'Local'lara yer yok: 'Emeklileri parklara hapsettiler'

Metin Abi, 66 yaşında. Dikilitaş’ın hiç de yeni olmayan rantsal dönüşüm gündemleri nedeniyle evini satıp taşınmak zorunda kalmış ama yıllarca mahallesini terk etmemiş...

Birkut Engüllü, Merve Güzey

Sermaye adına ülkeyi yönetenlerin tarihimizin belki de en ağır kemer sıkma politikasını, kemerleri emekçilerin pantolonlarından çıkarıp gırtlağına takarak uyguladıkları ve yoksulluğu alabildiğine derinleştirdikleri günlerden geçiyoruz.

Üstelik mesele tek boyutlu da değil. Sadece alım gücünün düşmesi ile kendini hissettirmiyor. Sermayenin her alana daha da kanırtırcasına nüfuz etmesi sağlanırken, emekçiler kelimenin tam anlamıyla her yerden dışlanıyor. "Kentsel dönüşüm" adı verilen ve esasında rantın dizginlerinden boşandığı bu uygulamayla insanlar; on yıllardır yaşadıkları mahallelerinde barınamaz hale getirilip kentin çeperlerine sürülüyor.

Türkiye kapitalizmi, kendini sağlama alacağı bir dönemi yaratmak için, hükümetiyle muhalefetiyle bir restorasyon sürecine girmiş durumda ve en vahşi yüzünü sergilemekten hiç çekinmiyor; yabancı finans kaynaklarının huzurunda, halktan, uyutulması ya da bastırılması gereken "yerliler" olarak söz ediyor.

Hayatını çalışarak geçirmiş ve artık en azından rahat bir nefes alması gereken emekliler, bu canavarın nefesini en yakından hissedenlerden. Sistemin düpedüz "yük" olarak gördüğü bu kesimin, açlık sınırının altındaki maaşları ve olmayan sosyal güvenceleriyle, adeta "ölmeye yatması" bekleniyor. Ancak emeklilerin, tüm zorluklara rağmen, buna niyeti yok.

'Şansa yaşıyorum'

Beşiktaş’a bağlı Dikilitaş Mahallesi’nin eski sakinlerinden Metin Abi ile konuştuk.

Metin abi

Metin Abi, 66 yaşında. Tamircilik ve şoförlük yapmış, yıllarca çalışmış bir emekli. Tüm emeklilerin yaşadıkları sorunların yanında, Dikilitaş’ın hiç de yeni olmayan rantsal dönüşüm gündemleri nedeniyle evini satıp taşınmak zorunda kalmış ama yıllarca mahallesini terk etmemiş direngen bir insan. Yaşadıklarımızın, salt dünden bugüne gelişen şeyler olmadığının farkında:

“Gecekondu evleri yıkıldı, yerlerine apartmanlar inşa edildi ve mahallemiz müteahhitlere peşkeş çekildi. Depreme dayanıklı bölge kılıfı altında fiyatlar uçuruldu ve bizler mahallemizde yaşayamaz hale geldik. Yaklaşık 50 yıl boyunca Dikilitaş’ta yaşadım ancak sonunda ekonomik zorluklar nedeniyle evimi satmak zorunda kaldım. Dikilitaş’taki evimi sattıktan sonra, burada yeni bir daire almaya gücüm yetmedi ve kredilerle, borçlarla başka bir semte taşınmak zorunda kaldım.

Eskiden biraz gezebilirdik, mesela Galata Köprüsü’ne giderdik veya en az 15 gün tatil yapabilirdik. İlk zamanlar tek maaşla biraz da olsa kendimizi idare edebiliyorduk ama sonra eşim de çalışmaya başladı. Çalışan sayısı arttı, ancak gelirimiz giderek yetersiz hale geldi. Sonrasında emekli oldum ama emekli olduktan sonra hayatımda daha da büyük bir kırılma yaşadım. Emekli maaşıyla nasıl geçiniyorum derseniz; ilk 5 gün iyisin ama kalan 25 günü düşününce artık oradan buradan borç al, kredi çek gibi çözümler aramaktan başka bir ihtimalimiz kalmadı. Bilmem, şansa yaşıyorum. Markete gidemiyoruz; karşımızdaki markete, buranın büyük zincir marketlerinden biri, bizim gibi insanların girmesi neredeyse imkansız. Gerçi daha küçük marketlere de giremiyoruz artık.”

