Türk Dışişleri usulü millicilik: Tersine mehter yürüyüşü; Çin'e bir ileri, Batı'ya iki geri

Bu yazıda Hakan Fidan'ın Çin ziyaretini, hemen ardından düzenlenen AP seçimleriyle birlikte düşünerek satır aralarının, diplomatik söylemlerin, çelişkilerin peşinde bir sürek avına çıkacağız.

Nagihan Çakır

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Çinli mevkidaşı Wang Yi'nin davetiyle 3-5 Haziran tarihlerinde Çin'e ziyarette bulundu. Türkiye, Çin ya da Rusya gibi ülkelere ne zaman ziyarette bulunsa (ki buradaki ülkelerle ilişkilerin son yıllarda geliştiği doğru olsa da), bu ziyaretler haberlere, "Türkiye'nin dış politika ekseni kayıyor olabilir mi?" spekülasyonlarıyla konu oluyor. 

ABD emperyalizminin son yıllarda ayyuka çıkan hegemonya kriziyle birlikte düşününce bu spekülasyonlar çok da mesnetsiz değil. Fakat, nasıl bir sürek avının başarılı olması için güç, dayanıklılık, nişancılık, arazi bilgisi, yön tayini gibi kabiliyetler gerekiyorsa, biz de Türkiye sermaye sınıfının yönelimlerini anlamak için onun temsilcisi AKP'nin dış politika hamlelerini bir sürek avı titizliğiyle incelemeliyiz. 

Bu yazıda da, ziyaretin ardından yapılan haberlerin köpüğünü biraz alacak, hemen ardından 6-9 Haziran tarihlerinde, Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede, 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) için düzenlenen seçimlerle birlikte düşünerek satır aralarının, diplomatik söylemlerin, çelişkilerin peşinde bir sürek avına çıkacağız. Bulacağımız çelişkilerden ise, karşımıza ilginç ama Türkiye sermaye sınıfının becerikli temsilcisi AKP açısından yabancısı olmadığımız bir tablo çıkacak.

1. İz: Tek olmayan 'Tek Çin politikası', Tayvan Boğazı'ndan geçen Türk askeri gemisi 

Hakan Fidan'ın Çin ziyaretinde çeşitli ekonomik işbirlikleri, Türkiye'yi Kafkaslar, Hazar Denizi ve Orta Asya üzerinden Çin'e bağlayan ticaret yolu Orta Koridor, Kuşak Yol Projesi, BRICS, iki ülke arasındaki Türkiye aleyhine ticari dengesizlik başlıkları ile Urumçi ve Kaşgar ziyaretleri öne çıkmıştı. 

Fidan, ziyareti sırasında ABD tarafından Çin'i kıstırma aracı olarak kullanılan ve iki ülke arasında gerilim sebebi olan Kaşgar ve Urumçi için, "Çin'in toprak bütünlüğüne, siyasal egemenliğine desteğimiz tamdır. Çin'e yönelik silahlı terör hareketlerine karşı desteğimiz tamdır. İçeride iç karışıklık çıkarmaya çalışan olayları da burada desteklemediğimizi ifade etmek istiyorum" ifadeleriyle beraber, "Bu iki şehir, Çin'in kültürel zenginliğine katkıda bulunan iki kadim Türk-İslam şehridir. Bu şehirler, Çin ile Türk-İslam dünyası arasında bir köprü rolü oynamaktadır," dedi. 

Genellikle iç politikada “yerli ve millici” damarı diri tutmanın aracı olarak kullanılan, emperyalist kara propagandanın izlerini taşıdığı bu sayfalarda sık sık haberleştirilmiş olan bu meselede, Fidan'ın kültürel zenginliğe alışıldık köprü benzetmesiyle vurgu yapan açıklamaları, ilişkileri geliştirmeye niyetli olduğu bir ülke için itidalli görünüyor. Fidan'ın buna ek olarak, bir Çin kanalına verdiği demeçte, Tek Çin "politikasına" saygı duyduğunu belirtmesini de paralel şekilde okuyabiliriz.

