Hafıza-i beşer nisyan ile malûldür

Yarım yüzyılı aşkın bir süre önce rahmetli Adnan Menderes başlıktaki tümceyi, “CHP” sini eleştirirken sık sık yinelerdi. Neydi anlamı: İnsanın belleği unutma özürlüdür. Günümüzde buna “Balık hafızası” diyorlar. Eskiden “Ateh” ya da “Bunama” derlerdi. Kuşkusuz yaşlılık kişilere bir çok şeyi unutturur. Bugünün önde gelen hastalığı “Alzheimer” bir çoğumuzun başına gelebilir. Ama gençlerin, orta yaşlıların, nice konularda fütürsuzca akıl veren yazarların, hele siyasete soyunanların unutkanlığı tarihsel cahillik haline getirmesine şaşmak gerekir. Ne yazık ki bugün ülkemizde “ bunaklık” bir nevi geçer akçe oldu. Aziz Nesin usta halkımızın çoğunluğunu aptal olmakla suçlarken kastettiği de sanırım bu genlerimize işlemiş bunama hastalığıydı.

Yukardaki satırları şu günlerde başlıca tartışma konumuz olan “Anayasa” değişikliğine ilişkin yazdım. Çünkü değişiklik önerileri, bu önerilerin içerdiği varsayılan tuzaklar didik didik edilirken geçmiş deneyleri, olayları hiç aklımıza getirmiyoruz. Örneğin söz konusu değişiklik önerilerini yapanlar, çok değil, yakın bir gelecekte bunların aleyhlerine sonuçlara “vesile” olacağını düşünmüyor bile.

Birkaç örnekle açıklayalım. 1949’ da seçim kanunu oluşturulurken CHP, DP’nin “nısbi seçim” yöntemi önerisini reddetmişti. 14 Mayıs 1950 seçiminde genel oyun % 47 sini almasına karşın kendi önerisi olan olan çoğuniuk sistemine yenik düşmüş, sadece 60 dolayında milletvekili çıkarabilmişti. Aynı şekilde Turgut Özal’ da her seçimde, seçim yasasına yeni yöntemler ilave etmesine karşı partisinin yenilgisine engel olamamıştı. Referandum yenilgisi de cabası. İsmet İnönü’ nün ünlü (ve de çok doğru) artık oyların da değerlendirilmesini içeren değişikliği TİP ve Adalet Partisine yaramıştı, “kendi kuyusunu kazma” aymazlığı Siyasette hırslı politikacıların her zaman başvurduğu bir kurnazlık gösterisidir. İşe yaradığı görülmemiştir.

Balık hafıza bazen doğru düşünme ve değerlendirme yeteğini de köreltir.Sızan haberlere göre yeni “ Anayasa Paketinde” 1982 Anayasasının 12 Eylül Darbesi döneminin tüm kurumlarını, işlemlerini koruyan geçici 15. Maddenin iptali de yer alıyormuş. Bunun üzerine TV’ ler o günün cuntasının görüntüleri ile doldu. Hukukçular ekranlarda, yazılı basında uzun uzun tartıştılar. Zaman aşımı var mı yok mu…… Bu tartışmaları seyrederken gülmemi zor tuttum. Kuklaları, ne yaptıklarının farkında olmayanları, maşaları tartışmanın ne anlamı vardı? CİA ‘yı, ABD Başkanı Carter’ı, ve de Neo-liberal misyoner Turgut Özal’ı Kontrgerilla denilen hayalet örgütü, yerli ve yabancı sermaye ittifakını, MESS’ i, TÜSİAD’ ı gündeme getirmezsen ve onları açtığı yolu taviz vermeden izleyenlerin fiillerini irdelemezsen o dönemi nasıl aydınlatabilirsin?

1980’li yıllarda SODEP ve SHP’ de politika yapmağa çalışırken o dönemin tek adamı olan T. Özal’ın her an bir konuyu ortaya atarak gündemi belirlemesine hem şaşardık, hem de kızardık. Çoğu kez ortaya atılan gündemi safca tartışır, demeç verir, üzerinde kalem oynatırdık, oysa bu gündem değiştirmelerin gerçek eylemi, amacı gizleme için yapılan bir çeşit sisleme olduğunu uzun süre sonra farkına varabildik.Özal’ın cenazesi Fatih camisinden yüzbinler tarafından “ilk Müslüman Cumhurbaşkanı” nidalarıyla, tekbirlerle kaldırılırken aydık, gerisini biliyorsunuz.

Benim yeni yetmeliğim döneminde “Zati Sungur” diye ünlü bir “illüzyonist” vardı. Houdini vb. gibi olmasa da hayli usta biriydi. Azak Sinemasının ( Beyazıt ) bahçe bölümünde yazın gösteriler yapardı. Hayretle izlerdik, gördüğümüz “sihirbaz” lıkların nasıl yapıldığını merak eder, kendi aramızda tartışırdık. Günümüzde CİA, MOSSAD vb. İstihbarat örgütlerinin uygulamaları karşısında Zati Sungur, Houdini vb. gibileri bebek kalır. Hele gündem değiştirmede onların üstüne kimse çıkamaz. 1970-2010 arasındaki kırk yıl süresince bu gerçeği bittecrübe öğrendik. Öğrendikte ne oldu? O sanal oyunların, gündemlerin peşine, boğaz akıntısına kapılırcasına kapıldık gidiyoruz. Hele genç kuşaklar bu bağlamda akıntının Sarayburnu’ndaki burgacın da şaşkın dönüp, çırpınıyorlar.

Başta sözünü ettiğim “ unutma özürlülüğü “ artık tam bir bunaklığa dönüşmüş durumda. Bu durum Ahmet Haşim’ in pek ünlü dizesini hatırlatıyor: “Melali anlamayan bir nesle aşina değilim”. Kuşkusuz dizede yer alan “melali” içine düşülen bunaklığı fark etmeme biçiminde değerlendiriyorum.

Gelde bu koşullarda bundan 90 yıl önce 1. Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan ve de Meclisin son demlerinde kabul edilen, bir yıl sonrada uygulamadan kaldırılan, Abdülkadir Kemali Beyin “Masumiyeti şahsiye” yasasını bu günlerde anma.