Son yazısını “örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez” diyerek bitiren Kadir Sev “Parti”ydi, Partisi TKP de Kadir Sev oldu. Okurlarının deyişiyle “aydınlatan, zihni diri tutan bir fener” gibiydi.

Kadir Sev ve “İslam devletine doğru”

Kırkaltı yıllık meslektaşı, can dostu, yoldaşı yaşama veda edince eli ayağı kırılıyor insanın, beyni gölgeleniyor, birçok şeyi eksik yaşıyor. 

Kurumları, kuralları, karar ve raporları, iş ve işlemleri didik didik ederek, Marksist/Leninist analizi en yalın biçimiyle anlatan bir araştırmacı yazardı Sevgili Kadir. Sıradan gibi gözüken bir mevzuatı, kararı, raporu ya da maddelerini sınıfsal okumayla önümüze koydu hep.

Kadir Sev soL için yalnızca köşe yazarı değil, titizliği, çalışkanlığı, araştırma inceliğiyle önemli bir haberci, görüş ve analizci oldu. Okurlarımızı Kadir Sev’siz bırakmama savı ağır yükümlülük altına soksa da O’nun bizi bırakmayacağını bilmek, O’nunla yürümeye devam etmek yükümlülüğümüzü yerine getirmenin güvencesi olacak.

“Çelebi”ydi, yazdıkları ve yaptıklarıyla güven verdi Kadir. Savaşım ve devrim insanıydı. Behice Boran’lı Türkiye İşçi Partisinde başlayan yoldaşlığımızda “Gelenek” yayın yaşamına başladığında ikimiz de umutla sarılmıştık Dergiye. Uzun kamu görevinde, emeklilikten sonra Türkiye Komünist Partisinde, soL’da, Sosyalistlerin Meclisinde, Sol Cephede, Dayanışma Meclisi ve Türkiye Halk Temsilciler Meclisinde devrimci ahlak ve Partili Yaşam disipliniyle sürdü yaşamı ve çalışmaları.  

Anlatımlarını, laiklik ve/veya gericilikle sınırlı tutmadan sınıfsal bakışla yaptı hep.   

Çalışmalarının ağırlıklı bölümünü ayırdığı aydınlanma ve laiklik karşıtlığını, dinselliği net anlatan yazılarından biridir “İslam devletine doğru”. 1

“Cumhuriyetin ilk yıllarında bilim ve aydınlanmanın toplumda kök salması amacıyla kurulan kurumlar, günümüzde laikliğin ortadan kaldırılmasına hizmet edecek bir anlayışla yeniden yapılandırılmıştır. Yaşamın her alanı gericiliğin ağlarıyla sarılmıştır.” derken emekçilerin dinselliğe bağımlı duruma getirilmesiyle sömürünün daha kolay ve engelsiz sürdürüleceğini hep vurguladı.   

“Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) mezhep, tarikat ve cemaat gibi yapıların egemen konumunun ortadan kaldırılması amacıyla kurulmuş”tu. Anayasa’nın 136. maddesinde DİB’ninlaiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşüncelerin dışında kalarak, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir” yazılıydı ama başkanlık görevlerini, önceki başkanlarından birinin deyişiyle; “‘Bizim Hanefi Mezhebi’ yorumuyla sürdürmekte”ydi. Sürdürmeye devam ediyor. 

Kuran kurslarında, camilerde süren gençlik kolları çalışmalarında, değerler eğitimi çalışmalarında, ÇEDES gibi projelerde, müfredat hazırlıklarında DİB ile Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ortak çalıştı. Bu ortaklığa tarikat ve cemaatler ile dernek ve vakıflar, şirketler ve üniversiteler katıldı. Medyada da güçlü oldular.

Siyasetin, devletin, hukukun her alanına, sağlık ve eğitime, ceza ve tutukevlerine, sendikal haklara, çalışma yaşamına, aileye el attılar, fetvalar verdiler. Günlük yaşamın her alanında bireysel ve toplumsal yaşam tarzına egemenlik kurmaya kalkıştılar, günlük ilişkilerde dili dahi dinselleştirdiler. İşçi cinayetlerini, afetleri, yıkımları dinsele, kadere bağladılar; “şükür” ve “dua”ya sığındırdılar. 

