Üretim tabanındaki çeşitlilikle bütünleşen dinamizm, (sanayide süper güç konum) bu hedefi gerçekçi kılar mı?
Çin ekonomisini, diyalektik ikilemleri içinde betimlemeye çalışıyoruz.
Bir yanda ülkeyi “sanayide tek süper-güç” haline getirmiş olan istisnaî bir dinamizm… Öte yanda batık inşaat şirketlerini, konut krizini, düşük tüketim eğilimini içeren bir durgunlaşma…
Mart başında toplanan Ulusal Halk Kongresi’ne Başbakan’ın sunduğu 2024 Ekonomi Programı’na göz attık; belgenin makro-ekonomik politikalar konusunda suskun kaldığını, hayal kırıklığına yol açtığını belirledik (soL Haber, 15 Mart 2024).
Bu gezintiyi Çin’den ve ülkeyi yakından izleyen iktisat çevrelerinden katkılarla genişletelim.
'Makro-ekonomik talep yönetimi değil, 4’ncü sanayi devrimi'
Çin’i yakından izleyen Amerikalı bir iktisatçı (David P. Goldman), yukarıda değindiğim ikilemi şu ifadelerle özetliyor:
“Çin ekonomisi üzerinde görüşler kutuplaşmıştır: Geleneksel iktisadı temsil eden ülke-dışı çevrelere göre deflasyon, konut piyasasında istikrarsızlık devam etmekte; Çin ekonomisi çok-yönlü zayıflama belirtileri içermektedir. Beijing ise Batı-türü makro-ekonomik talep yönetimi ile ilgilenmemekte; sanayi politikasına odaklanmaktadır.” (Asia Times, 23 Mart 2024).
Kritik kavram olan sanayi politikası, geleneksel planlama anlayışının yeni biçimidir. Sonuçlarını David Goldman daha önce etkileyici ifadelerle açıklamıştı: “Bir sonraki kuşak Çinliler, dev inşaat şirketi Evergrande’ın iflasını hatırlamayacak bile... Onların alıştığı Çin farklıdır: Otomatikleşmiş ardiyeleri, 5G ağının yönettiği akıllı limanları, uzaktan denetilen madenleri, kendi-kendini programlayan robotların yönettiği fabrikaları ve sürücüsü olmayan taksileri içeriyor. Bugünkü Çin’de bütün bunlar, geniş ölçekte ve Dördüncü Sanayi Devrimi olarak gerçekleşiyor” (“China marches towards Fourth Industrial Revolution”, Asia Times, 8 Ekim 2021).
Çin’in stratejik hedefini Dördüncü Sanayi Devrimi olarak ifade eden bir diğer iktisatçı, Çin’i temsilen Dünya Bankası Başkan Yardımcılığını bir süre üstlenmiş olan Yifu Len’dir. Görüşlerini aktarıyorum:
“Dördüncü Sanayi Devrimi başlamıştır ve 2049 yıldönümü1 yeni sanayi kollarının öne çıkacağı bir dönüm noktası olacaktır. Çin, bu hedeflere ulaşmada ABD’nin engellerini nasıl aşabilir? Yeni sanayi devriminin öncülüğünü üstlenerek…” Yifu Len, nicel göstergeleri kullanarak Çin’in bu hedefe ulaşmasını mümkün kılacak olanak ve avantajlara sahip olduğunu açıklıyor (“China must lead the new industrial revolution”, Asia Times, 11 Ekim 2021).
Çin Komünist Partisi (ÇKP) tarafından son yayımlanan belgeler, “sanayi devrimi” yerine “nitelikli yeni üretim güçlerine” dayanan bir dönüşümden söz ediyor (Global Times, 11 Mart 2024 gibi).
“Karşı kampta” benzer bir tespiti, Çin ve ABD’de izlenen ekonomik politikaları karşılaştıran ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan Mart 2023’te yapmıştı. Sullivan, Çin’in devlet öncülüğünde sürdürülen sanayi politikaları sayesinde sağladığı üstünlüğü belirlemiş; Biden’ı aynı doğrultuda bir yatırım programına yönlendirmişti.
Çin liberallerinden bir tepki: Yao Yang
“Kambersiz düğün” olmaz. Üretim güçlerinde devrimci dönüşümleri içeren bir planlama perspektifi, Çin liberallerinin tepkisini tetikleyecektir. ÇKP saflarındaki yansımaları izleyemiyoruz. Peking Üniversitesi’nden Yao Yang, “Çin’de Yeni Dönem: Planlı Ekonomiye Dönüş mü?” başlıklı bir makale ile onları temsil ediyor (Sinocism, 27 Şubat 2024).
Makalede, “Çin’de Yeni Dönem” olarak, Şi Jinping’in ÇKP Genel Sekreterliği yılları kastedilmektedir. Bu dönemin ortak hedefi, “kırk yıllık liberalleşme sonrasında ülkede birikmiş sorunların düzeltilmesi” olmuştur. Yao’ya göre bu sorunlar beşe ayrılmaktadır: “Yolsuzluk, iktidarın parçalanması, devletin fethedilmesi, gelir eşitsizlikleri ve bazı sektörlerde aşırı liberalleşme.”
