Diplomatik Garabet

Emniyet Teşkilatı'nın üst düzey yöneticilerinden birinin, Eskişehir Emniyet Müdürün Hanefi Avcı’nın yazdığı kitap ülke genelinde geniş bir tartışma ortamı yarattı. Avcı kitabında, şu anda ABD’nin Pennsilvanya eyaletinde, geniş araziye sahip bir malikânede oturan Fettullah Gülen cemaatinin devlet örgütünde, özellikle emniyette etkin bir konuma gelişini ayrıntılarıyla ele alıyor. Bilinenleri bir kez daha derinlemesine sergiliyor.

Gülen tarikatının, özellikle son on yıl içerisindeki etkinliği gözlerden uzak değildi. Bilhassa “özel yetkili” savcılar aracılığıyla muhalif aydınların, silahlı kuvvetlere mensup kişilerin nasıl uzun süre tutuklu yargılandıkları ortadaydı. Gazetelerde, dergilerde “F tipi” diye yazılıp, çiziliyordu. Deniz Baykal’la ilgili kaset ortaya çıktığında, kendisi “Pensilvanya ile görüştüm, kaset oradan kaynaklanmıyor” bile diyebilmişti.

Tarikat kendisini “hoşgörü” merkezi olarak nitelemektedir. Bu bağlamda Ecevit de dâhil olmak üzere birçok aydına ödüller vermiştir. Ne var ki bu görüntünün arkasında, Türkiye’yi, Başbakan’ın son günlerde sık sık dile getirdiği gibi (kuşkusuz Tayyip Bey başkalarını kastediyor), “yeniden şekillendirmek” istediği çok açık.

Gülen tarikatını, Hristiyan âleminin ünlü “Opus Dei” örgütü ile özdeşleştirmek mümkün. Işık evleri ile başlayan eğitim faaliyetleri, bugün dünyanın pek çok ülkesine yayılmış okullarıyla devam ediyor. Abonelere (milyona yakın) dağıtılan gazetesi, televizyon ve radyoları mevcut. TRT gibi özerk bir devlet yayın organı, sabah yedideki gazete manşetlerine yönelik programına onun gazetesi “Zaman”la başlıyor. Bu gazetenin yanı sıra yandaş birçok yayın kuruluşu da mevcut. Avcı’nın son kitabı nedeniyle en sert eleştirileri bu gazetelerde görüyoruz.

Bu yazdıklarım sizler tarafından bilinen gerçekler. Ne var ki bu tarikatla ilgili açık bir diplomatik garabet, hatta skandal gözlerden saklanıyor, şöyle ki, “Said-i Nursi”nin düşünce felsefesini benimseyen bu tarikat yabancı bir ülkede konuşlanmış, o ülkenin kendisine tanıdığı olanaklarla (siyasi, ekonomik vb) etkinliğini yürütüyor. Bunu da gizlemiyor. Cumhuriyet’in yerleşik yapısını tahrip etmek bağlamında elinden gelen her şeyi yapıyor. Sözün özü Türkiye aleyhine çalışıyor.

Bir yabancı ülkede yerleşmiş bir örgütün ülkemizin aleyhine faaliyet gösterdiği böylesine açık bir şekilde belliyken, iktidar bunu o ülke nezdinde protesto etmiyor, iç işlerimize ne hakla karışıyorsunuz diyemiyor. ABD aleyhine etkinlik gösteren bir örgütün Türkiye’de konuşlanmasına acaba bu ülke izin verir mi, sessiz kalır mı? Bu sorunun yanıtı kuşkusuz ki hayır’dır. Ne var ki Türkiye sessiz kaldığı gibi, ABD’nin şehir temsilcileri adıyla bürolar açmasına da göz yumuyor.

Birçok “espiyonaj” romanında, filminde tanık olduğumuz bir gerçek vardır. Yabancı ülkeler kendi gizli servis ajanlarını “kültür ataşesi” vb. gibi nitelemelerle resmi temsilciliklerine yerleştirirler. ABD’nin ünlü örgütü CIA istihbarat teşkilatlarının en ustasıdır. Yani kent temsilciliklerinin ucu bu noktaya kadar uzanabilir. Unutmayalım ki önemsiz gibi görünen bir bilgi bile birçok açıdan kullanılabilir.

Şu günlerde unuttuğumuz, 1960’lı yılların gündeminde yer alan bir hareketi anımsayalım. Soğuk savaşın devam ettiği o dönemde ABD hükümeti “barış gönüllüleri” adıyla nitelenen bir programı yaşama geçirdi. Üniversite mezunu genç Amerikalılar “Barış gönüllüsü” olarak dünyanın birçok ülkesine gönderildiler. Bunlardan bir kısmı da Türkiye’ye geldi. Hemen hemen tamamı Güneydoğu illerine, köylere gitti. Orada bir yandan köylülere destek olmaya, bir yandan da bilgi toplamaya başladılar. Bu program kısa sürede terk edildi, fakat istenilen bilgiler toplanmıştı. Günümüzde artık istihbarat için böyle aldatıcı yollar kullanılmıyor. Her şey “açık”, tabii anlayana.

Bir yerde merkezi ABD’de, CIA’nin açık desteği ile konuşlanmış bir örgüt, ülkenin en küçük yerleşim yerine kadar uzanmış. Diğer yandan şehir temsilcilikleriyle Kayseri, Konya vb. gibi kentlere uzanan ABD kökenli şehir temsilcileri ve bütün bunlara aldırmayan, bir siyasal erk. Gerçekten çok garip. Atilla İlhan’ın çok sevdiği deyimle “bu işin içinde bir iş var”.