Son bir haftada olup bitenlere bakalım;
Bu son haftanın ana gündemlerinden biri 1 Mayıs’ta ve öncesinde yaşananlar oldu. Yine bu hafta içerisinde eş zamanlı olarak AKP “yeni anayasa” görüşmelerine başladı. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş sırasıyla CHP ve DEM Parti'yi ziyaret etti. Görüşme trafiği hiç hız kesmeden devam ederken önce Erdoğan ve Özel görüştü, ardından Özel ve Kılıçdaroğlu. 1 Mayıs gündemi sadece o gün yaşanan polis şiddetiyle, İmamoğlu, Özel ve çağrıcı olan sendikaların alanı terk etmesi ile sınırlı kalmadı, 1 Mayıs’ın ertesi günü çok sayıda gözaltılar oldu. Yine bu hafta, bu gözaltıların birçoğu tutuklamayla sonuçlandı. Bu hafta dostumuz Barış Terkoğlu’na kaleme aldığı bir yazı nedeniyle 2 yıl hapis cezası verildi.
Bir haftaya ne çok başlık sığmış. Her bir gündemin detayları, incelikleri, sonuçları var.
Ama hepimiz için en fazla dikkat çeken sonuç; bu hafta gerçekleşen görüşmelerin verdiği fotoğraf ve ruh hali. Sürekli tekrarlanan yumuşama ve uzlaşma vurguları.
Yumuşama ve uzlaşma Erdoğan ve Özel görüşmesinin ana sonucu gibi görünse de bu “ruh hali” yalnızca görüşme ile sınırlı değil. “Yeni anayasa” bu kadar tartışmalıyken, Numan Kurtulmuş’un partilere bu konuda yaptığı ziyaretler “çok pozitif” bir havada geçiyor. Diplomatik görüşmelerin nihayetinde böyle olması çok doğal denebilir ama diplomasinin çok ötesinde bir ruh hali olduğu bir kez daha kendini gösteriyor.
Özel ve Kılıçdaroğlu görüşmesi de yine aynı şekilde. Bir gün önce sosyal medya aracılığıyla birbirini eleştiren kişiler bir gün sonra Özel’in kendi ifadesiyle “yedikleri en keyifli yemek” haline gelebiliyor.
Bununla da bitmedi.
Aynı duygu 1 Mayıs öncesinde de kendini gösterdi. Biliyorsunuz 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması için çağrı yapan ve ısrarcı olan sendikalar, 1 Mayıs öncesinde İmamoğlu ile görüştü. Bu görüşmenin detayları paylaşılmadı ama görüşmenin sonucunda gülümseyen ve “uzlaşmış” bir fotoğraf karesi paylaşıldı. Yine aynı gündemle ilgili Özgür Özel oldukça “uzlaşmacı” bir tavırla 1 Mayıs’ta kimsenin burnunun kanamayacağına kefil olduğunu ilan etti. Erdoğan’ı uzlaşmaya ve Taksim konusunda yumuşamaya davet etti.
Arka arkaya sıraladığımızda hem hafızamızı tazeliyoruz hem de son bir haftada yaşananların, görüşmelerin ve sonucunda ortaya çıkan fotoğrafın detaylarına daha yakından bakabiliyoruz.
Fotoğrafta nezaket, gülümseme, el sıkışma, makamlara saygı, uzlaşma, yumuşama var hatta mutluluk var.
Tek bir şey yok.
Bu fotoğrafta halk yok.
Bu fotoğrafta halk adına, halkın çıkarına bir şey yok.
Aksine halkı küçülten, güçsüzleştiren, çaresiz hissettiren bir duygu var.
Yerel seçimlerden sonra siyasetin, ideolojilerin, partilerin önemini kaybettiği, figürlerin, kişilerin öne çıktığı ve önem kazandığı bir dönemin içerisinden geçtiğimizi vurgulamıştık. Yaşanan gelişmeler bu tespiti kuvvetlendiriyor. Siyasette özne olması gereken halk ortaya çıkan tabloda izleyen ve edilgen bir pozisyona düşüyor. “Liderler” görüşüyor, konuşuyor, ülkenin geleceği için uzlaşıyor, yumuşuyor. Ve buradan halk adına hiçbir şey çıkmıyor. Uzlaşma da yumuşama da ortaklık da sermaye sınıfının çıkarlarında birleşiyor. Oldukça rahat ve uyumlu şekilde.
Daha doğrudan ifade edelim, uzlaşmanın zemini sermaye sınıfının ihtiyaçları doğrultusunda belirleniyor ve tam da bu nedenle emekçilerin çıkarlarına tamamen ters bir pozisyon taşıyor.
Hayat pahalılığı kırıp geçirirken, birbirinin sırtını sıvazlayıp el sıkışan siyasetçiler halkın öfkesini soğuruyor. Mehmet Şimşek programının halk için tek önermesi kemer sıkmak iken, görüşmelerin sonucunda ülke ekonomisine dair pozitif gelişmelerde yol alındığı söylenebiliyor. Halkın en fazla söz söylemesi gereken dönemde, “siz susun biz konuşuyoruz” diyorlar. İşte uzlaşma da yumuşama da burada. Sermayenin ihtiyaçları, Mehmet Şimşek programı ve yeni anayasa.
Ne bu görüşmelerden ne de bu uzlaşma tablosundan bir şey çıkar.
Türkiye’nin önümüzdeki döneminde hayat pahalılığında bir yumuşama olmayacak. Sermayenin saldırısında bir yumuşama olmayacak. Eğitim sisteminde dayattıkları yeni müfredatta, eğitimde dinci gerici saldırıda bir yumuşama olmayacak. Tarikatların etkisinde bir yumuşama olmayacak. Hakkına, ekmeğine sahip çıkan işçilere karşı bir yumuşama olmayacak, 1 Mayıs’ta tutuklanan onlarca kişiye karşı bir yumuşama olmayacak. İktidarın kirli ilişkilerini, aktörlerini yazan gazetecilere karşı, Barış’a karşı bir yumuşama olmayacak.
O yüzden halkın, emekçilerin o fotoğraf karesine girmesine ihtiyacımız var.
Son olarak, bu bir hafta içerisinde başka şeyler de oldu.
Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi’nin başlattığı Aydınlanma Seferberliği kapsamındaki zorunlu din eğitimine ve ÇEDES projesine karşı imza kampanyası başlatıldı. Ve şimdiden bu imza kampanyasına binlerce insan imza attı.
5 Mayıs’ta Ankara’da yüzlerce genç, Deniz Gezmiş Tam Bağımsız Türkiye Buluşması’nda bir araya geldi. Ülkenin kaderini ellerine almak ve tam bağımsız, egemen, eşitlikçi, laik bir cumhuriyet için yürüdüler.
Yani uzlaşmayan ve kabullenmeyen, kendi göbek bağını kesmeye niyetli bir taraf var.
O taraf, düzenin fotoğrafını bozacak, tarihsel sorumluluğumuz bu.
Bu tarafı güçlendirmeye devam.