"Bay Şimşek de Akepe de yalnız değildir. Arkasında kimisi muhalif ve alternatif görünümlü koca bir düzen aparatı mevcuttur."
Bu hafta koyun üzerine yazacaktım. Öyle mecazi anlamda filan değil, bildiğimiz koyun olacaktı konum. Elinde kadeh 30 yıl kokteyl kokteyl gezmiş bir monşer eskisi ne anlar koyundan kuzudan diyeceksiniz. Haklısınız ama az buçuk iktisatçılığımla koyunun Anadolu’da nasıl olup da halkın erişemeyeceği bir ürüne dönüştüğünü ele almaktı niyetim. Bu seferlik olmadı. Koyun olmayınca da Abdurrahman Çelebi’ye yöneldim mecburen.
“Yetenekli Bay Ripley” 1999 tarihli bir film. Patricia Highsmith’in 1955 yılında yazdığı bir romandan uyarlanmış. Geçtiğimiz günlerde bir de dizisi yayınlandı “Ripley” adıyla. Romanı okumadım ama film ile dizi arasındaki en önemli fark ana kahramanın yetenek seviyesi gibi geldi bana. Birincisinde daha becerikli, ince hesaplar yapan bir Ripley izlerken, dizide biraz daha sakar ve kurtuluşu büyük ölçüde rastlantılara bağlı bir karakterle karşı karşıya kaldık.
Geçen yıl Ekonomi ve Maliye Bakanlığı’na atanan Mehmet Şimşek’in kullandığı bir ifadeye ilişkin tartışmanın bana ilk hatırlattığı bu oldu nedense. Şimşek öyle anlaşılıyor ki yetenekli ve zeki bir kişi. Yani filmde anlatıldığı gibi bir Ripley. Kürt asıllı, Türkçe’yi okulda öğrenmiş, sonra da Ankara Siyasal’ın İktisat bölümünü dereceyle bitirmiş. Cumhuriyetin halkın birikimleriyle oluşturulmuş en kilit kurumlarından biri olan Etibank’ın bursuyla yurtdışına, İngiltere’ye gönderilmiş. Exeter Üniversitesi’nde “Finans ve Yatırımlar” mastırı yapmış. Dönüşünde aldığı bursun karşılığını çalışarak öderken Ankara’daki ABD Büyükelçiliği’ne transfer olmuş ve 4 yıl burada “kıdemli ekonomist” sıfatıyla görev yapmış. Daha sonra çalıştığı firma ve kuruluşların hiçbiri tesadüfen, sınavda kopya çekilerek, eş-dost torpiliyle ya da Akepe ilçe başkanı kartvizitiyle girilebilecek yerler değil. Union Bank of Switzerland, Deutsche Bank, Merrill Lynch, Dünya Bankası ve IMF. İnsan sayarken yoruluyor.
Kariyerine bakarken bir nokta dikkatimi çekti. Şimşek, Merrill Lynch’teki görevi sırasında Rusya’ya da ziyaretler yapmış, 1998-1999 yıllarında bu ülkedeki üst düzey yetkililerle görüşmeler yapmış. Rusya’nın uluslararası finansın koltukladığı Yeltsin ve etrafındaki Nemtsov, Chubais gibi liberal prensler ve oligarklar tarafından acımasızca yağmalandığı dönem. Benim de Moskova Büyükelçiliğinde çalıştığım, Rusya’nın merkezden uzak yörelerinde yaşayanların yoksulluğu geçtim özellikle kış aylarında açlıkla boğuştuğu yıllar.
O sırada yaşanan talan ve sefalet hakkında bir fikir vermek için hep kullandığım bir örneği anımsatayım. Rusya’nın doğusunda, nükleer silahların da bulunduğu bir askeri üste ayaklanma çıkmıştı. Askeri üs deyince aklınıza kışla gibi basit bir şey gelmesin. Askerlerin, subayların aileleriyle birlikte yaşadıkları orta büyüklükte bir kentten söz ediyorum. Ayaklanmanın sebebi halkın kış aylarında tüketmek zorunda kaldığı konservelerden zehirlenmeleriydi. Askeri, subayı, kadını, çocuğu hepsi açlık tehlikesiyle karşı karşıyaydı ve Yeltsin denen ayyaş haydut ile etrafındaki hırsız çetesi bir çok başka yere olduğu gibi bu üsse de “kaynak yokluğu” gerekçesiyle gıda göndermemişlerdi. Bıçak kemiğe dayanınca da isyan çıkmış, üsteki nükleer füzeler dolayısıyla konu uluslararası bir sorun haline gelmişti. ABD ve Avrupa panikteydi. Nükleer düğmeler aç parmakların ucundaydı ne de olsa. Dönemin etkili ismi ve Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı General Lebed üsse gitti, görüşmeler yaptı, gıda stoklarının yenileneceği sözünü verdi ve ayaklanma sona erdi. İzleyen haftalarda ABD’den binlerce ton donmuş tavuk yardımı geldiğine tanık olduk. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin ardılı Rusya’nın finans ve finansçılar eliyle uğratıldığı felaketin kısa hikayesi olduğu kadar bir anlamıyla da “bir daha asla” diyen Rus devlet aygıtının Putin’i iktidara taşımaya karar verme sürecinin habercisidir.
