Seçimden seçime yakalanan fırsatların yetmediği ortada. Emeklilerin bir araya geleceği, dayanışma ve örgütlenme merkezlerine ihtiyaç var.

Oldu olacak gömün emeklileri

Temmuz ayının hemen başında asgari ücrete ve emekli aylıklarına yapılması gereken artış tartışılmaya devam ediyor. Aslında bir tartışmadan çok, bastırmadan söz edebiliriz. Her türlü ücret artışı talebini bastırma…

“Asgari ücrete artış yapılmamalı” korosu hiç susmuyor biliyorsunuz. Hazineden sorumlu bakan Şimşek, başından bu yana söylüyor zaten, ama meselenin iktidar cephesindeki asıl muhatabı Çalışma Bakanı'dır, o da seçim hengamesi biter bitmez “gündemimizde yoktur” diye konuşmuştu. Şimdi bunlar bir adım geriye çekildi, çok bilmiş ekonomistler ve sahibinin sesi yorumcular başladı. Terane aynı. Asgari ücret artarsa enflasyon da artar…

Tamamen yalandır. Euro bölgesinde son yıllarda yüksek seyreden enflasyona neden olan temel faktörün, şirketlerin yüksek kârları olduğunu Avrupa Merkez Bankası ve Uluslararası Para Fonu itiraf etmiş durumdadır. Türkiye’deki benzer durumu ise Korkut (Boratav) Hoca, yaptıkları araştırmanın kısa bir özetini soL’daki köşesine taşıyarak teyit etti. Merak edenler buraya göz atarken1, biz emeklilerle devam edelim.

Aslında Temmuz ayı başında emekli aylıklarına yapılacak artış oranı aşağı yukarı belli oldu. TÜİK geçtiğimiz hafta başında beş aylık enflasyon rakamını yüzde 22,7 açıkladı. Bunun üstüne eklenecek Haziran ayıyla birlikte, tahminlerin ilk altı ay için yüzde 25 civarında olduğunu söyleyebiliriz. Memur emeklilerinin zammı, Çalışma Bakanlığı ile Memur-Sen arasında imzalanan 7. dönem toplu iş sözleşmesinde belirtilen artış oranına göre hesaplanıyor. Burada devlet memurları, yandaş sendikanın söz konusu sözleşmede attığı gol nedeniyle, altı aylık enflasyon oranının altında zam alma riskiyle karşı karşıya. Bağkur ve SGK emeklilerinin artışı ise en çok altı aylık enflasyon oranı kadar olacak.

En çok diyorum, çünkü kök ücretleri taban aylıklarının altında olan yüzbinlerce emeklinin maaşları enflasyon oranı kadar bile yükselmeyecek. Emekli maaşlarında artış kök ücrete yapılıyor ve halen taban aylığı 10 bin lira olsa da, pek çok emeklinin kök ücreti bu rakamın altında kalıyor. Yeni bir düzeltme yapılmazsa, ki gündemde görünmüyor, bu durumda olan yüzbinlerce emeklinin aylıklarındaki artış oranı sıfır ya da sıfıra yakın olacak.

Hale bakın. Yıllık enflasyonun yüzde 75’i devirerek son yirmi yılın en yüksek düzeyine ulaştığı sırada yüzbinlerce emekli yılı neredeyse zamsız geçiriyor. İçinde bulunduğumuz yılı, Erdoğan'ın seçimlerden hemen önce “emekliler yılı” olarak ilan ettiğini hatırlatırım.

Biz söyleyecek söz bulamıyoruz ama düzen siyasetçileri, halkımızın deyimiyle, maşallah kaşar gibi. Direksiyonun başına oturtulan Mehmet Şimşek durumu “aşırı ısınmadan ılımlı bir patikaya geçiş” olarak yorumluyor. Dalga geçer gibi. Erdoğan’a göre de işler yoluna girdi, yeter ki biraz daha sabretsin halkımız.

Hadi burası hükümet cephesi, ne diyecekler başka diye düşünebiliriz. Peki muhalefet? Orada da bir yumuşama, kaynaşma, koklaşma faaliyetidir gidiyor bir süredir. Bu halin son fotoğrafını, önceki gün CHP Genel Merkezi'nde el sıkışmaya doyamayan Erdoğan-Özel ikilisi verdi. Özel görüşmede emeklilerle ilgili taban aylığı ile çırak ve staj mağdurların durumunu aktarmış. Erdoğan da kendisine “emekliler yılı ilan ettik daha ne yapalım” demiş olsa gerek.