'Şiirde Nazım Hikmet, sinemada Yılmaz Güney, yeşil sahalarda Metin Kurt'

Dikilitaş’ta yürürken, boyun eğmeyen bir mahalleli olan Metin Abi’yle karşılaşmak çok mümkün. Anılarının, hatıralarının ve bunların içini dolduran esas şeyin peşinde, mahallesinde var olmaya devam ediyor:

“Ailem, yaklaşık 140 yıllık Dikilitaş’lı. Doğma büyüme Dikilitaşlı’yım. Dikilitaş, Anadolu’nun küçük bir köyü gibiydi; adeta bir köy havasında, samimi ve sıcakkanlı insanların yaşadığı bir yerdi. Gecekonduların bulunduğu devrimci bir mahalleydi, çoğunlukla emekçiler yaşardı. Özellikle Yıldız Teknik Üniversitesi’nin gelmesiyle bu ruh daha da güçlendi. Öğrencilerle mahalleli arasında sıkı bir bağ vardı; öğrenciler bize çok şey öğretirdi, mahalleli de onları hep kucaklarlardı.

Metin Kurt ile burada tanıştım. Aramızda 12 yaş vardı; O, benden 12 yaş büyüktü. Bir zamanlar Dikilitaş Spor Kulübü’nün teknik direktörlüğünü yaptığı için mahalleli onu tanır ve çok severdi. Bize hep iyi insan olmayı öğretti ve örgütlü mücadelenin önemini anlattı. Burada hala Metin Kurt’un dostları yaşar, şu aşağıdaki dükkanda fotoğrafları asılıdır. ‘Şiirde Nazım Hikmet, sinemada Yılmaz Güney’ deriz, ben de ‘Yeşil sahalarda Metin Kurt’ derim; ‘Tribüne yakın, halka yakın olmak’ derdi her zaman.

Fakat tabii, 80 darbesi sonrası, ekonomik kriz ile de birlikte mahallenin dokusunu git gide bozulmaya başladı...”

'Evlerimizi zenginlere peşkeş çekmek için bizi sürüyorlar'

Bir zamanların gecekondu mahallesinin, 12 Eylül 1980’den itibaren ve son yıllarda da en sert şekilde ranta açılarak "dönüştürülmesinin" yansımalarına da işaret ediyor Metin Abi:

“Uzun zamandır Dikilitaş’ta oturmamama rağmen, her gün hala buraya geliyorum. Ne bileyim, sanki burası benim kendi yerim gibi hissediyorum. Bu mahallede doğdum, büyüdüm, en güzel anılarım burada. Evimizi taşımak zorunda kaldık ama kendim hala buradayım. Arkadaşlarım, dostlarım bu mahallede yaşıyor. Başka birçok arkadaşım da Dikilitaş’tan Gebze ve Silivri gibi yerlere taşındı.

Kira ödeyen emekli burada nasıl yaşasın ki; beslenme ihtiyacını mı karşılasın, kira mı ödesin? Oralarda geçinmek görece daha kolay, kiralar ve yaşam maliyetleri daha uygun. Artık Dikilitaş’ta kiralar çok yüksek, üç aylık emekli maaşımı versem bile burada bir ay oturamam. Bu yüzden eski komşularımla, dostlarımla bir araya gelmek için sürekli Dikilitaş’a geliyorum. Gerçi artık onlar da yavaş yavaş buralardan gidiyor. Yerlerimizden edildik, istiyorlar ki doğup büyüdüğümüz yerlerden gidelim. Bizi sürüyorlar, evlerimizi zenginlere peşkeş çekmek için sürüyorlar.”

'Emekli Yılı’nda ölüme terk edildik'

Yaşadığı ve yaşadığımız sıkıntıların, sömürüden kaynaklı olduğunun bilincinde Metin Abi ve bunu çevresine de böyle anlatıyor hep. "–Cek, –cak"lı vaatlere karnı tok, hükümet ve muhalefetin uygulanan ekonomi politikalarında mutabık olduklarının da, bir parmak balın ağırlaşan yoksullaşmaya çare olmayacağının da, düzenin kendilerinden ölmelerini beklediğinin de farkında; emeklilere yapılanların, gençlerde yarattığı karamsarlığın da:

“Emekli olanlara hep imrenirdim; onlar görece daha iyi bir durumdaydılar. Ben de emekli olduğumda, aynı şekilde rahat bir yaşam süreceğimi sanıyordum. Ancak bugün geldiğimiz noktada; yabancı ülkelerden emekliler İstanbul’a tatile geliyorlar, bizler daha Beşiktaş’a inip mahalle çorbacısında çorba içemiyoruz. Biz ne yapıyoruz? Parkta oturuyoruz, çünkü elimizdeki parayla yapabileceğimiz başka bir şey yok. Yıllarca çalıştık ama şimdi dilenci gibi görülüyoruz.

Bu iktidar, gözlerinin içine baka baka emeklilerin ölmelerini bekliyor. Durum her geçen gün daha da kötüleşiyor. 2024 yılının 'Emekli Yılı' olacağı söylenmişti, ancak yılın ortasındayız ve emeklilerin hali ortada; açlığa terk edildik. Yaşamak için mücadele ederken, hayatta kalmanın bu kadar zor olduğu bir ortamda; gençler de geleceğe dair umutlarını kaybediyorlar. Emekli maaşları yetersiz, yaşam koşulları her geçen gün daha da ağırlaşıyor.

