Kanaat Önderi Kimdir?

Geçenlerde Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu'nun bir önerisi, gazete haberi olarak, önümüze geldi. Bu habere göre Sayın Başkan şunları söylüyor: "İmamlar toplumun bütün sosyal hayatına müdahale eden kanaat önderi olmalıdır". Tarih öncesinden bu yana gerçekten de din adamları bu savı ileri sürmüşler ve de etkili olmuşlardır. Eski Mısır'da "rahip"ler (o günün din adamları) zamanları elverdiği için gök olaylarını izleyerek güneş tutulmasını önceden tespit ederek halka duyurmuşlar tutulma anında dualar, sihirli hareketler yaparak güya güneşi kurtararak güçlerine güç katmış egemenliklerini sürdürmüşlerdir.

Günümüzde de semavi dinler ve diğerleri aynı tezi ısrarla gündemde tutmakta, ve bu doğrultuda "kanaat"lerini açıklamaktadır. Son örnek Vatikan'ın bu yılın Nobel Tıp armağanına karşı çıkışıdır. Bilindiği gibi bu yılki Tıp Nobel'i "Tüp Bebek" yöntemini bulan Dr. Robert Edwards'a verildi. Vatikan bu ödülü, anında, kabul edilemez diye niteledi. Aynı Vatikan "prezervatif" kullanımını da yasakladığı için Afrika'da insanlar "AİDS" hastalığının pençesinde ölümü beklemektedir.

Din adamlarının, ilahiyatçıların "Kanaat Önderliği" çoğu kez trajik sonuçlarla noktalanmıştır. Bu durum dünyanın hemen her köşesinde örneklerle kanıtlanmıştır. Güney Amerika'yı fethe çıkan İspanyol ve Portekizli fatihlerin en büyük kıyıcı gücü misyonerlerdi. Uruguaylı Eduardo Galeano'nun "Latin Amerika'nın Kesik Damarları" adlı yapıtı, bu bağlamda, en güzel bir örnektir.

Tarih öncesinden (yani yazının bilinmediği dönem) bu yana toplumlar "Kanaat önderi" diye niteleyebileceğimiz kişilere inanmışlardır. Başlangıçta bunlar, yaşam deneyiminin yarattığı birikimden ötürü, kabilelerin en yaşlılarıydı. Sonra bunlara din adamları eklendi... Nihayet bunlara zamanla, bilimsel ve teknolojik ilerlemeler ışığında, bilim ve düşün adamları katıldı. Örneğin Aristo, Platon, Thales ve daha niceleri, bu anlamda, dönemlerinin kanaat önderi olarak nitelendiler, gün geldi Sokrates gibi baldıran zehrini içtiler.

Bardakoğlu "kanaat önderliği" tanımına "müdahale kavramında, özenle, ekliyor. Yani imamlara, müdahale yetkisi veren bir kanaat önderliği görevini vermekten çekinmiyor. Bilmem arada bir Ahmet Rasim'in yüzyıl öncesini yansıtan anılarını, fıkralarını okudunuz mu? 1900'lü yılların eşiğinde iki sevgilinin bir evde yalnız kalması bile kabul edilemez. Bu olay farkedilince hemen mahallenin imamına gidilir, onun önderliğinde mahalle halkı evi basardı, "Fuhşu Atik''i engelleme, ona müdahale etme yetkisi imam'ındı. O olmadan ev baskını yapılamazdı.

Gelelim günümüze şu soruyu soralım: Bugün "İmamların" müdahaleyi de kapsayan bir kanaat önderliği mümkün mü? Son günlerde, özellikle ABD'de konuşlanmış vaiz kaynaklı, haberlere ve yükselen endişelere bakılırsa mümkün gözüküyor. Ya da öyle gösteriliyor.

Ne var ki, küreselleşmiş kapitalist düzenin böyle bir vaizi "kanaat önderi" olarak kabul etmesi, ancak komik ötesi bir savdır. Küresel olarak içinde yaşadığımız düzende egemen olan tek güç sermayedir. Dikkat edin, ulusal iktidarlardır demiyorum, Obama'dan, Merkel'e kadar uzanan küresel perspektif'te siyasal güç "sermaye"nin elindedir, ya da onun tasalludu altındadır. Gerçek "kanaat önderi" sermayedir, kitabı mukaddesi piyasadır, muhterem aziz pederi de paradır.

İmamların, Bardakoğlu'nun özlediği "mücadeleci" kanaat önderliği "Piyasa koşullarının" ışığı altında sermayenin kalıplarına uygun olacaktır. Unutmayalım ki imam'ın vaazı cami'de, sermayenin kanaati ise radyo, gazete, internet ve TV ekranlarındadır. Müdahale eden, yön veren kanaat önderleri onlardır. Sevilen bir dizi kahramanı ölünce, gıyabında, cenaze namazı kılınıyorsa kimse filan kanaat önderi olsun diyemez. Şu anda, bir çok TV kanalında evlendirme, izdivaç programları yapılıyor. Kanaat önderi olması istenen imamlar, acaba bu programlara karşı çıkabilecek mi ?

Demem odur ki, kimse kendini de, çevresini de avutmasın. "Sermaye"nin dışında (bugünkü düzende) bir kanaat önderi yoktur. Günümüzün neo-liberal küresel düzeni çeşitli aldatmacalarla insanları avutmaktadır. Yığınlara “bakın nasıl özgürsünüz” derken neo-faşist bir yapıyı "ileri demokrasi" diye dayatmaktadır.

Bardakoğlu'na en iyi yanıtı Nâzım Hikmet veriyor:

Yazık,yazık bize ki asırlarca aldandık !......
Karanlıkta çizilen izleri görmek için,
Görüp yüz sürmek için,
Yazık, yazık bize ki bir çırağı gibi yandık...
Ne gökten necat geldi, ne bir parça merhamet

NOT: Selam olsun Şili'li maden işçilerine ve onları kurtaranlara....