Uğur Uluocak'ı anarken: 'Bir çırpıda geçmiş yirmi bir yıl…'

"Söyleriz güleriz
Susarız ağlarız
Kavrulur
Yanarız..."

Tunç Tatoğlu

Türkiye'nin yetiştirdiği en başarılı sporculardan olan Uğur Uluocak'ı kaybedeli 21 yıl oldu. Uluocak sadece sporcu olarak başardıklarıyla değil, hayattaki duruşu, seçtiği taraf, verdiği mücadeleyle de hiç unutulmadı. 

2 Temmuz 2003'te Kırgızistan'da Alarça dağında bir tırmanış sırasında tutunduğu kaya kopmuş, binlerce metreden düşen Uğur Uluocak yaşamını yitirmişti. 

Öldüğünde yine Kırgızistan'daki Lenin tepesine tırmanmış iki Türk dağcıdan birisiydi. 8000 metrelik Cho Oyo zirvesine tek başına tırmanmıştı, bu bir Türk dağcının başardığı en yüksek solo tırmanış olmuştu.

Uğur'un ölümünden bu yana her yıl dostu, yoldaşı, arkadaşı, kardeşi Tunç Tatoğlu ona mektuplar yazıyordu.

Tatoğlu'nun bu yıl Uluocak için yazdığı şiiri soL okurlarıyla paylaşıyoruz.

Dostum,
Bir çırpıda geçmiş yirmi bir yıl…
Güzel yıllarımız geçti birlikte
Zor diye bir şey yoktu
Yapılması gereken vardı
Heyecanlı zamanlardı
En soğuk bakışlarımızda eriyen
Korkusuz değildik
Cesaretliydik
Zaman önemliydi
Tembellik haksızlıktı…
Sana son kez yazıyorum kardeşim
Kapıyı açtın
Ölüm uzak yıldızlar gibiydi
Kaydın gittin
Tanju geldi ardından
Kardeşini kucağına verdik geçenlerde
Gözünde hep çocuk olan Ufuk’u…
Neyse
Seçimlerde çok uğraştı yoldaşlar
Defne olacak gibiydi
Olmadı
Bilirsin mahallenin delisiydik
Şimdi gediklisi olduk
Haklı çıkmanın
Doğruyu söylemenin
Yalnız kalmanın
Yoruculuğunu anlatamam
Sabaha kadar pelura bildiri basmaktan beter
Solda bir günah kadar sevilmiyoruz
Muhafazakar halkımız el üstünde tutuyor
Tanısan seversin diyoruz
Tanıyan seviyor
Yok seni kastetmiyorum
Seni tanıyanın sevmesi için zamana ihtiyaç olurdu
Gözlerinin badem gibi olduğunu ben uydurdum
Neyse 
Büyük bir hüzün var herkeste
Büyük bir umut var Parti’de
Umudu hüzne teslim etmemek için uğraşıyoruz
Hüzün kolay
İçmesi de şarkısı da güzel
Umut zor
Yaşamak da
Umutsuz yaşanmıyor
Neyse
Gittiğinden beri dostum
Boşluğunla dertleşiyorum bazen
Salaklıklarımıza gülecek kimse de yok
Sadece biz bize gülebiliriz
Başkasına izin yok
Egoysa baba gibi ego
Kibirse en belalısından
Altmış yaş bir işe yarasın bari
Dokunulmazlığımızı ilan ediyorum gari
Neyse
Şaka bir yana
Seni son sayıklamalarımla bıktırmayacağım
Son mektubum kardeşim
Yakınına taşındım söylemiştim
Uğruyorum arada
Gelirim gerisini yüz yüzeyken konuşuruz
Söyleriz güleriz
Susarız ağlarız
Yarın 2 Temmuz
Canımız acır
Kavrulur
Yanarız...

Yarım kalan tırmanış ve bitmeyen bir yoldaşlık öyküsü

Uğur Uluocak, her biri sonuna dek hakkedilmiş, emekle kazanılmış pek çok kimliği bir arada taşıdı.

Saint Joseph Lisesi ve ardından İTÜ Makine Mühendisliği bölümünde aldığı lisans eğitimini takiben İÜ. İktisat Fak. Uluslararası İlişkiler bölümünde spor sosyolojisi üzerine yüksek lisans yapmış ve daha sonra da Marmara Üniversitesi Fransızca Kamu Yönetimi Bölümü’nde dokuz yıl boyunca araştırma görevlisi olarak çalışmıştır.  İyi derecede Fransızca, İngilizce ve İtalyanca, başlangıç düzeyinde İspanyolca ve Rusça dillerini biliyordu. Lise yıllarında başlayan sporculuk yaşamında iki yıl sualtına dalmış, dört yıl kürek çekerek Türkiye şampiyonlukları ve bölge birincilikleri elde etmiş, sekiz yıl atletizmde müsabık düzeyde uzun mesafe koşmuş, bisiklet sporunda dereceler yapmış ve 1984 yılından vefat ettiği güne kadar da serbest tırmanma/teknik kaya tırmanışı/buz tırmanışı ve yüksek irtifa dağcılığını sürdürmüştür. İTÜ Dağcılık Kulübü’nde kurucu hocalık yapmıştır ve deneyimli bir arama-kurtarma eğitimcisidir.  

Atlas Dergisi ilk yayınlanmaya başladığı yıllarda Uğur’un yüksek irtifa tırmanışlarının hikayelerini kendi kaleminden ve objektifinden aktarmak şansını değerlendirmiş ve özgün bir okur kitlesi kazanmıştır. Daha sonra dergi yönetimi kendisini bünyesine dahil etmek istemiştir. Bu teklif üzerine üniversitedeki görevinden ayrılıp 1999 yılında ‘Ekspedisyon Koordinatörü’ olarak Atlas’a geçmiş, yanı sıra dağlara gitmeye devam etmiştir. Ta ki, ölümünden bir yıl kadar evvel dergi yönetiminin kendisine getirdiği teklife kadar. 

Sigortalı kadrosundan feragat etmesi istenmişti Uğur’dan. Ücreti değişmeyecekti ancak telif ödemesi olarak alacaktı ve dergideki görevlerini sürdürecekti. Hukuk diliyle ‘muvazaalı istihdam’ demekti bu ve esasen teklif edilmesi suçtu. En yakın çalışma arkadaşlarınca dile getirilmiş olması bu gerçeği ortadan kaldırmıyor, aksine üzüntüsünü katmerliyordu. Bir iş hukuku avukatıyla görüştü ve bu emrivaki karşısında ne yapması gerektiğini öğrendi. Israrcı talep devam etti ve sonunda Uğur kadrosundan yani iş güvencesinden vazgeçmek zorunda bırakıldı. 

Uluocak'ın ölümünden önce başlattığı bir hukuk mücadelesi onun adına yürütüldü ve sonunda kazanıldı.

(Hayat arkadaşı Handan Türkeli)