Dönelim biz yetenekli Bay Şimşek’e. Bakan Şimşek geçen hafta ABD’deki temasları sırasında Türkiye’de enflasyonla mücadele konusundaki üstün başarılarını ana dili gibi konuştuğu İngilizce dilinde anlatırken bizlerden “locals” diye bahsetti. Yerliler, yerel halk diye de çevirebiliriz. Haklı olarak bayağı bir alındık. Hiç değilse “halk” diyebilirdi diye düşündük. Öyle ki, yandaş basın bile İngilizce metne sansür uygulama ihtiyacı hissetti. Sonra da zırvayı tevil çalışmaları başladı. İşin ilginç yanı bu çabalara sözde muhalif “ekonomist”ler öncülük ettiler. Bu teknik bir terimmiş, kullanılabilirmiş vs. Sonra da “zamanında İmamoğlu da söylemişti, Yavaş da kullanmıştı gibi saçma bir izahat demetiyle karşılaştık. O zevatı savunmak işim de değil derdim de ama dinledim konuşmalarını. Bağlamlar farklı.Geçelim.
Önce gönüllü avukatlardan başlayalım. Mehmet Şimşek iktisat okumuş sonra çok yetenekli bir finansçı olmuş. Bunlar da öyleler. Yanlış anlaşılmasın yeteneklerini kastetmiyorum. Onlar da finansçılar anlamında. Yalnız bazıları “ekonomist” olduklarını, biraz daha çekingen olanları ise “ekonomi yazarı” olduklarını söylüyorlar. Hepsi doğrudur ancak kesin olan bir şey var “iktisatçı” değiller. Rasyonel ve “Ortodoks” politikalardan yanalar.
Bunun Türkçesi “halkı daha da ezelim, özel teşebbüse kaynak aktaralım” politikasıdır. Yetenekli Bay Şimşek’e duydukları hayranlık buradan kaynaklanmaktadır. Aslında yaptıkları, çaplarına göre holdinglere, şirketlere ve en kötüsü de “ne yapsam da üç kuruşumu kaybetmesem” derdindeki halka muhalif kanallar aracılığıyla yatırım tavsiyesi vermekten, “dolar haftaya 80 lira olacak, altının onsu tavana vuracak, arabanızı satın Silkeler A.Ş. senedi alın” demekten ibarettir.
İktisatçı ile “ekonomist” görünümlü finansçının temel farkı budur. Gerçek iktisatçı üretim biçimlerini, kaynakların dağıtılma tercihlerini sorgular, denklemi emek-sermaye çelişkisi üzerine kurar, eşitliği arar. Finansçı var olan eşitsizlikleri “rasyonel” olarak sürdürmenin ve büyütmenin peşindedir. Bu yüzden Bay Şimşek ve destekçileri gibi finansçılar insan gibi yaşamak isteyen halk yoktur, kandırılması ve şirketlerin daha çok kazanması için ikna edilmesi, olmadı boyun eğdirilmesi, o da olmadı yerine başka bir kitlenin geçirilmesi gereken “locals” vardır. Finansçılar için halk, denklemde önemsizleştirilmesi, mümkünse “1(bir)” değerinde tutulması gereken bir katsayıdır.
Bu olaydan da gördüğümüz gibi Bay Şimşek de Akepe de yalnız değildir. Arkasında kimisi muhalif ve alternatif görünümlü koca bir düzen aparatı mevcuttur.
Koyunun bulunmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi denir. Ekonomiye iktisatçıların müdahil olamadığı yerlerde ise finansçıların eline düşersiniz. Bunlar size “rasyonel” diye diye açlığı ve sefaleti pazarlarlar.
Bu oyuna direnmenin ve halkı ezerek hayatta kalan bu çarkı kırmanın, bu konudaki kararlılığı göstermek için 1 Mayıs’ta meydanları doldurmanın tam zamanıdır.