Sözde emekliler için hazırlanan paketle KYK yurtlarını açtılar ama emeklilerin o yurtlara gidecek yol parası bile yok. Emekliler sağlık hizmetine ulaşamıyor, ilaçlar pahalı ve çoğu zaman bulunamıyor. Muayeneye gitmeye korkuyorsun çünkü ilaç parası maaşından kesiliyor. Özellikle kanser ve kalp hastaları için gereken özel ilaçlar var ama SGK bu ilaçları karşılamıyor. İktidar, ‘Git bir şekilde al’ diyor. Alabiliyorsan al, alamıyorsan öl! Ekmek mesela, her yerde 10 lira ama Dikilitaş’ta 12 lira. Nedenini sorduğumuzda, ‘Serbest piyasa; istediğin yere git, şikayet et’ diyorlar. Ben, 2 liranın hesabını yapıyorum ama hesap soramıyorum.

Biz sağlığımıza dikkat etmek zorundayız. Üç öğün sağlık yemekle beslenme ihtiyacını karşılaman gerekiyor. Cumhurbaşkanı manda yoğurdu öneriyor ama emekli peynir bile alamıyor. 25-30 sene vergi verdim, karşılığında peynir bile alamıyorum. Hiç emekli maaşı vermesin, benden aldığı vergileri geri versin ben ona da razıyım. Bazı belediyeler, emeklilere yardım yapacaklarını söylüyorlar ama zihniyet aynı, göstermelik seçim vaatlerini sözde yerine getiriyorlar. İktidar ile aynı zihniyet; cebimize üç-beş kuruş sıkıştırıp siyasetlerine alet etmeye ve emeklileri susturmaya çalışıyorlar. Sözde ağzımıza bir parmak bal çalıyorlar. Kemeri sık, sık; sıkacak hal mi kaldı? Emekli olduktan sonra hayatımda büyük bir kırılma oldu. Her şeyime sınırlama getirildi. Yaşam alanımız, 100 metrekare idiyse 10 metrekareye düştü. Bizi parklara hapsettiler! Bu ekonomik tablo ile sadece parka gidebiliyoruz. Evden çıkmadan önce yemek yiyorum, öğlen acıkırsam ancak bir simit alabiliyorum, akşam yemeğini de yine evde yiyorum. 2024 yılını ‘Emekli Yılı’ ilan ettiler ama bizi Allah’a havale ettiler. Biz, onlarca yıllık emeğimizin karşılığında, insanca bir yaşam talep ediyoruz.”

'Mücadele etmeden bu düzen değişmeyecektir'

Metin Abi her konuştuğunda mutlaka örgütlülüğün öneminden bahsediyor; bize durmadan hepimizin aynı gemide olduğu yalanını söyleyen siyasi partiler arasında seçim yapmaktansa, bu düzenin kökten değiştirilmesi gerektiğini vurguluyor:

“Metin Kurt, bize hep örgütlü mücadelenin önemini anlatırdı. Örgütlenmez ve direnmezsek, bu düzen devam eder. İktidarın tepesine çökmeden bu sorun çözülmez. AKP, MHP ya da CHP, emeklilerin sorunlarına çözüm getiremez; hepsi emeklinin cebine harçlık sıkıştırıp sussunlar istiyor, sorunlarını sümen altı ediyor. Bu düzen kökten değişmeden, bizler rahat bir yaşama sahip olamayız. Mücadele etmeden de bu düzen değişmeyecektir. Önce gençleri ikna edeceğiz, sonra mahallelerimizde bir araya geleceğiz. İnsanca yaşamak, en çok bizim hakkımız.”

Hepimiz adına, hepimizin kendi hikayesine dokunan bir yerden anlatıyor Metin Abi, açıkça mücadeleye çağırıyor. Aynı yolda yürüme iradesinin sözünü vererek ayrılıyoruz, bundan sonra hep omuz omuza kalacak şekilde. Biliyoruz; sömürüyü durduracak olan, sömürüden çıkarı olmayanlardır ve biliyoruz; ülkemiz bu kokmuş karanlıktan, emekçi halkın ayağa kalkışı ile çıkacaktır. Umutsuzluğa yer yok. Emekçi halkın elinde ne varsa satılığa çıkarmak isteyen rant çeteleri varsa, Metin Kurt’un hafızalarda yankılanan sözleri var; ortalıkta müstemleke valisi gibi gezinenler varsa, her şeye rağmen büyük adımlarıyla mahallesinde dolaşmaya devam eden Metin Abiler de var.