Bunlara karşı mücadele yeni sorunlara yol açmıştır: “Yolsuzluğa karşı kampanya, görevlileri risklerden kaçınmaya, atalete yönlendirmiştir. Aşırı-liberalleşmeye tepkiler, hisse senedi ve gayri menkul piyasalarını, genel olarak özel sektörü olumsuz etkilemiştir.”
“İktidarın parçalanması ve devletin fethi” ifadeleri, ÇKP ile sermaye çevreleri arasındaki iktidar mücadelesini kastediyor. Yazarın tutumunu yansıtan ifadeleri aktaralım: “Eski solcular, Beijing’in son ekonomik baskılarını ve ortak refah önceliğini kendi siyasal gündemleri için kullanıyor. Çin’de Marksizm bu sayede kısmî bir canlanma içindedir. Sermaye ve varlıklı çevreler ise bu nedenle ülkeden çıkmaya yöneliyor.”
Yao’nun sınıfsal konumu açıktır. Yazının sonunda yer alan bir uyarı ise ayrıca dikkatimi çekti: “Sıfır Covid politikası Çin halkının ÇKP’ye güvenini baltaladı; telafisi uzun zaman alacaktır.” Yazar, bu gelişmeden hoşnut mu? Son tahlilde sermaye ile uzlaşan bir ÇKP iktidarını yeğlediğini sanıyorum.
Yu Yongding: Çin, cari işlem fazlalarına son vermelidir
Çin ekonomisini sanayi üretiminde dünyanın tek süper gücü konumuna getiren ekonomik dinamizm, dış ticaret ve cari işlem dengelerine de yansıdı. Uluslararası ekonomik ilişkilerde Çin, astronomik cari işlem fazlaları veren ülkelerin ön saflarında yer aldı. Bu sayede kronik dış açıklardan kaynaklanan bağımlılık ilişkilerine mahkûm değildir.
Çin Sosyal Bilimler Akademisi üyelerinden Yu Yongding ise, Çin’in üretim ve ticaret akımlarındaki bu konumunun ABD-Çin bağlantılarına yansımadığı görüşündedir. En önde Çin’e (ayrıca tüm dış dünyaya) karşı çok yüksek cari işlem açıkları veren ABD dolarının hegemonik gücü yer alıyor. Çin’e karşı da geçerli olan bir üstünlük…
Bu tespitlerden hareket eden Yu, uluslararası ekonomik ilişkilerde Çin’in “yörünge değiştirmesini” öneriyor (Asia Times, 24 Mayıs 2022).
Örneğin Çin’in uluslararası yatırım pozisyonu 2 trilyon dolar net fazla vermektedir; ama bu bilançonun net getirisi negatiftir. Temel neden, Çin’in dış varlıkları içinde düşük getirili ABD Hazine bonolarının göreli ağırlığıdır. Özellikle Çin’deki ABD ve Batı yatırımlarının getirileriyle karşılaştırıldığı için…
Yu, bu nedenle ilk aşamada Çin’in dış varlıklarında ABD Hazine bonolarının eritilmesini savunuyor. Öncelik, örneğin Orta Asya ve Arap coğrafyasında stratejik mineral ve enerji sektörlerine yatırım olabilir. Bir anlamda “kupon keserek yaşayan parazit rantiye” davranışı yerine “geleneksel emperyalist öncelikleri” öneriyor.
Yu Yongding’e göre Çin, cari işlem fazlasının stratejik bir hedef olmasına son vermelidir. İlke olarak genişletici malî ve parasal politikalara yönelmeli; ithalat artışlarından tedirgin olmamalı; ihracata dönük özel teşviklere son vermelidir. ABD Hazine bonosu alımları yerine mal (gıda, enerji) ithalatına yönelmek yeğlenmelidir.
Çin, bazı dönemlerde rezervlerinde erimeyi göze alabilir, dış ticaret açıkları hedefleyebilir. Dalgalı bir döviz kuru uygulamalı; ancak sermaye hareketlerinde denetimi sürdürülmelidir. Sermayenin dış yatırımları desteklenmeli; burjuvazinin servet kaçırması önlenmelidir.
Altyapı yatırımlarında Çin’in (Kuşak ve Yol Girişimi’nde ortaya çıkan) göreli üstünlüğü kullanılmalıdır. Ancak Yu, borç tuzağına (“alacakların ödenememesi” riskine) karşı dikkatli olunmasını öneriyor. Bugünkü jeo-stratejik ilişkiler içinde Çin, fazla alacaklı bir ülke olmaktan kaçınmalıdır.
Yu Yongding’in bu önerileri, uluslararası ekonomik ilişkilerde Çin’in konumunu, belli ölçülerde ABD’ye; ulusal para RMB’yi kısmen ABD dolarına yaklaştırmayı hedeflemektedir.
Üretim tabanındaki çeşitlilikle bütünleşen dinamizm, (sanayide süper güç konum) bu hedefi gerçekçi kılar mı? Bu avantaj, BRICS ülkelerinin enerji, ham madde üretim ve ticaretindeki güçleriyle birleştiğinde “dolar emperyalizmi” tarihe karışacak mı? Sermaye hareketlerine ne kadar taşınabilecek?
Yakından izlemeyi, incelemeyi sürdürmek gerekiyor.
- 1. Çin Halk Cumhuriyeti’nin 100’ncü kuruluş yılı hedefleri kastediliyor.