"Câlut’ları hep Davud’lar öldürür zaten ama… Birileri süzülür meydana doğru, Davud’u da öldürür."

Davud’u öldürmek

Hâlâ tam resme sahip değiliz.

Anladığımız şu: Milattan önce 13’üncü asırda, birdenbire peydah oldular. Anadolu, doğu Akdeniz ve Mısır’a saldırdılar. Hititler gibi koca imparatorlukların sonu oldular.

Sanıyoruz ki, kimi Mora’dan, kimi Sardinya’dan, kimi Sicilya’dan, kimi Ege adalarından süzüldüler doğuya doğru. Ne Mısır yazıtları, ne Hitit belgeleri, ne Ugarit mektupları tabloyu netleştirebilir. Kimdirler, neredendirler, geçmişleri nedir, söyleyemezler. Bir hususta ortaklaşır hepsi: Aşağı sosyal tabakalardan insanlardır bunlar. Yabaniler. Barbarlar. İnsansı hayvanlar.

Deniz kavimleri. Böyle adlandırıyoruz şimdilerde onları. Kurulu düzeni yıkan istilacılar.

Anadolu’da ve Levant’ta kimse karşılarında duramadı. Mısır’a indiler. Dört kez dövüştüler, firavunu yerinden edemediler. Bu kavimlerden biri, sonunda Tel Aviv-Yafa arasına yerleşti. Beş şehirden oluşan bir konfederasyon kurdular: Aşkelon, Aşdod, Gat, Ekron ve Gazze.

Antik Mısırlılar, bu kavme prst diyordu. Asurlular, pilistu. İbraniler, pelistim.

Filistler. Antik Filistinliler.

* * *

Denir ki, Filistler’in arasında bir dev vardır. Golyat. Veya, bizim deyişimizle, Câlut.

İsrailoğullarıyla savaşa tutuşurlar. Antik çağ geleneğidir, mesele, teke tek savaşla çözülmek istenir. Câlut, 40 gün boyunca günde iki kere Filistlerin saflarını yara yara İsrailoğulları’na doğru yürür, meydana gelir, meydan okur. İsrailoğulları’nın kralı, Batılılara göre Saul, bizim deyişimizle Tâlût, bir türlü cesaret edip çıkamaz Golyat’ın karşısına.

Sonunda ufak tefek bir müzisyen gönüllü olur Câlut’un karşısına çıkmaya: Davud.

Kral Tâlût, gönüllüye, kendi zırhını ve silahlarını vermeye niyetlenir. Davud istemez. Bir asa, bir sapan, beş tane de taş alır. Câlut’un karşısına dikilir. Sapanla attığı taş, daha detaylı antik kaynaklara bakılırsa öyle Homerosvari bir dev değil de aşağı yukarı 2 metre 6 santim boyunda olan Câlut’un alnının çatına gelir. Dev devrilir. Davud, devin kılıcını kınından sıyırır, kaldırır, başını gövdesinden ayırır.

Filistler, şampiyonlarının ölümünü görünce tüm umutlarını yitirir, savaş meydanından ayrılır.

Davud önce kahraman, sonra kral olur.

* * *

Öykü, dünyanın bizim bu taraflarında, insanların kolektif imgeleminde yer etti. İmgelemde yer eden öykü sık sık da resmedildi.

Tiziano, teknik bir tarafa, öykünün özünü, kanımca, tuvale en iyi dökendir.

Kolektif imgelemimizin zamana en dayanıklı kaynaklarına, din kitaplarına, Eski Ahit’e, Kuran’a bakılırsa, Davud’la Câlut’un öyküsünün özü, kimin imanının daha kuvvetli, kimin iman ettiği tanrının daha kudretli olduğudur. Davud Câlut’u yener, çünkü doğru tanrıya inanmaktadır. Câlut’un, Filistlerin şansı yoktur.

Tiziano’da da mesaj budur. Tabloda iki ordudan da kimsecikler yoktur, çünkü onların bir önemi yoktur. İki kavmin tüm iradelerini ellerine teslim ettiği Davud’la Câlut kompozisyonun ortasındadır, hesap kesilmiş dev yıkılmıştır, ama Tiziano şüpheye yer bırakmaz: Karar verici, onların da iradesi değil, göklerdeki tanrıdır.

* * *

İmgelem, yalnızca kimi şeyleri gözümüzde canlandırma yetisi değil, bunların arasında ilişki kurmaktır.

