Hain/Düşkün

Eski sevgilinin dönmesi için sessiz bir iç çekiş midir, yoksa doludizgin bir barış çığlığı mı “Sabine’li Kadınların Müdahalesi”?

Sanıyorum ikisi de, ve daha fazlası: “Devrimin ressamı”, “Fırçaların Robespierre’i” Jacques-Louis David’in af dilekçesidir bu tablo, bana kalırsa. Ama üzerinde bunca düşünülmüş bu tablodaki bir detay kafamı kurcalar: Bu dramatik kargaşa anının ortasında seyircinin gözlerinin içine bakan iki figür olan çocuklar ne ifade ediyor?

* * *

Kumaş tüccarı babası 7 yaşında ölmüş, kendisini büyüten iki amcasının yanından sanat sayesinde kurtulmuş, dört yıl takdir göremeyip sonunda Akademi’nin Roma Ödülü’nü kazanarak İtalya’ya gittikten sonra sanatı kendini bulmuş David’in hayat öyküsünü uzun uzun anlatacak yerimiz yok bu köşede. 

Şu kadarı kâfi: Fransız Devrimi’nin Jakoben kanadındandır. Devrimle birlikte yıldızı yükselmiş, “üçüncü sınıf”ın, “donsuz”ların, halk kitlelerinin haykırışının simgesi olmuştur. 1792’de Meclis’e seçildiğinde, devrimin baş sanatçısıdır. Devrimci atılımların sanatla ilişkisinde hep ortaya çıkan gereksinimlere ilk modern yanıtları üreten sanatçı olduğunu söyleyebiliriz: Sanat, araçtır; David bu dönemde resimden çok devrim yıldönümü yürüyüşlerinin, öldürülen yoldaşların cenaze törenlerinin, kent meydanlarında halk kitlelerinin günlük rotalarına dikilecek heykel ve diğer mimari ögelerin, Cumhuriyet mücadelesinin, tozu dumana katan devrim yürüyüşünün hayattaki somut sanatsal karşılığını üretmenin peşindedir.

Sonrasında, kişisel sanatının başyapıtı denilebilecek “Marat’nın Ölümü”nü yapacak kadar devrime bağlı kalmaya devam ettiğine bakılırsa, Meclis’te vekilken XVI’ncı Louis’nin idamı için oy kullandığında tereddüt etmediğini tahmin edebiliriz. Üstelik, kaçınılmaz sonu bile bile: 10 yıllık eşi Marguerite, David’i terk eder. Koca Louvre’un müteahhitinin kızı, Krallığın en zengin ve etkili ailelerinden birinin parçası, yürekten monarşi yanlısıdır. David’in, kralın idamı için oy kullanmasını affetmez.

Hayat, çelişkilerden ibarettir. Devrim bu çelişkilerin patlama anıdır, evet, ama çelişkiler sona ermez hiçbir zaman. Yeni biçimlere bürünür, geri çekilir, alttan alta ilerler, başka çelişkileri tetikler. Hayatın akışı, David’le Marguerite’in yollarını ayırır, Jakobenlerle de devrimin… Eşitlikçi siyasal programla, Fransa’nın o dönemdeki sınıfsal durumu arasındaki çelişki, Jakoben atılımına son verir. Marat suikaste kurban gider, Robespierre giyotine gönderilir, David hapse atılır.

* * *

Engels, “kesinlikle bir dehanın ürünü” diye överken çok haklıydı: Marx’ın 18 Brumaire'i, yalnızca 1848 sonrası süregiden olayları adeta birkaç asır öncesinin tarihsel vakalarını irdelermişçesine keskin bir derinlikle analiz etmesi açısından değil, anlatımının gücü olarak kuşkusuz özel bir yapıttır. Kitap, o ünlü “Hegel, bir yerlerde, dünya tarihinin tüm büyük olay ve karakterlerinin, bir bakıma, iki kez yaşandığı gözleminde bulunmuştu. Ama eklemeyi unuttuğu bir şey var: ilkinde yüksek trajedi, ikincisinde kaba komedi olarak” ifadesiyle başlar ve tüm sayfalar boyunca tarihsel olayların anlatımını, muazzam edebi gelişkinlikte ifade edilen ikilikler üzerinden resmeder: kahraman/budala, özgün/karikatür, karnaval/parodi, yapım/yıkım, ilerleme/gerileme… Fakat, Marx’ın dehası şuradadır: Bu ikilikler, mutlak karşıtlıklar değildir, sürekli birbirlerine dönüşen, birbirini tamamlayan diyalektik birliklerdir.

Kitabın bir diğer ünlü cümlesini ele alalım: “İnsan kendi tarihini yapar, ama bunu hoşuna giden şekilde, kendi seçtiği koşullarda yapmaz; var olan, verili ve miras alınmış koşullarda yapar. Tüm geçmiş kuşakların geleneği, yaşayanların aklına bir kabus gibi çöker. Ve tam da kendilerini ve koşullarını devrimcileştirmeye, eşi benzeri görülmemiş bir şey yaratmaya koyulmuş göründüklerinde, tam da o devrimci kriz dönemlerinde, tedirgince geçmişin ruhlarını çağırırlar, isimlerini, yürüyüş düzenlerini, üniformalarını devralırlar - dünya tarihinde yeni sahneler ortaya koymaktır amaç, fakat bunu, eskilerden kalma bir kılığa bürünüp, devraldıkları dille yaparlar.”

