Ramazan’ın şansı bu sefer yaver gitmemiş mi diyeceğiz? Emeklilik çağında yerin yüzlerce metre altında çalışmak zorunda bırakılmak onun şansızlığı mı, kaderi mi, yoksa bu düzenin zalimliği mi?

Sadece bir madenci öldü diye sevinelim mi şimdi?

Sadece bir madenci öldü diye sevinelim mi şimdi?

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, “ilk ambulans dört dakikada madenin önüne ulaştı diye” duyurdu göçük meydana gelen Armutçuk işletmesinde yürüttükleri çalışmayı. Alkış beklemiş olmalı. Sayıştay raporlarında göçük riski paragraflarca yer almış ve üstüne yine bir ocakta göçük meydana gelmiş ne önemi var, ambulans dört dakikada olay yerine gelmiş işte.
 
Üstelik bu sefer günler de sürmedi kurtarma çalışmaları. Ocağın önünden saatlerce canlı yayın yapılmadı. Bölgeye gitmeye değecek kadar madenci ölmediğinden olsa gerek Erdoğan olay yerine uğramadı. Muhalefet partilerinin sözcüleri de olay yerinden dizi dizi demeç vermediler. Zonguldak Valisi akşamına kurtarma çalışmalarının tamamlandığını, ölen tek işçinin cenazesinin ertesi gün kaldırılacağını duyurdu. Şükretmeyi unutmadan…
 
Madencilerin onar onar, hatta yüzer yüzer ölümüne alıştırdılar bu toplumu. “İşin fıtratı böyle” diye sadece suçu örtmek için değil, toplumu alıştırmak için de söylendi. Şimdi de ölüm az oldu diye neredeyse insanların sevinmesini bekliyor bu iktidar.
 
Ne fark eder ki? Ha bir ha üç yüz bir kişi. Oysa her bir yaşam öyle değerli ki.
 
Artık maden ocaklarında meydana gelen her bir kazada ölümün olmaması ya da az olması şans faktörüne bağlı. Tedbirden değil, ucuz atlatmaktan yani.
 
Sonuncu göçük de böyle. Ocakta 280 madenci çalışıyor. Göçük ocağın görece küçük bir bölgesinde meydana geliyor. O bölgede şans eseri az sayıda işçi çalışıyor. O az sayıda işçinin kaçmaya şans eseri zamanı kalıyor. Sayıştay’ın raporu var, ocakta eksik işçi çalıştığı ve yeterli tahkimat yapılamadığı için göçük riski bulunuyor. Yani ocağın tümü şans eseri çökmüyor.
 
Bu düzende madencinin kömür çıkarmak için girdiği ocaktan çıkıp çıkmayacağının güvenlik tedbirlerine değil şansa bağlı olduğunu bir kez daha görmüş olduk. İşte Erdoğan’ın her seferinde “madencinin fıtratı” dediği şey tam olarak bu. Hayatta kalırsan şansın, kalamazsan kaderin böyle olduğundan.
 
Cenazesi dün kaldırıldı, Ramazan için de aynı şeyi söyleyecekler. “10 metre daha ön tarafta olsaydı…” Kader işte…
 
Nasıl bir kaderse bu. Emekliliği hak etmiş Ramazan. 6 yıl olmuş. Ama üç çocuğu olduğundan ve onlar daha eğitim çağında olduklarından çalışmaya devam etmek zorunda kalmış. Nasıl okutsun, büyütsün onları? 25 yılı aşkın süredir girdiği ocağa girmeye devam etmiş.
 
Ramazan’ın şansı bu sefer yaver gitmemiş mi diyeceğiz?

Emeklilik çağında yerin yüzlerce metre altında çalışmak zorunda bırakılmak onun şansızlığı mı, kaderi mi, yoksa bu düzenin zalimliği mi?
 
Hiçbir şey şans eseri değil. Bile isteye cinayet işliyor bu düzen.
 
Ermenek’i hatırlıyor musunuz? Hani şu madencilerin öğle yemeklerini ocağın içinde yemek zorunda bırakıldığı, sonra da yemek yerken duvarların patlayıp içeriye binlerce ton suyun dolduğu maden ocağını. 18 işçinin içeriyi basan suda boğularak can verdiği madenin meğerse yanında daha önceden işletilip kapatılmış bir başka maden olduğu, oranın içinin yıllarca suyla dolduğu, ne madeni işleten arsız patronun ne de ona ruhsat veren devlet kurumunun bunların hiçbirinden haberinin olmadığı ortaya çıkmıştı.
 
Soma’da ölen 301 madencinin başına gelen çok mu farklıydı? Bakanlığın öve öve bitiremediği, en güvenli maden ilan edip ödüllere boğduğu bu özel sektöre ait ocakta ölenlerin aileleri, tek bir tutuklunun kalmadığı davadan sonra hala adalet arıyor.
 
Son göçüğün yaşandığı bölgede, bir başka kömür ocağında 43 işçinin ölümünün üstünden daha bir yıl bile geçmedi. Bu maden için de havalandırmanın yetersiz, ani gaz degajı ve grizu patlama riski uyarılarının bulunduğu denetim raporları vardı.
 
Binlerce işçi can verdi maden ocaklarında. Tedbirsizlikten, arsızlıktan, liyakatsiz yöneticilerden ama en çok da piyasacı kafanın her şeyin önüne geçmesinden.
 
Şimdi bu son göçükte sadece Ramazan öldüğü için şanslı mı sayalım kendimizi?
 
Daha fazlası olmadı, ucuz atlatıldı diye sevinelim mi?
 
Kömür çıkarmak için yerin yüzlerce metre altına yolladığı yurttaşını yerin üstüne sağ salim çıkaramayan devlet olmaz! Devlet kendi kurumunda yeterli tedbiri alamıyorsa özel sektör hiç almaz.
 
İşçilere karşı işlenen suçlar öyle büyük ve öyle çok ki. Kaydını tutuyoruz. Ölülerimizi saymak için değil. Hem işlenen suçların hesabı sorulabilsin, hem de kuracağımız düzende tek bir madencinin ayağına taş değmesin diye.