İnanıyorum ki bu yeni dönemecin eskisinden farkları olacak... Yeni dönemeci aştığımızda solda güneş, yüreğimizde umut yükselecek. 

Yeni bir dönemeç

Rusya’da korkunç bir terör saldırısı yaşandı. Yaklaşık 48 saattir saldırıya dair çeşitli ülkelerden verilen tepkileri, yapılan açıklama ve yorumları, çeşitli uzman ve pek de öyle sayılamayacakların yorumlarını okuyorum.

Tespit edebildiğim birkaç pist üzerinden yürüyor olaya dair varsayımlar. Birinci ve en görüneni IŞİD. IŞİD’in Rusya’daki ilk eylemi değil bu o yüzden o varsayımın ayakları yere basıyor. Bir anlamda olağan bir şüpheli. Failin bu selefi örgüt olması kimi çevreler bakımından da kullanışlı. Rusya konusunda “liberal” ve “solumsu” odaklardan belirli noktalarda ayrılan, biraz daha açık yazarsak Rusya ile doğrudan düşmanlık siyasetinden pek de mutlu olmayanları bünyesinde barındıran Avrupa sağı ve aşırı sağının bir bölümünde “Batı medeniyetine esas tehdidin Rusya ve Çin gibi ülkelerden değil, İslamcılıktan geldiği” yönündeki teşhisi “doğrulaması” bakımından optimal bir senaryo denilebilir. Bu çevreler açısından göçmen düşmanlığı ve kıtada yaşayan Müslüman toplulukların yabancılaştırılmasına dayanan ırkçı politikalar için verimli bir zemin oluşturuyor. Örneğin Fransız ana akım sağının liderlerinden biri olan Eric Ciotti meseleyi tam da böyle yorumladı. Bu Rusya-Ukrayna savaşına Batı Avrupa’nın daha fazla angaje olmasına neden soğuk baktıklarının da bir izahatı oldu. Ciotti, Rusya’yla rekabet içindeyiz ama ortak düşmanımız belli şeklinde konuştu IŞİD’e işaret ederken.

İkinci varsayım, Rusya’nın bu saldırıyı bilerek gerçekleştirdiği. Putin, Ukrayna cephesinde bir üst aşamaya geçmek, toplumsal desteğini artırmak ve rejiminin meşruiyetini berkitmek için böyle bir yola başvurdu diye yazıp çizenler var. Bu aslında iki hastalıklı bakış açısının bir tür sentezi. Yaşanan her türlü olumsuzluğu büyük bir planın parçası olarak görme güdüsü ile Putin’in ve Rusya’daki rejimin her türlü kötülüğün anası olduğu saplantısının birleşmesiyle elde ediliyor. Belki de bu sakat sentezin sonucunda Batı başkentlerinden gelen ilk resmi açıklamalarda ölenler için duyulan üzüntü belirtilirken bir adım öteye geçip Rusya ile dayanışmadan bahsedilmedi. 

Üçüncü varsayım, Rusya ile dolaylı savaşı sürdüren Batılı güçlerin istihbarat birimlerinin Moskova’ya ağır bir darbe vurmak için IŞİD kartını kullandığı mealinde. Bunun da alıcısı çok. Öncelikle IŞİD, El Kaide, hatta Taliban gibi yapıların emperyalizmin zaman zaman kontrolden çıkan çocukları olduğu yönünde güçlü kanıtlar bulunduğu için inandırıcı geliyor. Kaldı ki bu yapılardan bağımsız olarak Afganistan’dan Suriye’ye kadar emperyalizm tarafından beslenip büyütülen bir Selefi havuzu var. Sayısı neredeyse yüz bini bulan bu havuz canlılarından istediğiniz kadarını seçip belirli amaçlar için kullanmak mümkün. Çok uzaklara gitmeye gerek de yok. Bu havuzun önemli bir bölümü hemen sınırlarımız dışında bulunuyor. İdlip dersek anlaşılır. Bu varsayım, saldırının en arkasında Londra/Washington/Berlin ekseni, orta yerinde ise Zelensky rejiminin bulunduğu fikrine dayanıyor.

Bu üç varsayımın hangisinin gerçeğe daha fazla yaklaştığı konusunda net bir karar vermek için vakit de çok erken veri de çok sınırlı bana kalırsa. Uzun memuriyetten midir, diplomatlığın bünyeye zerk ettiği “ihtiyat” virüsünden mi bilinmez, ortaya atlayıp, elimde bir çubukla “şu yaptı çünkü ...” diye cümle kurabileceğimi düşünmüyorum bu aşamada. Bu da benim kusurum olsun.

