Patronların fonladığı ekonomi gazetelerine bakılırsa durum hiç iyi değil. Oysa ne kündeye geldikleri ne tuş oldukları var.

Babaannem sağ olsa 'gözünü toprak doyursun' derdi

Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşları için 2023 yılı sonuçları geçtiğimiz hafta açıklandı. Ne kadar satmışlar, ne kazanmışlar, duyurdukları kadarını her yıl olduğu gibi bu yıl da öğrenmiş olduk.

Patronların fonladığı ekonomi gazetelerine bakılırsa durum hiç iyi değil. Sözüm ona sanayi enflasyona yenilmiş. Küresel faktörlerin yanı sıra 6 Şubat depremlerinin etkisi, uygulanan ekonomi programlarında istikrarsızlık falan derken üstüne yüksek enflasyon sanayiyi tuş etmiş!

Oysa ne kündeye geldikleri ne tuş oldukları var.

500 büyük şirketin üretimden satışları bir önceki yıla göre yüzde 42 oranında artarak 6,4 trilyon liraya yükselmiş.

Satışlar azalmamış, tersine artmışsa, neresi kötü bu tablonun? Değil zaten. Dertlendikleri şey, artışın önceki yılki oran olan yüzde 119’u yakalayamamış olması. Hep fazla, hep daha fazla olsun isteyince…

Bunca satışa rağmen durum fenaysa, “demek ki satmışlar ama kazanamamışlar” diye düşünüyor insan. Öyle de olmamış. Vergi öncesi şirketlerin kasasına kâr-zarar toplamı olarak 645 milyar lira girmiş. Bir önceki yılın üçte biri daha fazlası üstelik.

Şüpheye düşmeye devam ediyor insan, o zaman bu 500 şirketin sadece birkaçı çok kazanmış, diğerleri zarar etmiştir belki diye. Yok, öyle de değil. Geçen yılı kârla kapatanların sayısı 500’de 490.

Söylendiği kadar kötü olan göstergeyi bulmak için epey çaba sarf edince, finansman maliyetlerindeki artış rakamları dikkat çeker gibi oluyor. 30 milyar liraya yaklaşan bu gider kaleminin faaliyet kârlarını süpürdüğünden dert yanıyorlar çünkü. Fakat, yan gözle faaliyet dışı kârlara baktığınızda, işin pek de öyle olmadığı görülüyor. İSO-500 için her zaman çok kazanmanın emniyet supabı olan faaliyet dışı kâr yüzde 45 oranında artarak 44 milyar lirayla hesabı düzeltiyor.

Enflasyona tuş oldukları ileri sürülen patronların kazancı böyle. Olmadığı durumu varın siz düşünün.

Ne diyeyim, babaannem sağ olsaydı “gözünüzü toprak doyursun” derdi.

Doyurmuyor.

On yıl önceydi, bu 500 büyük şirketin 2014 yılı sonuçları açıklandığında da benzer göstergeleri işaret eden patronlar “işler kötüye gidiyor” yapmıştı. Patronların serzenişini dönemin ekonomiden sorumlu bakanı Nihat Zeybekçi’ye soran gazeteciler “ne istiyorlarsa vereceğiz” yanıtını almıştı.

Arazi istiyorlar, arazi vereceğiz. Liman, yol, demiryolu istiyorlarsa yapacağız. Elektrikte istiyorlarsa, yirmi yıllık fiyat vereceğiz. Bütün vergilerde on yıl yirmi yıl tatil mi istiyorlar, yapacağız…

Böyle sıralayıp durmuştu bakan.

Patronlar şimdi de sanki halkımız değil kendileri enflasyona eziliyormuş gibi, ekonomi yönetimine “oyunun ortasında kural değiştirmeyin” diye hatırlatmada bulunuyor. İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan, 500 büyük firma sonuçlarını açıkladığı toplantıda Mehmet Şimşek’e bugüne kadar yapılan avantajlı vergi düzenlemelerinden ve teşviklerden geri gidilmemesi gerektiğini söylüyor, asgari ücrette artış yapmayın diyor. Zaten bakan da dün kamuoyuna Türkiye’de mevcut asgari ücretin öyle ileri sürüldüğü gibi düşük olmadığını açıkladı.

Değişen pek bir şey yok değil mi?

Ne isterlerse vermeye hazır bakan Zeybekçi ya da patronların gözlerinde gördüğü ışıkla motive olan bir önceki dönemin bakanı Nebati. Şimdi o gitti, yerine ona göre oldukça farklı bir ekonomik program uygulayan Şimşek geldi. Farklı cümlelerle de olsa aynı şeyi söylüyorlar.

“Ne isterlerse vereceğiz.”

Dün koroya ana muhalefet partisinin lideri Özgür Özel de katıldı. Patronların uzun yıllardır dile getirdiği ama hiçbir hükümetin cesaret edip gündeme getirmediği bölgesel ve sektörel asgari ücret önerdi. Patronların ücretleri aşağı çekmesinin en etkili yöntemlerinden biri olan bölgesel-sektörel asgari ücret, açıkçası Mehmet Şimşek’in bile aklına gelmemişti.

Bir gün önce Gebze’de işçi mitingi yapıp ertesi gün patronların hayalini süsleyen bölgesel asgari ücreti gündeme getirmek…

Ne denir ki?

Babaannem sağ olsa…