Sırça Köşk

Bu çok masalı süsleyen bir yapıdır. “Sırça Köşk”. Parlak, ışıltılı, camdan bir öykü köşküdür. Ne var ki aynı zamanda ufak bir darbeyle yıkılabilecek niteliktedir. O nedenle bu köşkte oturanlara “pek güvenme birden altında kalırsın” anlamından ihtarlar yapılır. Bu masal köşkleri “plaza”lara, görkemli “İş merkezleri”ne dönüştü, gerçekleşti. Fakat bu yeni konumları yıkılmalarına mani değil. Günümüzün Türkiye’sinde öve öve bitirilemeyen ekonominin görünümü böyle halkın dirlik ve düzenlik mücadelesi de içler acısı. Medyanın üçüncü sayfaları, bazen öne çıkan manşetleri bu yürek burkan acıyı yansıtıyor. Fethiye’de katlanan dershane borcundan hapis yatan annenin durumuna neden olduğu için intihar eden oğlunun trajik olayı yürekleri dağlayan küçük bir örnek. Bu örnek bile ülkenin içinde çırpındığı acımasızlığı, hunharlığı hatta utanılacak bir çıkarcılığı sergileyebiliyor. Şöyle ki eğitimin metalaşması, fukaralık, gelecekten kesilen umut, işsizlik ve gencin anasına karşı duyduğu eziklik…Hepsi bu görünümü küçük, içeriği büyük boyutlu olayın düşündürdüğü sorunlardır… Annenin olay üzerine devletçe borçlarının ödenerek hapisten çıkarılması ise iğrenç bir çıkarcılık, fırsattan yararlanma, ahlâksızlık örneğidir. Saygın bir duygu olan “merhamet” AKP döneminde utanılası bir “Halkla İlişkiler” aracı haline dönüştürülmüştür.

Fukaralık ve açlık iyice yaygınlaşırken, devletin düşünce üzerinde şimdiye kadar görülmemiş terörü inanılmaz boyutlara ulaşırken, anayasal bir insan hakkı olan “huzur” ve “güven” yerlerde sürünürken İstanbul Menkul Kıymetler Borsası İndeksi 60 bin noktasına doğru hızla yükselmektedir.

Borsa artık (n) boyutlu bir kumarhane haline gelmiştir. Neo-liberal hırsın önüne geçmek mümkün görülmüyor. “Büyüme” kavramı tek bir sektöre bağımlı hale gelmiştir. Banka ve finansal kumar. 2009’un son çeyreğinde büyüme %6 olmuşsa bu sadece finans sektöründe kaynaklanmıştır. Üstelik de açık bir sömürüyü içermektedir. Borsa yatırımcılarının ancak %0.7’si (binde yedisi) yabancı olmasına karşın bunlar toplam portföyün %66’sına sahiptir. Küreselleşmiş dünyanın “emperyal” yapısı bunu gerektirmektedir. Vatandaşa, “bak borsa rekor kırıyor” gazı verilirken, onun bu yolla dolaylı soyulduğunu anlatan bir tanrı kulu ortada gözükmemektedir. Borsa soygunu matematikte çokluğu ifade eden (n) boyutludur. Her işlem, mekansal, şirketsel, bireysel vs. bir çok olaya karara, ya da stratejiye göre tanımlanabilir (n) boyutun anlamı budur. Bir önce yabancıların sahip olduğu %66 payın değeri ise 80 milyar TL (yani yaklaşık 50-55 milyar dolar) dır.