Jacques-Louis David’in tüm resimleri, Marx’ın [proleter devrimlerinde böyle olmayacağı, proleteryanın bu kadim maskelere ihtiyaç duymayacağı, kendi şiirini geçmişten değil, ancak gelecekten ilhamla yaratacağı uyarısıyla yaptığı] bu önermesinin açık kanıtlarıdır. Daha devrimden önce yaptığı “Horas Kardeşlerin Yemini”, kavgaya and içmenin resmi haline gelmiş, David’in zafere ulaştırdığı neoklasizm Roma Cumhuriyeti idealine yönelik bir uvertüre dönüşmüştür. Marx, benzetmede falan bulunmamaktadır: Devrim Fransası’nda kadınlar ve erkekler, David’in resimlerindeki kıyafetlere öykünmeye başlamış, sokak modası asırlar öncesinden ilham almış, serflikten çıkıp yurttaş haline gelen kitleler, Roma Cumhuriyeti’nin yurttaşları gibi giyinmeye başlamıştır.

Fakat tüm bunlar, görünüştür. “Burjuva devrimleri”, der Marx, “örneğin on sekizinci yüzyılda yaşananlar, bir güçten diğerine fırtına gibi eserler; dramatik etkileri bir diğerini gölgede bırakır, insanlar ve olaylar adeta mücevher gibi ışıldar, mutluluktan mest olma hali her yere egemendir; ama kısa ömürlüdürler…” Çelişkiler kendilerini başka bir şeymişçesine ortaya koyarlar, fakat eninde sonunda gün yüzüne çıkarlar. Robespierre giyotine gider, David zindana.

* * *

1794’te Marguerite, David’i hapishanede ziyaret eder. Tam olarak bu dönem, David’in, “Sabine’li Kadınların Müdahalesi”ni kafasında kurgulamaya başladığı zamandır. Birçok sanat tarihçisi, bu denk gelişi, David’in eski eşine geri dönme arzusunun bir yansıması olarak yorumlar.

Sabine’li kadınların öyküsü şudur: Roma kurulduğunda kentte yeterince kadın yoktur. Romulus, Roma’nın etrafında yaşayan diğer toplulukları kente davet eder, bir şölen tertiplenir, ama asıl tertiplenen, Sabine’lilerin kadınlarına el koymaktır. Roma askerleri ansızın saldırır, kadınları kaçırır, tecavüz eder ve eve kapatır. Sanat tarihi boyunca resmedilen bir öyküdür bu, Sabine’li kadınlara tecavüz.

Fakat öykünün devamı vardır: Sabine’liler o gün kaybeder, fakat gerilim sürer. Öc arayışı sonunda savaşa dönüşür ve Romalılarla karşı karşıya gelirler. Bu noktada, kaçırılmış olan Sabine’li kadınlar artık Romalıların eşleridir. Bir tarafta babaları ve kardeşleri, diğer tarafta kocaları savaşmaktadır. Savaş sırasında Sabine’li kadınlar araya girer ve daha fazla kan dökülmesini durdurur. 

İşte David, zindanda, hayatını, devrimi, Robespierre’i, Marguerite’i, kendini terazinin kefelerine koyup koyup indirirken, bu anı düşünür. Yeterince kan akmıştır. Artık müdahale yanlısıdır David, devrimci altüst oluşa son verilmelidir. Yetmiştir.

Hakim karşısına çıktığında ağzından dökülen “Artık insanların değil, ilkelerin peşinden gideceğim” sözleri, jakobenlikten, devrimcilikten istifa açıklaması değilse nedir?

David’in tabloyu düşündüğü 1794’ten, tabloyu bitirdiği 1799’a kadar geçen süre, tam olarak Marx’ın işaret ettiği fırtınanın dinip, mutluluktan mest olma halinin sona erip, burjuva devriminin maskesini çıkardığı dönemdir. Devrimci atılım geri çekilir, Napoléon Bonaparte iktidara yükselir. Burjuvazi ayaktakımının kalkışmasını, tüm Avrupa’daki düşman sınıfa, aristokrasiye karşı kendine hizmet edecek bir mızrak başına evriltmiştir. David hapisten çıkar, Napoléon’a yanaşır, Marguerite’le barışır. Herkes aynı gemidedir artık - Sabine’li kadınların müdahalesi, bugünü anlatan geçmişin ruhudur.

David 1799’da tabloyu ilk kez sergilediğinde, serginin kendisini devasa bir gösteri olarak planlamıştı. Tablonun sergilendiği salondaki etkiyi artırmak için aynalar dahi kullanılmış, David tüm enerjisini bu büyük açılışa vakfetmişti. O dönem bir skandal olarak nitelenen çıplak erkek vücudu imgeleri, resmin gündeme oturmasını garanti ediyordu. Herkes bu resmi konuşmalıydı.

Çünkü David’in temyiz başvurusuydu bu, af dilekçesiydi.

* * *

Peki çocuklar? Çocukların bakışları?

Çocuklardan biri şaşkın, fakat kabullenmiştir. Kavgadan uzaklaşırken, ayağa kalkmaya hazır, gözleriyle bizden bir yanıt beklemektedir: Peki şimdi, ne?

Diğeriyse, tüm resmin görkemli uyumuna, o barış çığlığına tezat, tüm olan bitenlere karşı içindeki müthiş öfkeyi açığa vurur. Gözleri bizi, seyirciyi yargılamakta, açıkça suçlamaktadır. Hayatın gidişatını kabul etmez, mahkum eder ikinci çocuk.

Birbirinin karşıtı mıdır bu çocuklar? Hayır. Bana kalırsa, bir kez daha aynı diyalektik işlemektedir, iki çocuk birbirine dönüşür, birbirini tamamlar, çünkü bu iki çocuk birdir: İkisi de David’in kendisini ifade etmektedir. Kendisi devrime ihanet ederken, devrimin ihanete uğramış olduğunu da hatırlatır bize David. 

“Bu yalnızca benim suçum değil” der resme bakanlara, “sizin de suçunuz”.