Dizi, 1966 yılında, Kültür Devrimi’nin “hercümerç”liği içindeki Çin’de bir üniversitenin avlusundaki toplu eylem sahnesiyle açılıyor.

İki dünya Üç Cisim Problemi - 1

Dizinin tek düğümü, tek derdi var: Babası, Çin Devrimi’nin bir parçası olan Kültür Devrimi “hezeyanı”nda gözlerinin önünde öldürülmüş Ye Wenjie’nin, sosyalist düzende yaşadıkları sebebiyle nefret içinde olması ve ileri bir uygarlığın işgaliyle, Dünya’nın yok olması “temizliği”ne çağrıda bulunması…

Netflix, bulduğu her çatlaktan sızıp, “yeminle bak, tam senlik” vurgusuyla önerdikçe, merak edip, neymiş bu “Üç Cisim Problemi” diye, konusuna bir göz atmak istedim. İlk satırlarda bir ürperdim laf aramızda. Vay be, ortam dinlemeydi, GBT’lerin açılıp saçılmasıydı, olan olmuş, Netflix, köküme inip, “Maoculuğu” belgelemiş de, “tam senlik” derken bıyık altından tehditvari sırıtıyor gibi geldi. Öyle demeyin, çok tehlikeli bir şey bu… Hatırlayın, sevgili Uğur Mumcu az mı anlatırdı, 12 Mart faşizminin devrimcileri ünlü suçlamasını: “Marksist, Leninist ve hatta Maoist!” Ve hatta! Düşünün örgütlerin, gençlerin anarşik raydan çıkmışlığının boyutunu, hani Marksistlik, Leninistlikle de kalmamış, o korkunç Maoistliğe vardırmışlardı işi!

Netflix’e haksızlık etmişim, okudukça anladım ki, “tam benlik” olan, işin fantastik temasıymış. Sadece ilgi alanlarımı deşifre etmişler meğer. Gene de rastlantı bu ya, dizinin bir fizik-uzay kurgusuna, Çin Kültür Devrimi’yle fon kurması, cazibesini katladı. Herhalde Fatih Yaşlı’ydı, “dizinin, uyarlandığı romandaki felsefî derinlikten uzak olduğunu” “tvit”leyince,  (artık X’leyince mi deniyor, o iş n’ooldu?) merakıma bir kişisel yön daha eklendi. Oturdum, baktım. Sekiz bölüm baktım … Sekiz uzun bölüm.

Artık bilmeyen kalmamıştır ya, girizgâh âdetindendir: Çin bilimkurgu edebiyatının “en önemli” yazarı, bol ödüllü Liu Cixin’in (yaratıcı yazarın mahlası da Cixin Liu’ymuş, Çin’de ad soyad sıralaması… neyse…) 2015’te yayımlanan ve Hugo Ödülü’nü aldığı romanından uyarlanmış dizi.

Bu ünlü yazarın, kendisini en çok etkileyen isimler olarak George Orwell ve Arthur C. Clarke’ı göstermesini bir imle geçip, konuya girsek mi artık?

Hakkaniyet adına, kuşkusuz, bütünlüklü bir değerlendirme yapabilmek için, üç ciltlik bu romanı da okumak gerektiğini, Amerikan sosuyla Netflix’in “standart ilkeleri”ne uyarlanmış dizi halinin, romandan farklılıklar taşıdığının epey yorumcu tarafından söylendiğini ekleyelim. Ama, izlemeye zor dayanırken, bir de okumak hiç içimden gelmedi açıkçası. Sonuçta, “Savaş ve Barış”ı bir saatlik televizyon filmine  sığdırmaya benzediğini sanmam, temel izlek itibariyle. Yazarının itiraz etmediği ve basılı kitabın aksine ekrandan “geniş kitlelere” ulaşan halinden devam o yüzden….

Dizi, 1966 yılında, Kültür Devrimi’nin “hercümerç”liği içindeki Çin’de bir üniversitenin avlusundaki toplu eylem sahnesiyle açılıyor. Mao’nun kızıl kitabını ellerinde sallayan gençler, (yayınlanalı iki yıl olmuş ve okuyup yanında bulundurmak, “kutsal yurttaşlık ödevi “ olarak zorunlu kılınmış ne de olsa… yani öyle söylenir, ben de okumuştum…) okuldaki ÇKP’li öğrenci liderlerinin yönlendirmesinde, “revizyonist, karşı-devrimci” öğretim görevlilerini, profesörleri, hocalarını yargılıyor.  Zinhua Üniversitesi, fizik bölümünde, Kültür Devrimi, geçmişle ve otoriteyle yüzleşiyor. Kafalarında karşı-devrimcileri halka teşhir için kullanılan külahlarla kimi vakur, kimi af için “özeleştiri” vererek yalvaran bilimciler, hazırlık sınıflarında okuyan çocuk yaştaki öğrencilerince “şiddetli eleştiri”ye tabi tutuluyor. Yansıtılan hezeyan tam “ve hatta Maoist”lik.  Tüyleriniz ürperirken, atılan “İsyan Adildir, Devrim Haklıdır” (“İsyan Haktır” dizide böyle olmuş. Mao Zedung’un Kültür Devrimi konuşmalarından türetilmiştir) sloganından nefret ettiriliyorsunuz. İsyan, devrim… ve hatta! Fizik profesörü Ye Zhetai’nin, ABD emperyalizmine atom bombası veren Einstein, bilinemezci, bireyci izafiyet teorisi ve zaman öncesini yanıtlamayıp Tanrı’ya kapı açan big-bang teorisi üzerinden “yargılanırken”, boyun eğmemesi ve pişmanlık göstermeden öğrettiklerini savunması öfkeyi büyütüyor. Ye Zhetai, yine fizikçi olan ama geçmişinden “pişman” karısı Shao Lin’in de ithamları arasında dövülerek öldürülüyor. Öğrenciler arasında, bu olan biteni çaresizlikle izleyen kızları, başarılı fizik öğrencisi Ye Wenjie de var…

Biraz uzun oldu farkındayım, izlemeyen de yoktur üstelik. Ama neden bu üniversiteden bir sahneyle verilmiş Kültür Devrimi “vahşeti” diye düşünen oldu mu? Yani ülkenin her yerinde sürdüğü aşikâr “cinnet”in fonu niye bu avlu?