***

Bu hafta mutlaka değinme gereği duyduğum konu ise yerel seçimler. Yaşım tuttuğundan beri oy kullanırım ama genel anlamda seçimlere fazla önem atfeden biri değilim. Genel oy ilkesi iyidir ancak mevcut haliyle seçimlerin geniş kitlelerin kaderinde olumlu bir rol oynayabileceği yanılgısından kurtulalı çok oldu. Üstelik bu sadece Türkiye bağlamında da değil.  Avrupa’da da çok seçim takip ettim. Sermayenin sonuçları nasıl önceden tayin edebildiğini orada da gözlemledim. Bunun için sandık doldurmak, adreslere sahte seçmen yerleştirmek veya beş yüzer, biner güvenlik görevlisini sandık sandık oradan oraya taşımak, başkasına oy vereceğini tahmin ettiğiniz kitleleri kolluk tedbirleriyle caydırmak, sonuçlarda sıkıntı olursa mühürsüz oy stoklarını devreye sokmak ya da sonuçlanmış bir seçimi yolsuz, usulsüz ve emir-komuta zincirine tabi kurullar vasıtasıyla iptal etmek de gerekmiyor ille de. Kampanyanın daha en başından sermaye kontrolündeki medya ile seçimin gidişini, sonucunu kayda değer ölçüde belirlemek mümkün.

Yine de halk açısından pratik bir anlamı var seçimlerin. Bu seçimlerde gördüğümüz gibi, en ceberrut ve sermaye yanlısı yönetimden bile üç-beş kuruşluk bir taviz elde etme imkânı verdiği açık. Haftalardır ileri derecede yoksullaştırılmış emeklilere verilecek ilave ücretler üzerinde yoğunlaşıyor yerel seçim kampanyası.

Bütün bunları not ettikten sonra biz Komünistler ve Devrimciler açısından bu yerel seçimlerin ne anlama geldiğine de bakmakta yarar var. Öncelikle bütün eşitsizlik ve olanaksızlıklara karşın örgütler ve parti gönüllüleri bakımından bir sınama teşkil ediyor seçimler. Yapılan onca çalışmanın yeni üye kaydının, örgütlenmenin ötesinde somut ne getirisi olduğunu ölçmeye yarıyor. Adayların tanıtımı için yürütülen faaliyet partinin sözünün daha fazla duyurulması, diğerlerinden farkının daha koyu çizgilerle belirtilmesi için olanaklar yaratıyor. Bunlar geleceğe yönelik olarak umudumuzun artmasını sağlıyor.
Önümüzdeki hafta yazı yazmak için masaya oturduğumda sonuçlar henüz belirginlik kazanmış olmayacak. Yazı okuyucunun karşısına çıktığında ise seçimler bitmiş ve yeni bir dönemece girmiş olacağız.

İnanıyorum ki bu yeni dönemecin eskisinden farkları olacak. Burjuva diktatörlüğü elbette bu seçimlerle yıkılmayacak ama  Türkiye’nin çeşitli yerlerinde Komünist Belediye başkanları seçilecek ve Belediye Meclisleri’nde Komünist temsilciler yer alacak. Siyasetin inşaatı, inşaatın siyaseti finanse etmesinin kader sanıldığı bu topraklarda söyleyecek başka bir sözü, önerecek başka çözümü olan Devrimcilerin sesi daha gür şekilde duyulacak. Türkiye halkı, başka bir siyaset tarzının mümkün olduğu yönünde umutlanmak için somut gerekçelere sahip olacak. Burjuva düzeninin çürümüş yapılarıyla ortaklaşmadan, onlarla koltuk, kanepe pazarlığı yapmadan siyasi sahnede var olmanın hayal olmadığı ortaya çıkacak. Komünistlerin yönettikleri ve ağırlıklı olarak temsil edildikleri belediyelerde inşaat rantıyla beslenmek, belediyenin hizmetlerini özelleştirmek, halkın parasını müteahhitlere yedirmek, deyim yerindeyse “yürek isteyecek”. Bunu yapmaya kalkan yerel yöneticilerin ensesinde boza pişecek.

Yerel yönetimlerde sergilenecek bu somut, ikirciksiz ve ödünsüz tutum, Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu sömürüsüz, patronsuz düzeninin ayak seslerini geniş kitlelere duyuracak. Ülkenin gençleri, emekçileri ve emeklileri yaşadıkları yeri sevmek ve daha da sevilebilir hale getirmek uğrunda ter dökmek için sağlam gerekçelere sahip olacaklar.

Bütün bunlar, oylarınızı bölmeden, TKP’ye oy ve omuz vermenize bağlı. Oy vermeye ve yeni bir seçimi beklemeden seçtiklerinizden her fırsatta hesap sormaya buyurun!

Yeni dönemeci aştığımızda solda güneş, yüreğimizde umut yükselecek.