Maksat yumuşama olsun, emekliler Türkiye siyasetinde teferruat ibaret.

İmamoğlu da çok açık konuşuyor. Katıldığı bir TV programında ekonominin başındaki sömürgeci bakanın uyguladığı tedbirleri beğendiğini belirtip, yürüttüğü programı “itibarlı bir yolculuk gayreti” olarak övmekten çekinmedi.

Kısacası burası sermaye cephesi ve el birliğiyle halkın üstünde tepinmeyi sürdürüyorlar. En başta da emeklilerin üstünde.

Bu yaz tatil yapmak isteyen emeklilere bir aylığına KYK yurtlarında ucuz konaklama imkanı, PTT’nin kargolarında indirimli tarife, TCDD ana hat trenlerinde yüzde 10 iskonto...

Emekliler yılımız böyle. Yurtta beş yıldızlı tatil! 10 bin lira aylıkla hangi tatile çıkılabilecekse artık…

Ana muhalefet partisi ise emekli açılımını Ankara mitingiyle yaptı biliyorsunuz. Mitingin bir dinamizm yarattığı söylenemez, zira maksat o da değildi. Bir yandan uygulanan ekonomi programına ses etmeden, hatta ara ara İmamoğlu’nun yaptığı gibi destek vererek bir yandan da o programın ezip geçtiği emekçi kesimleri kucaklıyor görüntüsüyle işini yapan bir CHP var karşımızda. Saraçhane’deki öğretmen buluşması da Ankara’daki emekli mitingi de daha ertesi gün hiç olmamış gibi geçti gitti.

Emeklinin sorunları için ne iktidardan ne muhalefetten umutlanarak ulaşabileceği bir çözüm bulunmuyor. Özel’in mitingde açıkladığı uzun talepler listesi de CHP’nin patronlara rağmen taşıyabileceği bir liste değil. Zira sermaye sınıfı için mesele emeklinin alacağı aylığın artış oranından daha fazlası haline gelmiş durumda. Türkiye’de doğum oranlarındaki düşüşe karşı AKP’nin yaptığı çıkış bu iktidarın sadece gerici niteliğiyle ilgili değil. Türkiye burjuvazisi açısından ucuz ve genç işgücü, rekabet konusunda elini en fazla güçlendiren iki olgu. İlki ceplerindedir zira Türkiye’de asgari ücret epeydir ortalama ücrettir. Diğerinde ise patronlar başından beri karşı oldukları EYT düzenlemesiyle de sayısı artan ve “üretken olmayan nüfus” olarak adlandırdıkları emeklilerin yükünü taşımak istemediklerini her fırsatta dile getiriyorlar.

Bu nedenle emeklilerin sorunu emekli aylıklarının ne kadar olacağıyla sınırlı değerlendirilmemeli. Türkiye burjuvazisi teknoloji yatırımı açısından çok daha büyük oynamak istese de sanayisi hâlâ ölçek ekonomisine yaslanıyor ve bu genç ve ucuz işgücünü gerektiriyor.

Önümüzdeki yıllarda kapsamlı bir “üretken olmayan nüfustan kurtulma” planıyla hareket edilecek. Bunun sağlık sisteminden işgücü dağılımına, işsizlik planlamasından sosyal güvenliğe kadar önemli sonuçları olacak.

İçinde yaşadığımız düzen emekliliği bir maliyet sorunu olarak görüyor. Oysa emekliliğin bir emek, insan özgürlüğü ve eşitliği konusu olarak ele alınması mümkün. Bunun ileri örneklerini yaratan sosyalist ülkeler oldu. Toplumsal yaşama katılım kanallarının çeşitlendirilmesi, üretkenlik koşullarının yeniden belirlenmesiyle, bir taraftan üretim-hizmet süreçlerine katılımı diğer taraftan bakım ve rehabilitasyon hizmetlerinin devlet kapsamında güvenceye kavuşturulması o kadar mümkün ki. Oysa bu düzen emeklileri gömmeye hazırlanıyor. 

Seçimden seçime yakalanan fırsatların yetmediği ortada. Emeklilerin bir araya geleceği, dayanışma ve örgütlenme merkezlerine ihtiyaç var. Emekliler söz konusu olunca buna hayata tutunacak direnç merkezleri diyebiliriz. Türkiye Komünist Partisi’nin semt evlerini emeklilere açması bu niyetin ürünü. Mahalle mahalle emekli dayanışması için kolları sıvamanın tam vakti.