Dedik ki, kime oy verirseniz verin, kim kazanırsa kazansın siz kaybedeceksiniz. Birileri tam yol ilerlerken yerinde sayanlar kaybetti bu seçimi. 

Son seçimin kaybedenleri

Ana muhalefet partisi seçime gerçekte bir genel başkanı olmadan girdi. İki, hatta üç genel başkanı vardı gerçi ama hiçbiri partiye bütünüyle egemen değildi. Ankara’da iki, İstanbul’da bir genel merkez kendi seçim çalışmalarını yürüttü. Ankara’yı bilmem, İstanbul’daki çalışmalar zaten bir partiye ihtiyaç kalmadığını gösterdi. Para ve güç varsa parti gereksiz bir aparattır, bu anlaşılmıştır. Haliyle uzun yıllar sonra kurucu partinin birinci olmayı başardığı son seçim aynı zamanda onun öteki dünyaya göçüşünün ilanı oldu. Mevta dualar ve Sezai Karakoç şiirleri eşliğinde uğurlandı. Cenazeye gelenlere seccade ve zikirmatik dağıtıldı. Kurucu partiyi gömenler hazır gelmişken Nakşi Şeyhlerinin ve “Abdurrahim Karakoç üstadın” mezarını da tavaf etti. Hep birlikte laik cumhuriyetin “ruhuna el fatiha” deyip dağıldılar. 

Dedik ki, kime oy verirseniz verin, kim kazanırsa kazansın siz kaybedeceksiniz. Öncelikle Tayyip Erdoğan’dan kurtulmak için karşısında sandığı adaya oy verenler kaybetti. Çünkü CHP’nin resmi Genel Başkanı Özgür Özel’in ilk işi yenilmiş AKP’den erken seçime gitme isteklerini bertaraf etmek ve Tayyip Erdoğan’dan randevu istemek oldu. Tayyip Erdoğan gitsin diye oy verilen Özel, Tayyip Erdoğan gitmesin diye kendini paralıyor adeta. Sultan rıza gösterirse sarayda yüz yüze görüşecekler. Sordular “ne görüşeceksiniz” diye. "Nezaket ziyareti değil önemli gündemlerim olacak" dedi. Yeni anayasaya konusunda da kapıları her zaman açıktı. Körün istediği bir göz… E bunun dışında ne tür bir “önemli gündem” olabilir ki. Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş pazarlığı yapacak hali yok ya… 

***

Kemal Kılıçdaroğlu ve masanın etrafında topladığı AKP ve MHP artıkları “parlamenter sisteme dönüşü” ittifaklarının programı yapmıştı. Tayyip Erdoğan’ı devirecekler, başkanlık sistemine son verecekler ve parlamenter sistemi yeniden kuracaklardı. 

Haşmetmeablarının Başdanışmanı “ata”sız Mehmet Uçum, 2021’de, “parlamenter sisteme dönmek isteyenler hayal görüyor” diyerek özetlemişti “iyi saatlerde olsunlar”ın hükmünü. Ama masadakilerin o hükümden haberi yoktu.

Oturdular pazarlık yaptılar, adaylarını belirlediler, kâğıt üzerinde makamlar dağıttılar. Millet İttifakı'nda yer alan siyasi parti genel başkanları Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacaktı. Sırf Meral Akşener öyle istediği için, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın da Cumhurbaşkanı Yardımcısı olması sağlanacaktı. Mutabakat bu yöndeydi. 

İlk seçimde mutabakat parçalandı, masa dağıldı. Parlamenter sisteme dönüş hayali kuran parti liderlerinin tamamı siyasetten tasfiye edildi ve masadan geriye sadece İmamoğlu ile Yavaş kaldı. Onların da parlamento ile falan işi yok. Mümkünse Beştepe sarayındaki geniş koltuğa oturacaklar, keyiflerine bakacaklar.

