Erkan, 2026’yı bekleyin diyor… Yani, emekçilere uzuun bir savaş açtık demek istiyor. Bu o kadar böyle ki Gaye hanım düşman kampta tanınmamak için tertibatını bile düzenliyor. 

Savaş ekonomisi

Nedir savaş ekonomisi? 

Savaş ekonomisinin mantığı bütün kaynakların tek bir amaç için, düşmanla savaşabilmek için seferber edildiği bir ekonomi yaratmaktır.

Lakin, bunun için önce bir düşmanınız olmalı ve ona savaş ilan etmelisiniz.

Türkiye’nin böyle bir düşmanı bildiğimiz kadarıyla yok. Halbuki Türkiye açıkça ilan edilmemiş bir savaş ekonomisine adım atmış bulunuyor.

“Açıkça ilan edilmemiş”…

Aslında Merkez Bankası Başkanı’nın sözlerine bakacak olursak bu düşmanın kim olduğu bayağı ilan ediliyor.

Gaye Erkan enflasyonda yol alıyoruz diyor. Sonra, halk için asıl önemli başlıklarda yani ulaşım, yemek ve kiralarda gerilemenin yavaş olacağını araya sıkıştırıyor.

“Vatandaş zaten daha ne kadar kemer sıkacak ki?” diyor. Sonra usulca “vatandaşın kemerini yeterince sıkmıştık ve şimdi daha fazla sıkacağız”la devam ediyor.

Erkan, 2026’yı bekleyin diyor…

Yani, emekçilere uzuun bir savaş açtık demek istiyor.

Bu o kadar böyle ki Gaye hanım düşman kampta tanınmamak için tertibatını bile düzenliyor. 

Sanki bir padişah, sanki bir müfettiş… Markete de pazara da sık gidiyorum diyor: “Ama beni tanıyamazlar. Saçımı topluyorum, at kuyruğu yapıyorum. Eşofmanlarımı da giyiyorum. Kimse tanımıyor.” 

Hayır… Sınıfının insanı, sınıfının bir yüzü Gaye Erkan. O da sınıfı gibi sinsi, burnunun büyüklüğünden ettiği lafı bile göremeyecek kadar da akılsız…

Demek ki bu başka bir savaş ekonomisi. Bu savaşta saldıran taraf, enflasyonla, teşviklerle, özelleştirmelerle zenginleşmiş sermaye sınıfı.

Yani bu savaşı düşman sınıfımız, patronlarımız ilan ediyor. Size grev yaptırmayacağız, üç kuruş zamla oyalayacağız, seçimlerle reklamlarla aklınızı alacağız diyor.

Nitekim hakkını arayan Özak tekstil işçisine Urfa’da jandarmayla saldırılıyor. Patronların mülküne, AKP’nin ve MHP’nin oyun alanına dönüştürülmüş sendikalardan ayrılmak isteyene çıkış kapısı gösteriliyor.

Asgari ücret trajikomik bir pazarlığın konusu yapılıyor, insanın en temel hakkı olan barınma hakkı önce piyasanın insafına sonraysa Gaye Erkan’ın esprilerine terk ediliyor.

Bu düşman emekçinin, işçinin aklıyla alay etmeyi de ihmal etmiyor!

Elbette, ne Mehmet Şimşek ne de Gaye Erkan bu memleketin bir çocuğu. Gafları,“sakarlık”ları her şeyi ilan ediyor. 

Ancak bu isimler Türkiye’de ne ilktiler ne de son olacaklar. Ayrıca, savaşta sıkılan merminin hesabı olmaz denirmiş. Mermiye değil, silahı verenin kim olduğuna bakmak gerekirmiş.

O halde tekrar etmeliyiz. Türkiye’nin ekonomisi bu düşman sınıfın çıkarları için, Türkiye’nin büyük holdingleri ve patronları için seferber edilmiştir. 

Emekçinin geçim derdi, hayatta kalma çabası, kölelik şartlarında çalışmak zorunda oluşunun asıl kaynağı ne göçmenlerle ne cehaletle ne liyakatle ne de başka bir şeyle ilgilidir. 

Türkiye’nin sorunlarının asıl kaynağı kendi servetine, kendi holdinglerinin kârına dokunulmasını istemeyen bu asalak sınıftır. Bu asalak sınıfın üyeleri TÜSİAD toplantılarında, futbol kulüplerinde, türlü hayır ve reklam işlerinde boy göstermektedir.

Bugünkü Türkiye’nin ekranları, gazeteleri, sosyal medyası işte bu sınıfın üyelerine, bu sınıfı zengin eden düzene laf söylemeden muhaliflik icra eden şovmenlerle dolmuş durumda. 

Demek ki ekranlarda esip gürlemekle, hedef şaşırtmakla olmuyor bu işler. Ortada bir savaş varsa, ciddiye almak gerekiyor.

Bunun için de önce düşmanını iyi bellemek.