Çelişkiler...

Fakat, bu demeçlere eşlik eden bazı gelişmeler ve söylem manevraları, işleri biraz tuhaflaştırıyor. Yine bu sayfalarda titizlikle ele alındığı gibi1, Fidan'ın ziyareti esnasında Türk Deniz Kuvvetleri'ne ait bir fırkateyn, Tayvan Boğazı'ndan geçiyor. Üstelik, Çin gemileri de boğazın Tayvan'a yakın şeridine girip Türk gemisini takip ediyor. Referans verdiğimiz haberlerde de değinildiği üzere, bu gelişmeler Türk basınında pek yer bulmadı.

Tayvan Boğazı

Bu gelişmeye bir söylem manevrasının ışığında bakalım. Fidan, Çin'in "Tek Çin politikasını" destekledikleri yönünde bir açıklama yapmıştı. Ancak linguistiği biraz zorlamak pahasına, Tek Çin Prensibi ve Tek Çin Politikası tabirlerinin kullanım alanlarına göz atmamızda fayda olabilir.

Aslında bu zorlama ABD tarafından geliyor. ABD, prensip kelimesini değil, politika ifadesini kullanıyor. Peki nedir bu Tek Çin "prensibi"? İki önemli noktanın altını çizelim: Çin'in resmi ismi Çin Halk Cumhuriyeti, Tayvan ise uluslararası alanda resmi olarak Çin Cumhuriyeti ismiyle geçiyor. Diğer nokta da şu: Tayvan tarihsel olarak Çin'in bir parçasıyken, II. Dünya Savaşı'nın bitiminde iktidarı Çin Komünist Partisi aldı ve karşı devrimci kuvvetler Tayvan Adası'na çekildi. O günden bu yana iki taraf da Çin'i temsil ettiğini beyan ediyor. İşte Tek Çin Prensibi de yalnızca bir tane Çin olduğunu savunuyor, yani Çin ve Tayvan bir bütün ve Çin Halk Cumhuriyeti hükümeti de tek meşru hükümet.

Tek Çin "politikası" ifadesi ise, ABD için Tayvan'la güçlü ilişkiler kurarken aynı zamanda Çin'le de resmi diplomatik ilişkileri sürdürmenin bir yolu olmaya hizmet eden bir manevra alanı yaratıyor. ABD bu ifadeyle tek bir Çin olduğunu kabul ediyor ancak meşru temsilcisi hakkında net bir tavır almıyor. Bunu, Fidan, ABD-Çin arasında diplomatik kriz sebebi olan bir meselede, bu linguistik boşluktan çıkarlarına uygun şekilde faydalanarak güvenli bir mesafede kalmayı seçiyor ancak direksiyonu da ABD tarafına kırıyor şeklinde yorumlayabiliriz.

2. İz: Orta Koridor, IMEC'ten dışlanma ve Çin menşeili araçlara gümrük vergisi

Ziyarette öne çıkan diğer bir mesele koridorlar oldu. Kuşaklar meselesini daha evvel ele almıştık.2 Rusya-Ukrayna Savaşı'nın ardından Çin için kullanışlı bir güzergâh olan ve Trans-Sibirya Demiryolu hattı üzerinden sevkiyat yapılan Kuzey Koridoru işlevsizleşmiş, Türkiye'nin de yer aldığı Orta Koridor öne çıkmıştı. 

Gelgelelim, Çin bu koridor kapsamında Türkiye'ye belli başlı yatırımlar yapmış olsa da, yatırımların yarısından fazlası düşük katma değerli üretim, hammadde çıkarma ve Çin ürünlerinin pazarlamasından ibaret kaldı. 