Dedik ki, kime oy verirseniz verin, kim kazanırsa kazansın siz kaybedeceksiniz. Öncelikle ucube başkanlık sisteminden kurtulmak için “güçlendirilmiş parlamenter sistem mutabakatına” oy verenler kaybetti.

***

Ekrem İmamoğlu üçüncü seçimini de kazandı ve son seçiminden de sonra da koltuğuna imam eşliğinde oturdu. “Oraya bir imam getirmek laikliğe aykırıdır” dediler. “Hayır, o benim kişisel alanımdı. Yaptığım şey; ailemle beraber, dua ile yola çıkmaktı, üstelik bunu yeni yapmadım ki… 2014'te Beylikdüzü Belediye Başkanı seçildiğimde de aynı duayı yaptım” dedi. Halbuki hiçbir şartta belediye binası kimsenin kişisel alanı değildir. Böylece laikliği de yeni rejimin ihtiyaçlarına göre yeniden yorumlamış oldu.

Laikliğe karşı tek eylemi bu değil. Umreye gitti, Cuma çıkışında demeç verdi, türbe önünde fotoğraf çektirdi, kürsüden dua okudu, tilavetle miting açtı. Laikliğe karşı eylemlerinde Tayyip Erdoğan’dan ileridedir. 

İngiliz iş gazetesi Financial Times, “masasında hem Kuran hem de Nutuk var” diye övdü elemanı. Müthiş pragmatiktir, yakışır. Gerekirse Mustafa Kemal Atatürk’ün resminin önünde poz verir, gerekirse imam eşliğinde koltuk duası yapar. İşe yarıyorsa iyidir, dediği budur. Pragmatizm emperyalizmin hayat felsefesidir. 

Partisinin resmi genel başkanı Özgür Özel “sol politikalarla sağa açılacağız” diyordu seçimden önce. Seçim yaklaşınca, “İnadına CHP, inadına sol” sloganı atılması üzerine “Bu seçim sağ sol seçimi değil. Slogancıyı değiştirin” dedi telaşla. Tam yol giderken tam sol olamıyordu. 

Dedik ki, kime oy verirseniz verin, kim kazanırsa kazansın siz kaybedeceksiniz. Öncelikle laiklikten, emekten, haktan, soldan yana beklentisi olanlar kaybetti. 

***

Canı Tayyip Erdoğan’dan o kadar yandı ki, oylarıyla kendi Tayyip Erdoğan’ını yontup duruyor biçare halk. Ekremeddin İhsanoğlu’nda kurtuluş çaresi arıyor. Biliyoruz çaresizlik tuhaf şeyler yaptırır insana, vaktiyle Ekmeleddin İmamoğlu’na da koşmuştu tıpış tıpış. 

Halbuki o “ben seçtim” sanırken atamalar yapılıyor uzaklardan. ABD Başkanı Joe Biden, 2019’da, New York Times editörlerine Türkiye’nin iç siyasetiyle ilgili şunları söylemişti; “Bence yapmamız gereken ona -Tayyip Erdoğan’a- karşı farklı bir yaklaşım izlemek. Muhalefetin liderlerini desteklediğimizi açık şekilde belirtmeliyiz… Onları Erdoğan’ı mağlup etmeleri için cesaretlendirebiliriz. Darbe ile değil, seçimle.” Bu konuşmadan sonra ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi Jeff Flake, güven mektubunu Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sunduktan kısa bir süre sonra, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Saraçhane’deki makam odasına koştu. Muhataplarına kısa mesajdır. Sadece bunlar değil, 24 Ocak 2022’de İstanbul’da bir balıkçıda İngiltere Büyükelçisi ile yemek yedikten sonra atandı o bütün makamlara. 3 Haziran 2023’te bir İngiliz vatandaşını Hazine ve Maliye Bakanı olarak görevlendirdiklerinde değişti hava. 

