Vehbi Koç sınıfını, sınıfının çıkarını çok iyi bilmektedir. Bu yüzden de Türkiye’de Karşı Devrimi Yayma Cemiyeti ismini de rahatlıkla taşıyabilecek bu kuruluşla ilişki kurmuş olması doğaldır.

Kısa ve raporlu yazı

Kimi konuları tekrar tekrar anlatmanın, yazmanın yorucu, bıktırıcı olduğu doğru. Üstelik bu durum salt yazan için değil, okuyan için de geçerli. Yine de vazgeçmemek gerekiyor. 

Aklıma ilk gelen örnek, okumuş, yazmış, diplomalı, akıllı, uslu adamların hâlâ Atatürkçü Holding veya Atatürkçü sermaye diye bir şeyin var olduğuna inanmaları. Ne kadar anlatsak fayda etmiyor, ilk milli bayramda gözyaşlarıyla ekrana bakıp “abi helal olsun Püsür Holding’e, ne güzel reklam çekmiş” diye iç geçiriyorlar. Oysa ülkede Atatürkçü işletme olarak tanımlayabileceğimiz tek girişim arada bir hazırladığı kopyala yapıştır kitapları garip fiyatlara satan bir adam. Neyse konu o değil.

1970’li yılların sonlarındayız. Dayım ve dedem hararetle tartışıyorlar. Ben de lafa atlamaya hazır, şahin gibi izliyorum tepelerinde. Dedem, Balkanlardan sürülmüş bir ailenin medrese tahsilli çocuğu. Çok dindar. Namaz, oruç eksiksiz. Dini kitaplar yazıyor. Dayım ise onun öğretmen çıkmış oğlu. Hiç dindar. Çok da şematize etmeden dini inancı yok ama Yaradan üzerine düşünüyor diyelim. Kökten Türkçeci. Konu İlim Yayma Cemiyeti (İYC). Dedem ciğerlerini biliyor ama nazik adam olduğundan köşesiz, yumuşak ifadelerle doğru işler yapmadıklarından dem vuruyor. Dayımın üslubu ise çok daha sert. Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı olduklarını yineleyip duruyor. Benim İlim Yayma Cemiyeti’yle hayattaki ilk karşılaşmam bu.

Bu hafta yeniden gündeme gelen İYC’nin tarihi bundan çok eski elbette. İYC’nin bir de katmerlisi var. İlim Yayma Vakfı. Neresinden baksan çok faydalı ve Cumhuriyetçi kuruluşlar dizgesi! Ele alacağım haberde ayrınıtıları var bu bilgilerin. Şuradan okursunuz. Özetleyelim. İlim Yayma Cemiyeti’nden bir heyet Koç Holding Başkan Vekili Ali Koç’u ziyaret etmiş. Olabilir elbette. Hangimiz istesek edebiliriz! O önemli değil. Cemiyet heyeti ziyaret sırasında bir de cemile yapmış Ali Koç’a ve merhum dedesi Vehbi Koç’un 1967 yılında İYC Başkanı’na göndermiş olduğu bir mektubu da çerçeveletip hediye etmiş. Duygulanmamak elde değil!

Demek ki, Türkiye’nin en büyük sermaye grubu ile gericiler arasındaki “sıcaklık” öyle 12 Eylül’le, Akepe’yle başlamış veya Erdoğan rejiminin zorlamasına bağlanıp da açıklanabilecek bir şey değil. Mazisi var. Mazisi olduğu kadar da mantığı var. 

Hakkında muhtemelen bir sürü kitap, inceleme, biyografi filan vardır Vehbi Koç’un. Bunları okumak da iyidir ama ben eni konu tanımıştım Türkiye’nin bu en ünlü iş adamını. Her gün bir şekilde günlük hayatımızın içindeydi babamın işi dolayısıyla. Hiçbir günümüz “Vehbi Bey, şunu dedi, bunu yaptı”sız geçmezdi. Çok zekiydi, feraset sahibiydi, acayip tutumluydu vs..

Bunların hepsi ayrı ayrı tartışılır, katılan, katılmayan olur ama bir konu kesindir: Vehbi Koç sınıfını, sınıfının çıkarını çok iyi bilmektedir. Bu yüzden de Türkiye’de Karşı Devrimi Yayma Cemiyeti ismini de rahatlıkla taşıyabilecek bu kuruluşla ilişki kurmuş olması doğaldır. 

Doğal olmayan, buz gibi ücretli kesime mensup olan, emeğiyle geçinen yüzbinlerin, milyonların,  sermaye sınıfından maaş aldıkları için kendilerini o sınıfın parçası sanmaları, bu yüzden de Vehbi Bey’i ya da torununu Cumhuriyetçi, ilerici addederek savunmaya kalkışmalarıdır. 

İktisaden borçlu yaşamak mümkündür ancak iktisattan nasipsiz yaşamak sefalettir.

***

Bu haftaki yazı kısa ve “raporlu” zira hafta içinde ciddi sayılabilecek bir rahatsızlık geçirdim. Tıbbi detaylar bana kalsın ama bu süreçten kalan bir iki düşünce kırıntısını da aktarmak zorunda hissediyorum kendimi.

Hastalığımın teşhisinden paçalarımdan çekile çekile hastaneye götürülmeme, oradaki oldukça güç ameliyata ve sonrasındaki bakıma kadar her gözümü açabildiğimde çok önemli bir Cumhuriyet kazanımı gördüm: Kadınlar.

Başta Mülkiye’nin seçkin bir ürünü olan eşim Zeynep olmak üzere, Avrupa’nın üzerindeki Sosyalizm gölgesi gibi süreci titizlikle izleyen aile hekimim ve yoldaşım, olağanüstü yetenekli ve cevval genel cerrahım, ilkyardım görevlileri, tıp teknisyenleri, hastabakıcılar ve uykusuz gecelerin ehil sahipleri hemşirelere dek, yaşamam için mücadele edenlerin tamamı kadınlardı. Bütün bu kadınlar, varlıklarıyla ve emekleriyle, beni ciddi bir rahatsızlıktan çekip çıkarttılar ve yeniden iki ayağımın üzerine diktiler.

Elbette önce onlara, özveri ve emeklerine sonsuz teşekkürler ama onları kapatılmış olacakları taassup çukurları yerine karşıma çıkartan koşulları sağlayan Cumhuriyet’e ve özellikle de Cumhuriyet’in Laiklik ilkesine ayrıca teşekkürler.

Hani şimdi birileri arkaik sözcükleri yazıp duruyor ya bir yerlere, şucurat mı istiyorlarmış, bucurat mı, ne? Rüyalarında görürler anca! 

Tarihin akrebini geri almaya kalkışan mağara kaçkınlarına ve şerbetli masallarla köleleştirilmiş işgücünden medet uman sermayeye sözümüz olsun: Hiç boşuna heveslenmesinler! 

Cumhuriyet eksik kalmış, hançerlenmiş ve yavaşlatılmış olabilir ama bir eşiği geçmiştir. Önce hayatı birlikte omuzladığımız kadın emekçilerin tunçtan ayaklarının altında yitip gidecektir çarpık hayalleriniz! 

Haftaya sağlıklı buluşmak dileğiyle.