2013-2020'de Türkiye Çin'in tüm yatırımları arasında yüzde 1,31'lik bir paya sahipken Kuşak Yol projeleri özelinde bu oran yüzde 0,8'e düşüyor. Çin Küresel Yatırım Takip sistemine göre, 2023 yılı itibariyle Çin'in dünya çapındaki yatırımlarının toplamı 1,368 trilyon ABD dolarıyken Türkiye'deki Çin yatırımları 5,11 milyar ABD doları.

Vaziyet böyle olunca, Türkiye hükümeti gözlerini geçtiğimiz yılın sonlarına doğru düzenlenen G-20 Liderler Zirvesi'nde gündeme gelen ve kendisine yer verilmeyen Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC)'e çevirmişti. Ancak Rusya'dan S-400 aldığı için F-35'ten mahrum bırakılan ve Rusya-Ukrayna Savaşı'na rağmen Putin'le arayı samimi tutan Türkiye, İtalya ve Yunanistan'ın dahil edildiği bu projenin dışında bırakılmıştı. 

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni'nin, İtalya'nın 2019’da yaptığı bir anlaşmayla katıldığı Kuşak-Yol projesinden, geçtiğimiz yılın sonunda ABD Başkanı Joe Biden'la yaptığı görüşmenin ardından çekildiğini hatırlatalım ve burayı, daha sonra AP seçim sonuçlarıyla birlikte düşünmek üzere not edelim.

AB ve NATO'nun Çin'e karşı "ortak düşman" refleksinden faydalanmak isteyen ama öte yandan IMEC'ten de dışlanmış olan Türkiye, Kuşak Yol'da aradığını pek bulamadığı Çin'le olan ilişkilerini yine güvenli bir mesafeden geliştirmek istiyor, buna zorunda kalıyor yorumunu yapabiliriz. 

Çelişkiler...

Mesafenin güveni, Çin'den ithal edilen elektrikli otomobiller için uygulanan yüzde 40 ilave gümrük vergisinin, temmuzdan itibaren tüm araç türleri için geçerli olacak şekilde genişletilmesinden ileri geliyor. Yeni düzenlemeyle birlikte, Çin menşeli araçlara uygulanan toplam vergi oranı yüzde 50'ye yükselmiş oluyor ve içten yanmalı motorlu araçlar dahil tüm otomobilleri kapsayacak. Vergilerin yatırımları teşvik etmek için uygulandığını söyleyenler olsa da, Çinli markaların rekabet gücünü etkileyecek olan ve geçtiğimiz ay ABD'nin de uyguladığı bu vergi artışı, Çinli markaların Türkiye pazarındaki payının düşmesine neden olabilir gibi duruyor. Bu anlamda, ABD'ye bir mesaj da barındırıyor.

3. İz: Üçüncü nükleer santral, ticarette Çin lehine açık

Ziyaretin bir diğer konusu iki ülke arasındaki ticari ilişkilerdi. 2022 yılında Çin'in toplam ithalatı içinde Türkiye yaklaşık 3,3 milyar dolar ile yüzde 0,12 pay alıyor. Türkiye, Çin'in en fazla ithalat yaptığı 61. ülke. Çin'in toplam ihracatı içinde ise Türkiye yaklaşık 41,4 milyar dolar ile yüzde 1,15 pay alıyor ve Çin'in en fazla ihracat yaptığı 28. ülke konumunda. 2022 yılında Türkiye, Çin ile dış ticaretinde yaklaşık 38,1 milyar dolar dış ticaret açığı verirken toplam dış ticaret hacmi 44,6 milyar dolara ulaşmış vaziyette.