Hiç şaşmaz, Filistin-İsrail savaşında, Davud’la Câlut’un öyküsü, bu defa tersinden peydah oluverir zihinlerimizde.

Faris Odeh. İkinci İntifada sırasında, 2000 yılında, 14 yaşında. Gazze Şeridi’nde, Karni Geçidi’nde, tanka taş atıyor. AP fotoğrafçısı Laurent Rebours yakalıyor. On gün sonra, Faris yine bir tanka taş atıyor, İsrail askerleri 14 yaşındaki oğlanı boynundan vuruyor, bu defa ölüm onu yakalıyor.

Binlerce yıl sonra, aynı topraklarda, yine herkes bir şekilde Davud’la Câlut’u görüyor.

Sanıyorum, en büyük sıkıntı buradan doğuyor.

* * *

Öykünün, “mazlumun, zayıfın güçlüyü, zalimi yenmesi” şeklinde tercüme edilebilecek modern ve seküler yorumunu bir tarafa bırakıp, bir kez daha özüne dönmek en iyisi.

Öykü, halkın, iradelerini birtakım şampiyonlara teslim etmesinin anlatısıdır. O ne yaparsa yapsın, tanrısının en doğru kararı vereceğine, adaleti sağlayacağına, gavuru gazaba uğratacağına inancın anlatısıdır.

Öykü, Davud’la Câlut’u anlatır. Orduları, halkları, meydanın iki yanında bekleyenleri, geride kalanları anlatmaz. Önemi yoktur onların, iradeleri bir sapana yerleştirilen taşta, bir de imgelemlerindeki imandadır.

Söylememiz gerekir ki, bugün Türkiye’de (ve dünyada) siyaseti, uluslararası ilişkileri anlamaya çalışanların büyük kısmı da aynen buna inanmaktadır.

Filistin, Hamas’tır. Rusya Putin, Türkiye Erdoğan’dır. ABD karşıtı olanlar mutlaka kendilerine bir şampiyon aramakta, kimi Rusya’da, kimi Çin’de, iradelerini teslim edecekleri özneyi bulmaktadır. Erdoğan karşıtı olanlar mutlaka kendilerine bir şampiyon aramakta, kimi Kılıçdaroğlu’nda, kimi İmamoğlu’nda, iradelerini teslim edecekleri özneyi bulmaktadır.

Böyle olunca bu kesim asla halkın iradesini, kamuoyunun eğilimini, hayatın değişimini, bu değişimi tetikleyecek Faris’leri hesaba katmamakta, kendilerince “büyük resme” bakmakta, her şeyi şampiyonların hamleleriyle açıklayıp sırtını bunlardan birine yaslamanın yolunu aramaktadır.

İşin kötüsü, Davud’la Câlut öyküsüne benzetme, giderek “iman” meselesinde de tutmaktadır. Filistin’de de, İsrail’de de çoğunluk, kendilerini zafere ulaştıracak olanın, kendi imanlarının kuvveti, kendi tanrılarının kudreti olduğunu sanmaktadır. Erdoğan’ı devirmek isteyenler, kendilerine yalnızca şampiyon değil, bir de tanrı arayışındadır.

Böyle olunca bu kesim asla halkın iradesini, kamuoyunun eğilimini, hayatın değişimini, bu değişimi tetikleyecek Faris’leri hesaba katmamakta, kendilerince “büyük resme” bakmakta, sonucu belirleyecek olanın iman olduğuna kanaat getirip, kendi imanını göze sokmanın yolunu aramaktadır.

* * *

İlk kim söyledi bilmem: Siyaset bilimciler, bir ülkede devrim olana kadar niye devrim olmasının olanaksız olduğunu açıklarlar, devrim olduktan sonra da niye devrimin kaçınılmaz olduğunu…

Böyle olur bu işler. Herkes şampiyonlara bakar, iman yarıştırır. Şampiyonları kazanınca iman tazeler, ölünce ümitlerini yitirip savaş meydanından ayrılır.

Sonra, birileri peydah olur. Kimdirler, neredendirler, geçmişleri nedir, söyleyemezler. Bir hususta ortaklaşır hepsi: Aşağı sosyal tabakalardan insanlardır bunlar. Yabaniler. Barbarlar. İnsansı hayvanlar. Kurulu düzeni yıkan istilacılar.

Câlut’ları hep Davud’lar öldürür zaten ama…

Birileri süzülür meydana doğru, Davud’u da öldürür.