1900 yılında, Çince’de adı “Haklı Yumruklar Birliği”  anlamındaki bir örgütlenme, (İngilizce”de bildiğiniz Boxer- Boksör) işgale ve emperyalist sömürüye karşı ayaklanmaya öncülük etti. Bu isyan, ABD, Japonya ve Batı ülkelerinin (Sekiz Devlet İttifakı) askerî müdahalesiyle ezildi. Ve Çin çok ağır tazminata mahkûm edildi. Asya pazarına çengel atan ABD, tazminattaki payını, yerleşeceği ülkede şirin okullar, dispanserler filan açarak kullandı.

Zİnhua (Xinhua) Üniversitesi de 1911’de bu fonla kurulmuştu. Amerikancı bir üstyapı tesisinin “en önemli kurumu” olarak görülüyor, mezunları ve parlak öğrencileri ABD’de ek eğitimden geçerek yeniden buraya yönetici ya da öğretim görevlisi olarak dönüyordu. 1949’a kadar ABD ve Kuomintang denetiminde olan ve teknisyenler, akademisyenler eliyle buralara hizmet eden Zinhua, devrimden sonra Çin Komünist Partisi’nin öncelikli “arındırma” müdahalesinin konusu olduysa da, burada temel eğitimlerini almış olan, okulun ÇKP’li akademisyen kadroları arasında “sosyalist inşa”ya kuşkulu bakanların ağırlığı  nedeniyle sürekli bir mücadele başlığı oldu.

İşte, dizinin 1966’daki açılış sahnesindeki Zinhua, bu niteliğiyle, başlangıcı 1965 olarak bilinen Kültür Devrimi’nin öncü ve şiddetli çarpışma alanlarının başında geliyordu.

Dizinin yönetmenine bir şey diyemem, bu sahneleri vereceği mesaja uygun, istediği gibi kurguladığı için ve Mao Zedung öldüğünde delikanlı çağına gelmiş olan roman yazarının içinde yaşadığı kadar bilemeyebilir Kültür Devrimi tarihini.

Dizinin ve muhtemelen romanın, Çin'de yürütülen gizli bir askerî proje üzerinden, devasa vericilerle, uzaylılarla temas kurmak için boşluğa sinyaller göndermesi, bir başka uzaylı uygarlığının sinyali yakalaması ve kendi gezegenleri yerine  Dünya'yı işgal etmeyi planlaması olarak her yerde özetlenen izlek kısmının, belirleyici, şaşırtıcı, yaratıcı bir yönü yok, bilimkurgu açısından.

“Kurgubilim” itibariyle de, Güneş, Dünya ve Ay arasındaki kütle çekim ilişkisini, efendim, eliptik yörüngeyi, kütle hareket, zaman ve yön eğilimlerini kestirebilmeyi içeren, fiziğin ünlü “3 cisim problemi”ne (bu problemin yüzyıllardır süregelen çözümsüzlüğünü birkaç yıl önce iki İsrailli bilim adamı bitirdi diyorlar, hiç anlamam ki…) yaklaşımın ve “parçacık çarpıştırıcı” çalışmalarının bileşkesi, sanmam ki, yeni ufuklar açsın.

Haa, bakın, uzaydan gelecek üstün varlıklar şu berbat dünyayı resetlesin diyen “işbirlikçi”lerle, kötü mötü, bizim dünya bu, işgal edilmesine karşı  direnelim diyenler arasındaki “felsefî-politik” tartışma ilgi çekici diyorsanız, en az 30 yıldır, her gün “dış uzay”dan bağımsız olarak bunun analizine yol açacak olgularla yatıp kalkıyoruz. Dünya’yı işgali planlayanlar, aynı zamanda “insan ırkı”nı yalancı bulup, gelmekten vazgeçecek, irtibatı kesecek kadar “erdemli” mi yoksa bu “yalancılarla bir arada yaşayamayız”, insanı yeryüzünden silme bahanesi mi, isteyen böyle oyalansın.

Özetle, eğer, intihar eden, öldürülen fizikçilerle ilgili polisiye soruşturma, başka uzaylıların, bu fizikçileri çıldırtan bir geri sayım illüzyonunu parçacık çalışmalarını engellemek üzere göndermesi filan heyecan vericiyse, eh, size kalmış.

Ama dizinin tek düğümü, tek derdi var bence: Babası, Çin Devrimi’nin bir parçası olan Kültür Devrimi “hezeyanı”nda gözlerinin önünde öldürülmüş Ye Wenjie’nin, sosyalist düzende yaşadıkları sebebiyle nefret içinde olması ve ileri bir uygarlığın işgaliyle, Dünya’nın yok olması “temizliği”ne çağrıda bulunması. Yani, “Marksist, Leninist ve hatta Maoist” bir dünyanın yol açtığı kötülüklere, “uygar dünya” panzehiri önermenin, Çinli yazar nezdinde ödüllendirilmesi.

Dolayısıyla, bu yazı, dizinin (muhtemelen romanın da) bu odak noktasına bir bakışla, Kültür Devrimi nedir, bu devrim hamlesini fizik yasalarıyla tanımlayabilir miyiz konusuyla devam etmeli…