Hafta sonunda vergi şampiyonları yayınlandı. Hep tanıdığımız isimler. Şampiyonlar övgüyle alkışlandı, özellikle birinci olan Aydın Doğan hem kendi medya grubu hem de diğerlerince alkışlandı. Bak dediler vergi borcundan ötürü çeşitli baskılar görmesine karşı 19 Milyon vergi beyan etmiş. Gelir vergisinin bireysel olduğu gözlerden ırak tutulursa tabii böyle yalan-yanlış konuşulur. Açıklanan listedeki ilk elli kişinin vergiye tabi olan matrahda gösterdikleri faaliyetlerine baktığımızda %60’ının menkul yatırım ortaklığı, menkul kıymet faaliyetinden ötürü bu vergiyi verdiklerini görüyoruz. Yani çağımızın yasal kumarından elde etmişler. Aşağı yukarı neo-liberal ekonomik düzenin başat oluşundan bu yana kazanan sektör reel sektör dediğimiz istihdam yaratan sektör değil. Açıkçası sanayi, hizmet, tarım, ticaret vb anlamındaki faaliyetlerin getirisi, albenisi kalmamış görünüyor.

Maliye Bakanımız bu yeni oyunun farkında ve de etkin uygulayıcılarından biridir. AKP iktidarının çıkardığı “varlık barışı” bu bağlamda bir kazanç kapısı haline getirilmiştir. Bu sözde barış şu anda bir “kara para” aklama düzeneğine dönüştürülmüştür. Şöyle ki beyaz zehir ticareti, rüşvet vb gibi yollardan elde edilen paralar Avrupa’da ki bir fon aracılığıyla Türkiye’ye kaydî para olarak gönderiliyor. Kara parayı toplayıp bu işlemi yapan kişi ise belli bir komisyonla parayı getiren olarak ortaya çıkıyor. Geçenlerde “Varlık Barışı” kapsamında bir kişinin 7.1 milyar TL beyân ettiği haberi uzun süre kamuoyunun ilgisini çekmişti. Maliye Bakanı yalanlamamış yalnız ülkeye getirilen miktarı 6 milyar dolayında olduğunu ifade etmiştir. Gene Maliye Bakanının bildirdiğine göre varlık barışında deklare edilenlerin %90’nı yani 63.9 milyar TL Türkiye’ye getirilmiştir. Kuşkusuz bu miktarın ne kadarının kara para olduğunu bilmemize olanak yok. Bu bağlamda sadece şunu ileri sürebiliriz, yakın tarihe kadar İsviçre’nin üstlendiği kara para aklama işlevini yenilerde Türkiye üstlenmeye başlamıştır. 1990’lardan itibaren kapitalizmin dayandığı finansal oyunlara baktığımızda sistemin kara parayı eskisi kadar dışlamadığı izlenimini ediniyoruz.

Ev hanımlarının, misafir günlerinde yaptıkları söyleşilerde (buna dedikodu da diyebiliriz) sık sık kullandıkları bir tümce vardır: “Bulan buluyor şekerim”. Sanırım bu tümce bazen darlıktan söz eden eşlere de şikayet ya da nasihat babında söylenmektedir.“Bulan buluyor şekerim” tümcesi, bana göre, kapitalizmin temel öğesi olan “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” şiarının neo-liberal biçimidir. Türkiye’ye benimseten Turgut Özal’dır. “Köşeyi dönme”, “Benim memurum işini bilir” vb nice incileri gündeme getirmiş ve döktürmüştür. Hele “Ben zengini severim” itirafı bir özlemi ne güzel yansıtmıştır.

Neo-liberal küresel düzen bugün bir “Sırça Köşk”te oturuyor. İstanbul’u, Los Angeles’i Tokyo’yu, Berlin’i,New-York’u dolduran camdan plazaların, gökdelenlerin, korunmalı sitelerin hepsi kırılmaya hazırdır. Bunu o mekanlarda oturanlarda biliyor. “Peron’u oynayarak” sevimli faşizmi sergilemeye çalışıyorlar. Bu rolü oynarken “umutsuz solcuları”, “liberalizmi” ustaca kullanıp “Evita” müzikalinin albenisine ulaşmak istiyorlar. Ne var ki tüm bunlar “Köşk”ün sırça yapısını değiştiremiyor.