Atanan ancak buna rağmen seçimi kazanamayan Hatay Büyükşehir eski Belediye Başkanı Lütfü Savaş şöyle özetlemişti bu seçilme halini; “Cumhurbaşkanı adayı sadece başarı ve birikimle olmuyor. Ulusal ve uluslararası karar vericilerin işaret edeceği bir insanı yapacaklar…” 

İşareti çoktan aldı muhatabı. İstanbul’da seçim çalışmaları bile partisinin kontrolü dışında yapıldı. Alana CHP örgütünü sokmadı, İstanbul adaylarını tek başına belirledi. Hatta bazı ilçelere doğrudan belediye bürokratlarını atadı. Paralar havada uçuştu, sınırsız kaynaklarla adım adım bir seçim zaferi inşa edildi. 

Dedik ki, kime oy verirseniz verin, kim kazanırsa kazansın siz kaybedeceksiniz. Öncelikle putları yıkmaktan yana beklentisi olanlar kaybetti. 

***

Önceki seçimlerin oy çalma sonucu kaybedildiğine inandırdıkları binlerce insanı teyakkuza geçirdiler. Gönüllüler organize ettiler, oyları çaldırmayacaklardı. Her seçimde oy çalarak kazanan AKP nedense son seçimde hiç çalamadı. Üstelik ortalıkta ne oy bekçileri vardı ne AKP örgütünün militanları. Şöyle söyleyeyim, Üsküdar’ı elde tutacak kadar bile çalamadılar ve atı alıp Üsküdar’ı aşamadılar. Peki neden, soran bilen yok. 

15 milyon seçmene 30 milyon “tam yol ileri” afişi düştü İstanbul’da. Seçmen başına iki “tam yol ileri” demek bu. E her “tam yol ileri”nin bir maliyeti var. Ama kurtuluş umuduydu “tam yol ileri”, “nereden geldi bu çeşmenin suyu” da diyemedik haliyle. 

Dedik ki, kime oy verirseniz verin, kim kazanırsa kazansın siz kaybedeceksiniz. Birileri tam yol ilerlerken yerinde sayanlar kaybetti bu seçimi. 

***

E AKP de kaybetti. Son yirmi yılda hiç seçim kaybetmedikleri için sonsuza kadar oturacaklarını sanıyorlardı makamlarında. Kamu kaynaklarıyla birer özel saray yaptırmışlar, saltanat ilan etmişlerdi dukalıklarında. Kalkmak zorunda kaldılar onlar da. Yerlerine gelenler jakuzu makuzi diye bir iki mırın kırın etmekle yetindi. O saraylara, jakuzili makam odalarına yerleştiler sonra. Ne içine yerleşmeyi reddeden var ne üniversiteye bağışlayan. Kervan öndeki eşeğin arkasında sorunsuz ilerliyor haliyle. 

Dedik ki, kime oy verirseniz verin, kim kazanırsa kazansın siz kaybedeceksiniz. Düzenin tekerine çomak sokmayı hayal edenler kaybetti bu seçimi. 

***

Bakın şöyle söyleyeyim, İstanbul’un sevimli köpeği Boji’yi bile Ömer Koç’a verdiler. O gün bugündür o özgür ruhtan haber alamıyoruz. AKP’den kurtardığınızı sandığınız İBB’nin üst düzey yöneticileri Koç Grubu şirketlerinde görev yapmış isimlerden oluşuyor çoktan beri. Bunların çoğu TÜPRAŞ özelleştirmesi sürecinde Koç Holding adına üst düzey görev yapan profesyonel şirket yöneticileri. Yani İBB’yi CHP yönetiyor sanıyorsunuz ama gerçekte Koç Holding yönetiyor. 

“Tam sol ileri” dedik dinletemedik, e biz de kaybedenler arasındayız haliyle. Kaybettiğimiz para pul veya oy değil yalnız. Halkımızın ve ülkemizin bu karanlık gidişine son vermek için kaybettiğimiz zamana yanıyoruz sadece…

Seçim çalışmalarından kalma sözüm vardı, 1 Nisan’dan sonra görüşelim, demiştim. Haklı çıkmanın kederi içindeyim. Artık görüşelim kardeşim!