"'Yeni insan'ın niteliklerinden siyasetin yoluna, halk üzerine tartışmalardan, umudun nerede olduğuna dair geniş bir yelpazedir Köy Enstitülerinin bugüne devrettiği."
Bugünden, başka deyişle şimdiden 84 yıl öncesinde eğitimine başlamış Köy Enstitülerine dair bir hikâye anlatmak istiyorum. Elimizde bugünün verileri, bugünün bilinci, bugünün tarih bilgisiyle geriye bakalım. Ve memleketimize, halkımıza dair düşünelim. Önce biraz hatırlayış, tezimde yazdığım bölümün parçaları aşağıda:
Köy Enstitüsü Eğitim Modeli Neden Ortaya Çıktı?
Cumhuriyet Halk Fırkası içinde 1930'ların ortalarından itibaren köye, toprağa ve tarıma yönelik bir gündem giderek ağırlık kazanır. Toprak reformu tartışmaları ile devam eden sürecin, romantik güzellemeler yapılan köyden artık daha gerçekçi bir köye dönüştüğü görülür. Köye yönelik bu odak değişikliğinin nedenleri arasında 1930 Serbest Fırka tecrübesinden sonra yaşananların Cumhuriyet Halk Fırkası kadrolarınca “bürokrat bir zümrenin elinde, etkisiz bir devlet cihazı hâline gelen; mahallî teşkilatı, şekilden ibaret olan” bir partinin “bürokratlar kulübü” olmaktan çıkarılmak istenerek halkla, gençlikle buluşma ihtiyacı sayılabilir.
Bir başka gelişme ise görünüşte onaylanan Cumhuriyet rejimine karşı özellikle halifeci ve saltanatçı kesimler tarafından sergilenen kalkışmalardır. 23 Aralık 1930’da Menemen’de Kubilay’ın öldürülmesi, 6 Şubat 1933’de Bursa’da yaşanan Hoca ve Şeyhlerin gerici kalkışması henüz sosyal yapının değişmediğini gösterir nitelikte gelişmeler olarak Kemalist kadrolara, taşrada devrim ideolojisinin yerleştirilmesi için uyarıcı etki yapmıştır.
1930’lu yıllar boyunca özellikle de 1937’de yoğunlaşan toprak reformu tartışmaları, kırsaldaki yapısal ilişkileri değiştirmeye yönelik bir içeriğe hiçbir zaman kavuşamamıştır. İşte bu noktada kırsalı ideolojik olarak kuşatmak ve en baştan dillendirildiği üzere “köylünün efendisi”ne uzanmak için yeni bir yaygın eğitim modeli planlanır.
Köy Enstitüleri resmî olarak 17 Nisan 1940’ta 14 yerde birden açılmıştır. Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel, İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’tur.
Köy Enstitülerinde Eğitim Nasıldı?
Enstitüler, bir yandan eğitime erişimi olmayan köy çocuklarını eğitmeye öncelik verir bir yandan da ülkenin dört bir yanına Kemalist devrimin düşünsel ve ideolojik temellerini aktararak “yeni insan”ı yeni bir eğitim modeli eliyle yaratmayı hedefler.
Basit bir örgün eğitim modelinden daha fazla, yaşayarak ve yaparak öğrenmenin yaygın bir biçimde uygulanması ile halk eğitimini merkeze alan bir model sunmuştur. Enstitülerde ziraat, hayvancılık, inşaat gibi işlerle köyün kalkınmasının yanında öğrencilerin ve köy halkının sanatla buluşması, niteliksel ve insani olarak gelişmesi önemsenmiştir. Bu kurumlar, teorik bilgi dışında ağırlıklı olarak pratik ve uygulamalı bilginin, günlük yaşamdaki gerekli donanımın verilmesi gayreti içindedir. Öğretimin içeriği ve programın biçimi, köyün şartları ve gereksinimlerine göre yeniden belirlenen bir esneklik içinde planlanmıştır.
Köy Enstitülerinin Başarıları
Başlangıçta elde hazır bir programı olmayan genelgeler üzerinden planlanan eğitim faaliyetleri ile öğrencilere çeşitli başlıklarda davranış ve tutum geliştirmeyi öngörmüştür. Kazandırılacak becerileri ve alışkanlıklar arasında bisiklet ve motosiklet kullanma, yüzme, ata binme, dağa tırmanma, sandal, yelken, motorlu deniz araçları kullanma, mandolin, ağız armoniği, flüt gibi bir müzik aletini çalma, yerel ve ulusal oyunları oynama, radyo ve gramofondan müzik parçaları dinleme yer almaktaydı. Ayrıca genelgede yer alan kültürel etkinlikler; köy hayatını konu edinen kitaplar başta olmak üzere öğrencilerin bilgilerini arttırıcı nitelikte yayınları içeren kütüphane oluşturulmasını, her enstitünün bulunduğu yerin coğrafi ve tarihi özelliklerine göre etnografik, jeolojik ve tarımsal değer taşıyan eşya ile “yurt müzesi” kurulmasını, öğrencilerin öğretmenlerle birlikte görev aldığı eğlenti ve müsamerelerin düzenlenmesini kapsar.
