. Laik eğitimin Hindu kültürü öğeleri doğrultusunda yeniden biçimlenmesi hızla gündeme alınacaktır. Müfredat değişiklikleri ilk ve orta eğitimde sınırlı tutulmayacaktır. Örneğin marksist sosyal bilimcilerin yer aldığı ünlü Jawaharlal Nehru Üniversitesi yönetimi değiştirilecek; öğretim kadrosu ve öğrenciler üzerinde ağır baskı uygulanacaktır.

Laik anayasanın sınırları zorlanacaktır: Nüfusun yüzde 10’unu oluşturan Müslüman azınlıkları ve “aşağı kastları” gözeten uygulamaların kaldırılması; Bangladeşli göçmenlerin ülke dışına çıkarılması; nihai hedef olarak “Hindu kültürünü benimsemeyenlerin tam vatandaşlık haklarından dışlanması” gündeme gelecek, uygulamalar başlatılacaktır.

Devlet şiddeti, siyasal baskılar yoğunlaşıyor. 2019 seçimi arifesinde 1975 Olağanüstü Hal döneminin kalıntısı olan “Terörle Mücadele Yasası” yeniden hatırlanıyor; muhalif aydınlara karşı uygulanması başlatılıyor.

Çok sayıda yazar, hukukçu ve düşünür “kent teröristi” (“urban naxal”) suçlamalarıyla tutuklanıyor, yargılanıyor. Hedeflenenler, yandaş ve sosyal medyada “vatan haini, halk düşmanı” olarak ilan ediliyor. BJP, RSS trolleri, muhaliflere karşı kişisel kampanyalar düzenliyor. “Sokak baskısı” genelleşiyor, ağırlaşıyor. Örnekleri sürdürebiliriz; gereksizdir.

2024 Seçimi: Hindu faşizminin inişi başlıyor

Hindistan, 2024 genel seçimlerine girerken “nefret dili” yaygınlaşmaktaydı. Pankaj Mishra bu ortamı şöyle değerlendirmekteydi: “Modi’nin işlevi bir yandan kapkaççı bir kapitalizm ivmesini hızlandırmak, bir yandan da yılgın ve kızgın bir halkı, Müslümanlara, azınlıklara, göçmenlere, solculara, liberallere karşı kışkırtmak oldu.”

J. Nehru Üniversitesi’ndeki meslektaşlarıma öngörülerini sormuştum. Jayati Ghosh’un yanıtından aktarıyorum: “Hindistan’ın anlamlı bölgesel farklılıklar taşıyan büyük, federal bir ülke olması, dinci bir gündemin çoğunlukça hazmedilmesini engelliyor. Bu çeşitlilik, gelecek için daha iyimser olmamıza kapı aralıyor.”

Seçim arifesinde siyasal baskılar yoğunlaştı. Örneğin başkenti de içeren Delhi eyaletinin muhalif başbakanı A.Kejriwal uzun süre tutuklu kaldı; kampanyası engellendi.

Seçimlere iki büyük ittifak katıldı: Nehru sülalesinden Rahul Gandi’nin liderliğindeki Kongre’yi, sosyalist, laik, demokrat muhalefeti içeren INDIA ve 2019’daki gibi Modi’nin BJP’sinin liderliğindeki NDA

Seçim Haziran’ın ilk haftasında sonuçlandı. 543 temsilciden oluşan Lok Sabha’da milletvekillerinin dağılımına bakalım: NDA 293, INDIA 234, diğerleri 16…

NDA İttifakı parlamento çoğunluğunu sağlamış; lideri Modi’ye hükümeti kurma görevi verilmiştir. Ama olumsuz bir değişimle: 2014 ve 2019 seçimlerinde BJP parlamento çoğunluğunu da tek başına sağlamış; Modi 10 yıl boyunca tek parti iktidarı olarak ülkeyi yönetmişti. 2019-2024 arasında dengeler değişiyor: İki büyük partili milletvekillerini değişimini karşılaştıralım: BJP: 303 → 240; Kongre: 52 → 99…

BJP’nin 63 üyelik kaybı, bu partinin Lok Sabha’daki çoğunluğuna son vermiştir. NDA’nın istikrarlı bir siyasal blok olmadığı; kalıcı bir koalisyon hükümetinin çok güç olacağı vurgulanmaktadır. Kısacası Hindu faşizminin Hindistan’daki hegemonyası sarsılmıştır.

Rahul Gandi ise, INDIA ittifakını Kongre’nin tarihsel, laik mirasını sahiplenerek oluşturmuş; kampanyasını bu ilkeler üzerinde inşa etmiştir.

Jayati Ghosh’un yukarıda aktardığım iyimser öngörü tutmuştur. Hindistan’ın yılgın ve kızgın halkı dinci bir gündeme teslim olmayı reddetmiştir. Son beş yıl içinde iki kere başkenti muhasara eden yüzbinlerce köylü kızgınlıklarını göstermişti; yılgınlıklarını aştılar; iradelerini sandıklara taşıdılar.

***

Hindistan siyasetinin faşizme sürüklenmesi 2014’te başladı; Türkiye’den 12 yıl sonra… Aşamalarını, uygulamalarını aktarırken Türkiye ile benzerlikleri ayrıca vurgulamadım. Okurlarımın algıladığını sanıyorum.

Türkiye’nin Mayıs 2024’te şu andaki Hindistan’ı andıran bir dönemece girdiğini de ayrıca vurgulamak istiyorum. İki ülkeye özgü faşizmler hâlâ iktidardadır; ama son seçimlerde ülkelerindeki Cumhuriyetçiler karşısında azınlığa düştüler. Vadeleri dolmuştur.

Karşı-devrimci dönüşüm yıllar sürdü; onarılması bir günde, tek bir seçimle gerçekleşemez. Zaman alacaktır; ama artık kaçınılmazdır.

  • 1. Türkiye’nin Faşizmleri ve AKP, Ankara 2025 (2’nci baskı), İMGE, ss. 252-273.