Şeyh Sait’in veya Esat Oktay’ın adının bir yerlere verilmesi türlü siyasi hesapların ürünüdür. Ama işte tek bir sonuç için cepheye sürülmektedir. “Yeni Türkiye”nin mayasının tutması için.
Victor Hugo’ya atfedilen bir söz vardır. “Zamanı gelmiş bir fikirden daha güçlü bir şey yoktur.”
Kaynağı meçhul bu söz, Victor Hugo’nun tarih anlayışla pek bir örtüşür. Hugo, Fransa’da Louis-Napoléon’u iktidara taşıyan 1851 darbesini Louis'nin bir hamlesiyle adeta yoktan var olmuş bir şey gibi anlatır.
Marx, ünlü eserinde bu tarih anlayışıyla dalga geçer, fikirlerin zamanının gelip gelmediğinin ritmini sınıf mücadelelerinin barometresinden okur.
Yine de, Hugo’nun (bu sefer kaynağı belli olan) diğer özdeyişi doğrudur: “Orduların işgaline direnilebilir; fikirlerin istilasına direnilemez.”
Aslında, sınıfların kavga ettiği şu dünyada olup biten, fikirlerin istilasına engel olmak, daha doğrusu hangi fikrin zamanının geldiğine karar vermek için fikirlerle oynayıp durmaktır.
İslamcıların Filistin kavgasını savunmaya ne geçmişleri el verir ne yüzleri ne de akçeli ilişkileri. Ama “şeylerin bolluğunun fikirlerin kıtlığını ve inançların aşınmasını gizlediği” bir dönemden geçmekteyizdir.
Hangi fikrin hangi debiyle salıverileceğini belirleme görevi, musluğun başına oturtulan tarihçilere verilir.
Profesyonel tarihçiler, Osmanlıcılığı mümkün kılabilmek için Osmanlıyı keşfe çıkarken, Selahattin Demirtaş veya Altan Tan gibi amatör ama “dersine çalışmış” olanları Cumhuriyetin kuruluşunu ve varlığını sorgulayarak aynı sonuca ulaşır.
Türkçü milliyetçiler için fırsat ortadadır. “Anadolu”ya sığmayan, Turancı-maceracı, bu topraklara yabancı isimler, fikirler ve partiler normalleştirilecektir. Türkçülüğün “korunaklı” çatısı altında, CIA beslemesi siyasetçiler, rantiye erbapları memleketin değeriymiş gibi gösterilecektir.
Fethullahçılar her zaman olduğu gibi ocağı harlamanın peşindedir. Ama laik cumhuriyetin bu gerçek sevdalıları “tarikatları yerden yere vururken”, Fethullahçılığın ne güzel bir şey olduğunu 15 Temmuz darbesi teorileriyle zihinlerimize kakmaya uğraşacaktır.
Liberaller, hilafetçilik tartışması için biçilmiş kaftandır. Bir dolgu malzemesi gibi çalışmaya başlamışlardır bile. Medyascope, Serbestiyet, Birikim, İletişim bunların harekat üssü gibidir. Tanıl Bora, Nilüfer Göle, Nuray Mert, Etyen Mahçupyan ve diğerleri…
Tarih yeniden ve yeniden yazılmalıdır.
Bir mücadelenin, aslında devrimci mücadelenin ürünü olan bütün mevziler elden geçirilmeli, “Yeni Türkiye” kimliğinin inşası için bellekler havalandırılmalıdır. “Yeni Türkiye”de eski aydınlar, siyasetçiler, padişahlar, faşistler, dönekler ve giderek katiller rehabilite edilir.
Hilafetçi Şeyh Sait’in veya işkenceci Esat Oktay’ın adının bir yerlere verilmesi türlü siyasi hesapların ürünüdür. Ama işte tek bir sonuç için cepheye sürülmektedir. “Yeni Türkiye”nin mayasının tutması için.
Bu bir bellek savaşı ya da belleklerin savaşıdır. Şeyleri, kişileri, tarihleri nasıl hatırladığımızla ilgili bir savaştır.
Bugünün medyası, “sosyal medya”sı bunun için biçilmiş kaftandır…
Sahte kimlikler, sahte hesapla tetikçilik yapanlar, trol orduları, fikir bombacıları, istihbarat elemanları, paralı yorumcu sürüleri… Kimin neyi savunduğu anlaşılamasın, moral savaşı yürütülsün diye oradadır.
Ama ders bellidir: İngiliz İmparatorluğu’nun mirasçıları Napoléon Bonaparte gibi bir karakterin bile biyografisiyle oynayabiliyorsa, buradan bile kendilerine bir tarih devşirebiliyorsa, bizim Yeni Osmanlıcılarımızın neyi eksiktir ki?
Bu da başka bir “kurt kanunu”dur.
Herkesin her şeyi savunabildiği, neyi neden savunduğunun belli olmadığı; tarihlerin, karakterlerin birbirine girdiği; kimin kime vurduğunun, kimin kimi tuttuğunun belli olmadığı bu dönem sanki bir Hieronymus Bosch tablosu gibidir.
Her şey değil ama “program” dediğimiz şey işte böyle bir dönem için var:
Nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz?
Egemen ve bağımsız bir Türkiye’yi nasıl kurmayı ve yönetmeyi düşünüyorsunuz?
O Türkiye’de hangi sınıfın sözü geçecektir?
Partiniz, adayınız, gazeteniz sömürülen çoğunluğu mu yoksa patronları mı temsil etmektedir?
Emperyalizm, tarikatlar, büyük holdingler, laiklik ve Cumhuriyet başlığında ikirciksiz konuşabiliyor musunuz?
***
Bellek savaşlarından kaçış mümkün değil. Ama bu savaşı “vakti çoktan gelmiş” bir fikrin, sosyalizmin güçlenmesi için değerlendirme fırsatımız hâlâ var.