Taraf olmaktan, iktidar kavgasından, dönüştürme iddiasından, yenisini kurma inadından kaçınmak, iffetli solculuğun özüdür. Kavgadan kaçınan, “kötünün iyisi”nin suçlarına ortak olmaktan utanmaz.
“Hazır muhalif medya İsrail işleriyle meşgul, fırsat bu fırsat, şu meseleyi halletmeliyiz.”
İran’ın Reşt kentinin baş mollası Resul Felehati, son cuma namazı sırasındaki vaazında böyle seslendi cemaate.
“Mesele”, İranlı kadınların epeydir başörtüsü yasağını deldikleri gerçeği.
Geçtiğimiz hafta soL’da Emre Alım, hemen kimsenin dikkat etmediği bir gelişmeyi haber yaptı. İran’daki molla rejimi, 13 Nisan’da sınırların ötesindeki İsrail’e, ertesi sabah sınırların berisindeki kadınlara saldırdı.
Eylül 2022’de İranlı Kürt Mehsa Amini, başörtüsünü usulüne uygun takmadığı için alıkonulduğu karakolda öldürüldü. Büyük protestolar oldu. O gün bu gündür çok sayıda İranlı kadın başörtüsü takmayı bıraktı. Ahlak polisi ortalarda görünmüyordu. Molla rejiminin meşruiyeti büyük darbe almıştı.
Beklediler. Reşt mollasının dediği gibi, fırsat kolladılar. “Nur Planı”ydı bekleyişin adı. “Tesettür ve İffet Kültürünün Teşvik Edilerek Ailenin Korunması Kanunu” yazıldı ama uygulanmaya başlanmadı.
Ta ki, soykırımcı İsrail devleti İran’a saldırıp, İran meşru askeri yanıtını verene kadar.
Mollalar sınır ötesinde elde edilen meşruiyeti, sınır berisinde yıpranmış meşruiyeti tahkim etmekte kullandı. 14 Nisan’dan beri ahlak polisi sokaklarda iffet avında. Kadınlar takip ediliyor, hakarete, dayağa maruz kalıyor, alıkonuluyor.
Kanun, başörtüsü kuralına uymayan kadınların “devlet hizmetlerinden mahrum bırakılması”nı öngörüyordu, nasıl uygulanacağı kestirilemiyordu, ilk örnekler de bu hafta ortaya çıktı: Başörtüsü dayatmasına karşı sesini yükselten kadınların cep telefonlarındaki internet hizmeti kesilmeye başlandı.
Beni bu yazıyı yazmaya itense, başka bir ayrıntı oldu: soL’da Emre Alım’ın haberinin yayımlanmasının ardından bazı tepkiler öyle tuhaftı ki…
“Bir komünist yayın düşünün, öyle veya böyle işgalci siyonist terör devletiyle ve onun ardında hizalanan kapitalist merkez bloğuyla karşı karşıya gözüken bir ülkeyi, tam da bu çatışma esnasında kamuoyuna kötüleyen bir haber girmeyi tercih etsin” diyen vardı…
“Siyonist medya durmaksızın çalışıyor” diyen bile oldu…
soL’a “siyonist” deme ayarsızlığının sebebi, taraf olmakla taraftar olmak arasındaki ayrım.
Taraftar, olan biteni tribünden izler. İsrail’e mi düşman, karşısında kim varsa ona tezahürat yapar. ABD’ye Rusya kafa tutuyorsa, Putin gözünde bir kahramana dönüşür. AKP gitsin istemekteyse, karşısındaki CHP dilerse AKP’nin kötü kopyasına dönüşmüş olsun umursamaz, toz kondurmaz. “Büyük takım” taraftarıdır, ötesi umrunda olmaz.
İsrail’e karşı çıktığı için İran’daki molla rejiminin kadınları boyunduruk altına almasını hoş görür taraftar. AKP’ye karşı çıktığı için CHP yönetiminin Türkiye’nin emekçi halkını yoksulluğa mahkum edecek Şimşek politikalarını benimsemesini normal karşılar.
Oysa taraftar değil, taraf olmak gerekir. Bizzat, bilfiil; yalnız sözle değil, eylemle. İffet yasasına karşı çıkmak, İranlı kadınların en temel hakkıdır. “Nur” diye pazarlanan gericiliğe kafa tutuşun, işçi sınıfının esas kurtuluşuna kapı aralaması, o en temel isyan hakkının hakça bir düzen kurma arayışına tahvil olması, taraf olmaya cüret etmekten geçer.
“İffet”, “affa”dan gelir. “Kaçındı, utandı” demektir.
Taraf olmaktan, iktidar kavgasından, dönüştürme iddiasından, yenisini kurma inadından kaçınmak, iffetli solculuğun özüdür.
Kavgadan kaçınan, “kötünün iyisi”nin suçlarına ortak olmaktan utanmaz.