Susturucu

İlkokul yıllarında alıştırdılar. Baytekin, Kızılmaske, Tarzan vb gibi her şeye muktedir kahramanların üstün yaratıkların insanların ve toplumların tek kurtarıcısı olduklarını “Batının en hızlı silah çeken” “Kanun Benim” diyen kovboylarını çığlık atarak alkışlardık. Daha sonraları sahneyi “Superman”, “Örümcek Adam” aldı. “Güç Bende” diyen He-Man ortaya çıktı. Bunların resimleriyle dolu tişörtleri kentlerin en ücra köşelerindeki çocuklara kadar ulaştı. Gençler, yaşlı başlı kişiler İngilizce sloganlarla süslenmiş kazakları, gömlekleri giyer oldu. Derken “Terminatör” kötülerin işini bitirmeye başladı, şimdi de Kaliforniya’nın valisi olarak gündemde. Hepsinin tek amacı vardı. “Toplumların geleceği kollektif dayanışmanın getireceği eşitlik, özgürlük ve barışta değildir. İnsanlar da güdülmek ister, güçlü bir çobana, süper yetenekli bir öndere ihtiyaçları vardır. İnsanlığın tarihini bu üstün insanlar yazdı.

Birkaç gün önce (sanırım geçen Perşembe) Turhan Selçuk’un “Cumhuriyet”te yayınlanan bir karikatürü yukarıda yansıttığım egemen yaklaşımı anımsattı. Selçuk’un çizgileri ustacaydı, şunu yansıtıyordu: kafatasından çıkartılmış bir beyin ve ona nişan alan susturucu takılmış bir tabanca… Günümüzün egemen düzeni “Küresel Kapitalizm”i bundan daha açık betimleyen bir ifade olamaz. Resim her şeyi koyuyor ortaya. Artık hepimizin beyni , en küçük yaştan, en ihtiyarına kadar ateş altında susturulmuş. Böyle bir dünyanın Nazi Almanya’sının pek yerilen “Toplama Kampları”ndan farkı var mı. Beyinlerimiz susturulmuş, alış-veriş merkezleri, erotizmi cıvıklaşmış magazin haberleri, susturucu takılmış, koşullandırılmış diziler ve de tek sesli “Anchor”menlerin düzmece yorumlarıyla dolu ajanslar.

Elli dokuz yıl önce yitirdiğim babamın bir sözü kulaklarımda çınlıyor: “Cennette, cehennem de bu dünyadadır. İkisini de yaratmak insanların elindedir”. Hak veriyorum ona. Bilemem Dante’nin cehennemi gerçek midir. Gören var mıdır? Ama yaşadığımız şu günlerin anlatılan o cehennemden daha kötü olduğuna inanıyorum.

Aç gözlü, doymayan bir para kazanma hırsını kamçılayan Neo-liberal öğreti bu cehennemin ateşini daha da harlandırdı. Türev, köpük ne derseniz deyin yaratılan likidite sistemi sarstı. Tedbirlerin özünde yeni fonlarını devreye nasıl sokarız sıkıntısı vardı. Artan işsizliği, fabrikaların duran çarklarını, yeni üretim alanları açmayı düşünmediler. Açlar, yoksullar, çaresizler ordusu geometrik bir dizi gibi büyüdü. Bunun yanı sıra İMKB’da dahil olmak üzere fonlar (içerikleri her zaman meçhul) piyasa da kapış kapış. Düşen faizlerden ümidi kırılan fonlara koşuyor. Neo-liberal öğretinin vardığı son nokta bu. “Daha fazla işsizlik, daha fazla eşitsizlik, daha fazla aç ve yoksul”. Buna karşın sermayedarın cebi doldukça, serveti arttıkça artıyor.

Yalnız Türkiye’de değil tüm dünyada kavramlar hızla alt üst oluyor. Küresel kapitalist düzen adım adım faşizme doğru evriliyor. Kapitalizmin kendine özgü değerleri de ayaklar altında. “Demokrasi” olarak nitelenen düzenin tüm payandaları yıkılmış durumda. Türkiye’de birebir yaşadığımız örnekler bu “başı boş”, “pervasız” gidişin en yakın örnekleri.

- Tarih bilmeden “Yeni Osmanlı”ya soyunmak sıradan bir sirkteki herkesin güldüğü palyaçoya benzemeyi istemekle eşdeğerdir. Yabancıların, emperyalist düşünce erlerinin yazdıklarını değil, o pek özendiğimiz gerçek “Yeni Osmanlı” aydınlarını okuyun: Namık Kemal, Ziya Paşa, Şinâsi, Ebüzziya Tevfik, Ahmet Mithat, Ahmet Rasim ve daha nicelerinin makalelerini, yapıtlarını hatmedin. Unutmayın öğündüğünüz Osmanlı bir yarı sömürgeydi. Çin’le aynı şekilde niteleniyordu. Osmanlı fukaraydı, Anadolu insanı bir lokma, bir hırkaya muhtaç haldeydi. Tarımı, sanayi tesisleri yoktu. Biraz çaba gösterin, bırakın Türk yazarlarını, Anadolu’yu adım adım dolaşan, okullar açan misyonerlerin raporlarını, bir zahmet(her zaman imkânınız var) Londra’da “British Museum” kitaplığındaki “İngiliz Konsolosluk” raporlarına el atın.

- Barış kavramı artık değişti. Picasso’nun o beyaz güvercinli insancıl barışı geçmişte kaldı.Barış, elinde nükleer silahları ile her insanı, her ulusu ürküten ABD’nin çizdiği sınırlar içinde tanımlanmaktadır: Pax-Americana. Nobelciler bile onun önünde saygıyla eğildiler, ödülü lâyığına Obama’ya verdiler.

- Hukuk sisteminin ana çizgilerini egemen sınıf belirler. Buna itiraz etmek abesle uğraşmaktır. Ne var ki adaletin tesellisinde eşitlik duygusu zedelenmemelidir. Son iki üç yıl içersinde Türkiye’de sözünü ettiğimiz eşitlik duygusu açık bir biçimde zedelenmiştir. Hukuk’ta, yasa maddelerinin yorumunda çok değişik düşüncelere, yaklaşımlara sık rastlanmaktadır. Bu durum göz önünde tutulduğunda bile Ergenekon Davasının gerek sorgulama, arama sürecinde, gerekse delillerin yetersizliği, mahkeme usullerine uyulmamsı yönünden eşitlik, hakkaniyet unsurlarının göz ardı edildiği çok açıktır. Kandil ve Hakurk’dan gelen PKK’lıların Habur kapısındaki “Seyyar mahkeme”de, serbest bırakılmaları da bu bağlamda çok tartışıldı.

Beynimize yönelik, her an ateş açmaya hazır “susturucu” takılmış tabanca Küresel Kapitalist düzenin tüm dünya halklarına, emekçilerine yönelik bir tehdittir. Geleceğin habercisidir. Hepimizi zor günler bekliyor. Kötümser miyim? Değilim ama “Cehennemi” de görmemezlik edemiyorum. Önümüzdeki her gün daha yoğun sorunlarla dolu olacak. Karşımızdaki şeytan Faust’taki Mefisto’ya taş çıkartır. Bilelim ve yarınlarımızı, cennetimizi tüm dünya emekçileri, yoksulları, açlarıyla el ele bir oya gibi işleyelim. Başka bir umarımız yok! Susturucu beynimize dayansa da susmayacağız.