Bize düşen gündem

Geçtiğimiz hafta içinde çok önemli bir keşif açıklandı. Çok yakında bilimsoL’da daha ayrıntılı bir şekilde okuyabileceksiniz ama çok kabaca bunun ne olduğundan biraz bahsedeyim: 1920’lerden beri evrenin genişlemekte olduğunu biliyoruz. Bu genişlemeyi geri sararsak, evrenin yaklaşık 14 milyar yıl önce aşırı yoğun, sıcak ve küçük bir noktadan başladığını öneren “büyük patlama” (big bang) dediğimiz kozmolojik model de bugün yaygın bir şekilde kabul görüyor.

Bu modeli destekleyen çeşitli kanıtlar bulunuyor. Bunlardan en önemlilerinden biri, Büyük Patlama’dan arta kalan kozmik mikrodalga ardalan ışıması, yani evrende nereye bakarsak bakalım mikrodalga bantta tespit edebileceğimiz bir sinyal. Evrenin birbirinden en uzak iki ucunda bile aynı ışımayı görmemiz, bize bu iki ucun bir zamanlar bir arada olduğunu söylüyor. En azından en makul kabul edilen açıklaması bu. Ancak bu ışıma büyük patlamadan 380 bin yıl sonrasında evrenin “şeffaflaşması” (maddenin öbeklenmeye başlayarak ışığın rahatca seyahat edebilmesine olanak tanıması) sırasında gerçekleşen fiziksel olaydan arta kalan bir ışıma, ondan önce ne olduğunu açıklayan başka bir model (ya da modeller bütünü) bulunuyor: Kozmik şişme (enflasyon) teorisi.

Evrenin, Büyük Patlama’dan hemen sonraki 10-32 ila 10-36 saniyelerde ışık hızından bile daha hızlı genişlediğini öneren bu model de yine evrenin gözlemlediğimiz bazı özelliklerini açıklamamıza yardımcı oluyor. Modele göre evren, bu ilk anlarda öyle hızlı genişledi ki, çok küçük ve yoğun olduğu esnada gerçekleşen kuantum dalgalanmalar uzay-zamanın yapısını etkileyerek bugün gördüğümüz “madde”nin kümelenebileceği bir doku oluşturdu. İşte geçtiğimiz hafta duyurulan, bu dalgalanmaların, kozmik ardalan ışımasında tespit edilebileceği öngörülen izlerinin gözlemiydi.

Bu keşif (eğer teyit edilir ve diğer kardeş deneylerin bulgularıyla desteklenirse), salt kendi başına evreni daha iyi anlamamızı sağlamıyor, (çoklu evren, karanlık madde, kuantum kütle çekimi vb.) birçok başka model ve teori için de yeni veriler, yeni değerlendirmeler anlamına geliyor.

Ancak evrenin neresinde yaşadığınıza bağlı olarak, geçtiğimiz hafta yaşanan bu önemli gelişme gündeminize ucundan kıyısından bile girmemiş olabilir. Evrenin sırlarını keşfetmek yerine, interneti yeni baştan keşfetmek zorunda bırakılmış olabilirsiniz.

Bize uzaydan canlı yayın yapılırken tape izlemek, evrenin ilk anlarına dair empirik bilgimiz ilk 1 saniyeden 10-35 saniyenin gerisine çekilirken internet yasaklarıyla boğuşmak düştü. Tüm bunlar olmasaydı herkes nasıl da bilim konuşacaktı demiyorum elbette (ayrıca niye olmasın), yine de aradaki bu uçurum ve bize seçme şansı tanınmıyor oluşu üzerine düşünülmesi gerekiyor.

Herkes bilim konuşmak, bilimi sevmek, bilimden heyecan duymak, hatta ve hatta bilimsel düşünmek zorunda değil. Ancak yaşadığımız dünyayı (ve evreni) anlamak, kendimize insanca yaşanabilir bir dünya (ve ülke) inşa etmek istiyorsak bunun yolu bilimsel bilginin ve düşüncenin yaygınlaşmasından geçiyor.

Engellemeye çalıştığı internetin “i”sinden anlamayan, intihalcileri ve skandallarla dolu sınavları yetmiyormuş gibi torpillerle bu ülkenin gençlerinin geleceğini çalan, özgür ve bağımsız olması gereken üniversitelerinin rektörlerini zapturapt altına alan karanlığın artık dönmemek üzere defedilmesi gerekiyor. Bizim gündemimiz de heyecan verici bilimsel keşiflere duyulan merak ve öğrenme tutkusuyla şekillenmeyi hakediyor.