Program çerçevesinde Enstitü öğrencilerine kazandırılacak davranış ve tutumlara dair genelge bunun en çarpıcı örneğini oluşturmaktadır. Buna göre öğrenciler her işte tasarrufla hareket ederek başta sağlıklarına sonra da çocuk, kadın, ihtiyar, hasta ve düşkünlere yardım etme dikkati içinde olacaklardır. Hiçbir güçlükten yılmayacak şekilde yetiştirilecekler; korkak, mütereddit, kararsız, iradesiz olmamalarına dikkat edilecektir. Planlı ve hızlı iş görmek ve işleri başarmak başta öğretmen ve öğrenciler için esas prensip olacaktır. Bütün bunlarla birlikte cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, laiklik ve inkılâpçılık prensiplerini halkın yükselmesi için ana prensipler bilerek çalışacaklar, bu prensipleri hiçbir engel tanımadan hayata tatbik edebilen insanlar olacaklardır. Enstitülerin topyekûn eğitim harekâtı çerçevesinde kırsala yönelik son derece devrimci hamlelerle eğitim ve devrimci insanın yaratılması sorununa müdahale araçları olarak kurgulandıkları anlaşılmaktadır.
Köy Enstitülerinin Kapatılma Süreci
Köy Enstitüleri Tasarısı’nın mecliste tartışılmaya başlanmasından itibaren farklı nitelikte pek çok eleştirinin gündeme geldiği görülür. Geniş bir yelpazede ve son derece farklı kesimler tarafından sıralanabilecek tepkiler 1943’te toplanan II. Eğitim Şûrası’nda iyiden iyiye gün yüzüne çıkar. Türkiye’nin o yıllarının güç dengelerini ve Cumhuriyet Halk Fırkası içindeki siyasi kanatları görmek açısından veriler sunmaktadır. Örneğin Kâzım Karabekir, enstitülere yalnızca köy çocuklarının alınmasının ülkede kentli ve köylü ayrımını doğuracağını öne sürerek, tasarıya şiddetle karşı çıkmıştır. Parti programındaki sınıf ayrımını yadsıyan “kaynaşmış kitle” vurgusunu gerekçe göstererek köy çocukları ile şehir çocuklarının farklı eğitim felsefesiyle yetiştirilmesini sınıf ayrımcılığı olarak niteler. Öte yandan karma eğitim yapısı gerici çevrelerin tepkisini çeker. İsmail Hakkı Tonguç’un daha enstitülerin kurulma aşamasında altını çize çize belirttiği karma eğitim zorunluluğu ve zorlukların nasıl aşılacağı 02.10.1940 tarihli mektubunda ifade edilmiştir.
Şöyle der Tonguç:
“Müesseselerinizdeki kız talebe işi, pek çok emeğinizi harcamanız lazım gelen çok ciddi, önemli ve büyük bir meseledir. Kızları bir tarafa, erkekleri de diğer tarafa ayırarak müesseseyi iki kafes haline getirmek asla doğru değildir ve bu ayırmanın bir neticesi olarak mektuplaşan kız ve erkek iki talebeden kızı enstitüden uzaklaştırmak tedbiri cemiyetin kadına kıyan eski telakkisinin yaşatılmasından başka bir mahiyet ve manayı haiz değildir. Kızlar kızlıklarını, erkek çocuklar da erkekliklerini bilerek müessesenizin tabi hayatı içine sokulmalıdır. (…) Bayağı olan her şeyden kaçınmak ve korunmak şartıyla kız ve erkek talebeye hayatı bütünü ile yaşatmanız lazımdır.”
Ek olarak enstitülere saldırı gerekçelerinden biri komünizm paranoyasıdır. Eleştirenlere göre bu kurumlarda komünist ideolojiyi çağrıştıran bir eğitim programı uygulanmakta, öğrencilerin tarım ve teknik uygulamalarında, okul yapımında, temizlik ve bakım hizmetlerinde çalıştırılmaları Sovyetler Birliği’ndeki planlamayı ve kolektif çiftlikleri akla getirmektedir.
7 Ağustos 1946’da sağ eğilimli Recep Peker kabinesi kurulur ve Hasam Âli Yücel yerine Reşat Şemsettin Sirer Millî Eğitim Bakanlığına atanır. Yeni bakanın ilk icraatı “baba” unvanı ile tanınan İsmail Hakkı Tonguç’u İlköğretim Genel Müdürlüğünden uzaklaştırarak okuldan okula sürmek olur.
En Önemlisi
Öte yandan faaliyette oldukları kısa süre içinde bu enstitülerden yetişen öğrencilerin nitelikleri dönemin hâkim sınıflarının “yurttaş”ına uymaz. Bu öğrenciler, özgüvenleri fazlasıyla gelişkin, vicdan duyguları güçlü ve haksızlıklara tahammül edemeyen tiplerdir. Bunun en büyük nedeni “yaparak öğrenme” yöntemiyle inisiyatif alabilme becerilerinin yarattığı etki olmalıdır. Her türlü adaletsizliğe karşı çabucak başkaldırma eğilimindeki öğrenciler bir yandan kolektif bir şekilde hareket etmeye başlamış, bu örgütlü hareket etme refleksi Tek Parti Dönemi’nin “halkçı” söylemine ve “sınıfsız sömürüsüz kaynaşmış bir kitle” anlayışına yönelik “Kral çıplak! dedirtmiştir.
Köy Enstitülerinin mayası tutmuştur. Hem de çok kısa bir sürede… Konuya dair anlatılacak, enstitülerden alınacak öyle çok ders var ki. Sadece eğitim başlığında da değil üstelik. “Yeni insan”ın niteliklerinden siyasetin yoluna, halk üzerine tartışmalardan, umudun nerede olduğuna dair geniş bir yelpazedir Köy Enstitülerinin bugüne devrettiği. “Orada bir köy var uzakta” romantizmiyle değil, fildişi kulelerde halka tepeden bakarak değil; kurarak, yaparak, işleyerek, eyleyerek, dayanışarak, memleketi severek olacak bunlar…