Demek ki NATO’dan çıkmak ekonomik bağımsızlığı nasıl kuracağınızla da ilgili bir mesele. Hatta öncelikle böyle bir mesele.
“Türkiye NATO’dan çıkabilir mi?”
“Türkiye IMF ile anlaşır mı?”
Antikomünizm en iyi zamanını yaşarken bile Türkiye’nin NATO’dan çıkışına bu kadar şüpheyle yaklaşılmamıştı.
1970’lerin en hararetli yıllarında üstelik düzen cephesinde, göstermelik dahi olsa, böyle bir tartışma mümkün olabiliyordu. Türkiye’yi yönetenler hiç değilse o zamanlar “MİT kadrolarının maaşlarını neden CIA ödüyor” demeyi akıllarına getirebiliyordu!
Bugünse “Türk donanmasının en büyük gemisi” TCG Anadolu’nun ancak NATO tatbikatına katılmasıyla övünülebiliyor.
Türkiye’nin AKP ile birlikte NATO çukuruna daha da battığını ve daha ne kadar batabileceğini düşünebilirsiniz. 2010’ların sahte baharında, NATO’yu Orta Doğu’ya sokma projesinde AKP vardır. Fethullahçılarla ittifakta da, Ergenekon ve Balyoz baharlarında da… Her birinde NATO daha bir “Türkiyeli” olmuştur.
Ama kötü haberi verelim. “Batı kaygı duymasın, Türkiye NATO’nun vazgeçilmez bir parçasıdır” diyen bir İmamoğlu ile birlikte belki de bu çukurun sonunun olmadığını görme şansımız olacaktır?
Dahası, bugün parlamentoda Türkiye’nin NATO’dan çıkabileceğini samimi olarak düşünen, bu doğrultuda titiz ve bağımsız bir yol çizen hiçbir aktör bulunmuyor.
NATO’yu propaganda malzemesi yapan belli bir toplam, AKP’yi ya da CHP’yi NATO’cu eksenden uzaklaştırma görevine soyunmuş durumda. Haliyle meydan “mantıklı olmak lazım” diyenlere kalıyor…
Peki onlar ne diyor?
NATO’dan çıkarsak ne yaparız…Türkiye yalnız kalabilir mi… NATO değilse hangi ittifakta olunacak… Türkiye NATO sayesinde veto hakkını elinde bulundurmuyor mu… NATO sayesinde Türk ordusu silaha ve teknolojiye erişim sağlamıyor mu…
Neredeyse NATO’ya üyeliği sayesinde Türkiye’nin NATO’ya başkaldırma olanağı kazandığını bile söyleyecekler!
Ama özetle demek istedikleri Türkiye’nin gücü neydi ki kendi bağımsız yolunu çizsindi…
Bunu dile getirenlerin aynı zamanda Türkiye’nin gücünü göstermesi, daha büyük bir oyuncu olması gerektiğini de söylemesiyse ilginç. Öyleki Türkiye’nin güçlenmesi için, krediye ve koruma kalkanına ihtiyacı var. Bunlar NATO’dan geliyor. Ve yine NATO sayesinde NATO’dan ayrılmanın olanağına kavuşuluyor…
Dolayısıyla Türkiye’nin NATO’dan çıkabileceğini, bağımsız bir yol seçebileceğini ve ancak bu şekilde güçlenebileceğini söyleyenlere hayalci gözüyle bakılıyor.
Oysaki Türkiye söz konusu bağımsızlık dönemecini ilk defa yaşamadı. Türkiye, tarihinde birkaç kez, “hangi kampta” olması gerektiğine dair makas değişiklikleri yaşadı. Cumhuriyet öncesinde Almanlar ve İngilizler vardı. Sonra bunlara Amerikanlar eklendi ve hepsinin de sonuna “mandacılık” eki getirildi.
İlk “hayalci” bağımsızlık dönemeci Kurtuluş Savaşı’ndaydı. Türkiye’nin kurtuluşu da kuruluşu da hassas bir dengede bağımsızlık arayışıyla mümkün olmuştu. Doğru düzgün bir sanayisi, insan kaynağı, parası ve kadroları olmayan bir ülke neyine, hangi gücüne güvenerek bağımsızlık yolunu seçiyordu ki?
Türkiye 1947 yılında IMF’ye girdi. Sonrasında da NATO’ya. Bu da bir “bağımsızlık dönemeci”ydi. Türkiye’yi yönetenler ve artık sermaye sınıfı, IMF’nin kaynakları olmadan büyüyemeyeceklerini düşünüyorlardı. Herhalde önceki 25 senede açılan fabrikalar, yetiştirilen kadrolar, eğitilen iş gücü de IMF’nin yokluğunda yok hükmündeydi?
Aslında, Türkiye’nin bağımsızlığının altını oyan, “Türkiye NATO’ya ve parasına muhtaçtır” ezberini dolaşıma sokan, “Cumhuriyet kadar eski” olmakla övünen Koç gibi sermayedarlardan başkası değildi.
Türkiye büyüdü serpildi… Ve aradan geçen onlarca yıldan sonra Türkiye’yi bağımsız olmaktan alıkoyanın ne olduğunu anlamak gerçekten mümkün değil.
Çünkü “Türkiye NATO’dan çıkar mı” dendikçe NATO normalleşti. Çünkü “Türkiye IMF ile anlaşır mı” dendikçe IMF’siz bir IMF anlaşması yürürlüğüne sokuldu. İkisi birbirinden bağımsız değildi.
Demek ki NATO’dan çıkmak ekonomik bağımsızlığı nasıl kuracağınızla da ilgili bir mesele. Hatta öncelikle böyle bir mesele. “Türkiye’nin güvenliği” diye bahsedilen şeyin en büyük tehdidi, F-35’lerden önce, aldığı almak zorunda olduğu kredilerde.
Bu bizi Türkiye’nin üçüncü bağımsızlık dönemecine götürüyor. Türkiye’de devletçi, planlı ve sosyalist bir ekonomi inşa etmeden NATO’dan çıkış yok. NATO’dan çıkmadan da böyle bir düzeni inşa etmenin olanağı yok.
Türkiye, bir kez daha, en kadim sorunlarının ancak düzen değişikliğiyle çözülebileceği bir dönemeci çağırıyor.
Komünizm Türkiye’ye böyle bir bağımsızlığı getirebilecek tek siyasi hareket olarak bir kez daha ayrışıyor.