Yağ lekesi gibi yayıldılar siyasetin, devletin ve toplumun içine, yayılmaya devam ediyorlar.  “Türkiye Diyanet Vakfı (TDV) Diyanet İşleri Başkanlığının ayrılmaz bir parçası” oldu. 

2016 yılında bütçeden verilen kaynaklarla kurulan ve her yıl genel bütçeden ödenek aktarılan Türkiye Maarif Vakfına (TMV) “FETÖ’nün olduğu söylenen yurt dışındaki okul, yurt ve sosyal tesisler” devredildi. Kadir’in saptamalarına göre bulundukları ülkelerde misyoner işlevi gören bu kurumların yaptığı işler, bağış ve bütçe desteğiyle “kotarılacak gibi değil”.  TMV “bilemediğimiz kaynaklardan besleniyor olabilir”. 

“Dinci vakıf ve dernekler aracılığıyla, hurafelerin toplumun kılcal damarlarına değin etki edebileceği bir ortam oluşturul”du.  Bunların “gözde olanlarına milyarlarca lira değerinde kamu taşınmazları verilmekte; vergiden bağışık tutulmakta; izin almaksızın bağış toplamak ve dağıtmak gibi ayrıcalıklar tanınmakta”.   

“Yoğun biçimde taciz-tecavüz olayları olduğu bilinmekte ancak çoğu gizlendiği için gerçek boyutu ortaya çıkarılamamakta. Basına yansıyabilenler ise unutturulmakta. Unutturulmasında benzer vakıf ve derneklerin bir çatı örgütü altında (Gönüllü Teşekküller Vakfı) toplanmasının payı çok”. 

“Milli Eğitim Şûrası, “din şûrası”na dönüştü. Gerici, aydınlanma karşıtı uygulamaların hepsinde bu kurulun kararlarının katkısı ya da izi bulunmakta. Eğitim Birliği Yasası, eğitimde birliği sağlayabilecek özelliğini çoktan yitirdi”.

“Din dersleri ‘din kültürü ve ahlak öğretimi’ adı altında her tür ve derecedeki okulda verilmekte. Seçmeli görünümü altında çoğu okulda İHL müfredatı dayatılmakta. Anayasa Mahkemesi de verdiği kararlarla, laikliğin içini boşaltmakta, hukuk alanında kazınmasına katkı vermekte”. 

“Anayasanın 2018 yılında yürürlüğe girmesiyle, her kurum gibi DİB de Cumhurbaşkanlığına bağlandı” ve daha güçlendi. Hem ulusal hem de uluslararası alanda “cami dışı din hizmetlerinin önü açıldı”. Ve “kamu/özel ne kadar kurum-kuruluş varsa hepsi paydaş ya da ortak” ilan edildi. DİB’nin “görev ve yetkileri yaşamın her alanını kapsayacak biçimde genişletildi ama yine de yasasına sığamıyor, kendine yeni görevler icat ediyor”.

Sermayesi sürekli artırılan “Dini Yayınlar Döner Sermaye İşletmesine Said-i Nursi kitaplarını yayımlama tekeli verildi.” “Diyanet Yayınları, MEB Eğitim Bilişim Ağı (EBA) kapsamına alındı.” MEB, İmam-Hatip liseleri (İHL) Bakanlığı gibi çalışıyor. “Dünyayı dinsel inançlar doğrultusunda algılayan her meslekten insan yetiştirilmeye çalışılıyor. Eğitim programları bu amacı karşılayacak anlayışla hazırlanıyor.”

Bütçesi, kaynakları ve kadroları sürekli büyüyen DİB’nin yan kuruluşu gibi çalışan bir de “Türkiye Diyanet vakfı (TDV)” var.

Anayasasında “laik” yazan devlet, Sevgili Kadir’in deyişiyle dünya-ahiret dengesi kurabilen” suskun bireyler yetiştirmekle meşgul. Bireysel ve itaatkâr emekçilerle sömürü daha kolay. Bu konuda sessiz kalınamaz, kalındıkça sömürü kanıksatılır. 

Son yazısını “örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez” diyerek bitiren Kadir Sev “Parti”ydi, Partisi TKP de Kadir Sev oldu. Okurlarının deyişiyle “aydınlatan, zihni diri tutan bir fener” gibiydi. Devrimci yüreği her yerde her zaman çarpacak.