Çin, Türkiye'ye yüksek teknolojik yatırım yapıp düşük teknolojili, ucuz mal satıyor. Türkiye ise, Çin'e düşük teknolojik mal ve hammadde ya da yarı işlenmiş mal satıyor. Bunun yarattığı dengesizliği iyileştirmek için ziyaret sırasında konuşulanlar arasında Çin'in Türkiye'de üretilen tarım ürünlerine uyguladığı kısıtlamaları kaldırıp daha fazla tarım ürünü satın alması, iki ülke arasında turizmin geliştirilmesi ve son olarak, Çin ile nükleer enerji ve nadir metallere ilişkin işbirliğinin artırılması bulunuyor. Kırklareli'de yapılacak Türkiye'nin üçüncü nükleer enerji santraline ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar Çin'le görüşmelere hâlihazırda başlamıştı.

Çelişkiler...

Türkiye hâlâ bir NATO ülkesi olarak, Çin'le ilişkilerinde “güvenlik açığı” oluşturacak hususlardan kaçınıyor. Ticaret açığını iyileştirmeye dair Türkiye tarafından açılan başlıklar bu nedenle tarım, turizm, enerji sektörleriyle sınırlı kaldı. Çin'in 5G, telekomünikasyon, yenilenebilir enerji ve altyapı gibi kritik sektörlerde Türkiye'de yatırım yapma isteği, ki Çin bu altyapı yatırımlarını kullanarak siber güvenlik açıkları oluşturma politikasını sahiden de güdüyor, Türkiye açısından yine bir güvenli mesafeyi korumayı gerektiriyor.

Avrupa Parlamentosu Seçimleri

Öte yandan, Fidan'ın fazlaca köpürtülen (ve Anadolu Ajansı'nın geçmediği), "BRICS'e üye olmak isteriz," ifadesine de hayli konuşuldu. AB üyeliği zor görünen Türkiye için BRICS bir alternatif değil, zira BRICS, AB gibi bir gümrük birliğine ya da iç organizasyona işaret eden kurumlara sahip değil, üyelerinin çoğu G-20 ülkesi ve Batı'nın sıkıştırmalarından yorulmuş ekonomilerin bir araya gelmesinden oluşuyor. Üstelik, Türkiye 2022 yılı rakamlarına göre hâlâ en çok ihracatı yılda 104.3 milyar dolarla AB'ye yapıyor; Çin'e 3 milyar dolar, Rusya'ya ise 10.9 milyar dolar.

Hâl böyleyken, Fidan'ın Çin ziyaretini ve burada tespit ettiğimiz çelişkileri bir de AP seçimlerinin sonuçlarıyla birlikte okumamız gerekiyor.

AP seçimlerinden aşırı sağ ve sağ popülist partiler zaferle çıktı. Türkiye'nin AB üyeliği zor görünse de masada bu hedef hâlâ duruyor, zaten aday ülke statüsünde. Son durumda Avrupa Parlamentosu'nda Türkiye'nin AB üyeliğine destek veren partilerin oyları azaldı. Üstelik, Türkiye'nin birlikten Gümrük Birliği modernizasyonu, 2016 Mülteci Mutabakatı'nın güncellenmesi, TC yurttaşlarına vize serbestisi, yeni güvenlik ve savunma mimarisinde yer almak gibi beklentileri var. Çin ziyaretindeki çelişkilerde, güvenli mesafelenmelerde ve temkinlilikte, ABD belirlenimine iyice girmiş olan AB'ye ve ABD'ye o kadar da Çin yanlısı görünmeme kaygısını gözlemleyebiliriz.

AB kurumları arasındaki çekişme

Avrupa Birliği kurumları arasındaki çekişme, takip edenlerin malumu. Nitekim, Avrupa Komisyonu Başkanı, Alman Hristiyan Demokrat Birliği üyesi Ursula von der Leyen ile Avrupa Konseyi Başkanı Belçikalı Charles Michel arasında 2021'deki Türkiye ziyaretleri sırasında meydana gelen ve "sofagate" (koltuk skandalı) olarak geçen bir diplomatik protokol olayıyla bu ayyuka çıkmıştı. 

Çekişme esasen şuradan kaynaklanıyor: AB'nin kurucu Lizbon Anlaşması'na göre Konsey, AB'nin dış ilişkiler, güvenlik politikası, kriz yönetimi gibi meseleleriyle; Komisyon ise ortaklık anlaşmaları, ticaret gibi daha yumuşak meselelerle ilgileniyor. Özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı ve İsrail'in Gazze'de uyguladığı soykırımla birlikte Komisyon Başkanı von der Leyen'in Konsey'in alanlarına hayli müdahil olup öne çıktığını görüyoruz. Ki kendisinin ABD'deki Biden yönetimiyle arası çok iyi. Öyle ki, Jens Stoltenberg'den sonra NATO Genel Sekreteri olacağı konuşuluyordu.3

NATO'cu von der Leyen, AB'ci Michel

Konsey Başkanı Michel ise ABD açısından tedirgin edici bir figür. 2022 yılının sonunda, tam da ABD Dışişleri Bakanı Blinken, NATO ülkelerinin altyapı ve "stratejik endüstrileri"ni Çin'den koruması ve Batı'nın teknolojisini Çin tehdidinden korumak için "ihracat kontrolleri" uygulaması gerektiğini söylerken, o, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüşmeye gitmiş, bu ziyaret Avrupa başkentlerinden epey ses getirmişti.

Öte yandan, von der Leyen'in İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırısı başlar başlamaz, AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell'in ve Michel'in haberi olmaksızın İsrail ziyareti ve İsrail yanlısı tutumu da ikilinin anlaşamadığı konu başlıklarından. Keza Michel iki devletli çözümü savunuyor.

Von der Leyen'in çelik gibi sağlam NATO'culuğu seçim sonuçlarından sonra yeniden komisyon başkanı olabilmek için yapacağı ittifaklarda da kendini gösterecek. İtalya'da yüzde 29'la en yüksek oyu alan faşist İtalya’nın Kardeşleri (Fratelli d'Italia) partisinin lideri Giorgio Meloni'nin BRICS üyeliği planından nasıl vazgeçtiğini yukarıda anmıştık. Meloni ve partisi AB'de Rusya yanlısı olmayan ama AB'ci de olmayan, NATO politikalarını önceleyen bir parti.

Von der Leyen'in, Polonya'nın PiS ve İspanya'nın Vox partilerinin de içinde yer aldığı Avrupa Muhafazakârlar ve Reformcular (ECR) fraksiyonu ile ittifak arayışlarının AB içerisindeki NATO'culuğu güçlendirmesini bekleyebiliriz. Almanya'daki Almanya İçin Alternatif (AfD), Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW), Romanya'daki AUR partisi, Macaristan'daki Viktor Orbán'ın Fidesz partisi gibi AB şüphecisi ama Rusya'ya sıcak bakan partiler de, belirleyenleri Rusya taraftarlığı olmasa bile, dağınık da olsa bir kampı oluşturuyor gibi duruyor.

Bu tablo, Türkiye için Avrupa'nın ihracatta Çin ve Rusya'dan önce gelen bir pazar olduğu bilgisiyle düşünülünce, Türkiye'nin elini çeşitlendirmesi gerektiği ama dere yatağını değiştirecek hâlinin de olmadığı anlamına geliyor. Bu taraflaşmayı toptan reddedecek bir yurtsever işçi sınıfı iktidarını kurmadığı sürece, iç siyasette istenildiği kadar “yerli milli” hamaseti yazılmaya çalışılsın, Türkiye kredi almaya Avrupa-Atlantik emperyalizmine koşacak, en milli renklerle boyanmış işi ona mesaj vermeye çalışmak için olacak, onu kaybetmemek için söylem manevraları yapacak... Bu, okuru yoran karmaşık dengeleri, çelişkili görünen hamleleri anlamak için âdeta sürek avına çıkma zorunluluğu ise, yurtsever emekçi halkların tarih sahnesine çıkmasıyla sadeleştireceği günlerle son bulacak.